Mısır’daki sarsıntılar dünya devriminde yeni döneme işaret ediyor

Mısır’da bu hafta yaşanan ve Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi deviren askeri darbeyle sonuçlanan sarsıcı gelişmeler, tüm dünya işçi sınıfı için çok büyük öneme sahiptir.

Bu gelişmelerin en çarpıcı özelliği, Mursi’nin İslamcı yönetimine yönelik toplumsal muhalefet patlamasının büyüklüğüdür. Kent merkezlerine akan insanların sayısı on ya da yüz binlerle değil ama milyonlarla sayılmaktadır. Gösterilere, ülkenin tamamında milyonlarca insan katıldı.

Marx ve Engels, 1848’de, Avrupa işçi sınıfının ilk büyük devrimci mücadelelerinin (1848-1849) öngününde, “Tarihsel eylemin bütünlüğüyle birlikte, onu gerçekleştiren kitlelerin büyüklüğü de artacaktır” diye yazmıştı. On milyonları mücadeleye sürükleyen yeni “tarihsel eylem”, küresel olarak bütünleşmiş kapitalizme karşı beliren uluslararası işçi sınıfı devrimidir.

Geçtiğimiz yıllarda, dünya çapında (Yunanistan, Portekiz ve İspanya gibi kemer sıkma politikaları eliyle yıkıma uğramış Avrupa ülkelerinde; Asya’nın Çin ve Bangladeş gibi sanayi bölgelerinde; İsrail’deki kitlesel işçi sınıfı gösterilerini kapsayan Ortadoğu’da ve daha yakın bir zamanda Türkiye ile Brezilya’da) kitlesel grevlere ve gösterilere tanık olundu. Mısır’da birbirini izleyen kitlesel mücadele dalgaları, uluslararası bir sürecin en yoğun ifadeleridir.

Sovyetler Birliği’nin 1991’de çökmesinin, tarihin sonunu ve liberal demokrasinin nihai zaferini ifade ettiği iddiaları, küresel ekonomik kriz ve işçi sınıfının yeni yükselişi eliyle çürütülüyor. Mısır’daki altüst oluş, gelmekte olan hakkında bir fikir vermektedir: Yüz milyonlarca işçinin ve ezilenlerin, daha önceki dönemleri gölgede bırakacak devrimci mücadelelere girmesi.

Sınıf mücadelesindeki yükselişin ardındaki hareket ettirici güçler, dünya kapitalist sisteminin çelişkileridir. İşçileri her bir ülkede mücadeleye sürükleyen sorunlar, ulusal olmaktan çok, asıl olarak uluslararası niteliktedir. Ekonomik yaşamın, üretim araçlarının özel mülkiyeti ve ulus-devlet sistemi içinde küreselleşmesi, her zamankinden büyük mali asalaklığa, toplumsal eşitsizliğe, yoksulluğa, savaşa ve demokrasinin çökmesine yol açmıştır.

Bu koşullar, 20. yüzyılın en büyük devrimci kişiliği olan ve Dördüncü Enternasyonal’in kuruluş programı Geçiş Programı’nda “kapitalizmin can çekişmesi” üzerine yazan Lev Troçki’nin çağımıza ilişkin belirlemesinin tarihsel doğrulanmasıdır. II. Dünya Savaşı’nın patlamasından bir yıl önce, 1938’de yazan Troçki, sosyalist devrimin nesnel önkoşullarının olgunlaşmış olduğunu açıklamıştı. O, insan soyunun tarihsel krizinin “devrimci önderlik krizine indirgenmiş” olduğunu ilan etmişti.

O zamanlar, Troçki, bütün enerjilerini sosyalist devrimi engellemeye adamış olan Stalinist, Sosyal Demokrat ve işçi bürokrasilerine karşı yazıyordu. Onların ihanetlerinin sonucu, işçi sınıfının bir dizi yıkıcı yenilgisi, faşizm ve dünya savaşı oldu.

Günümüzün kitlesel mücadeleleri, işçi sınıfı içindeki devrimci önderlik krizini bir kez daha ön plana çıkarmaktadır. Sosyalist devrimin nesnel koşulları hızla ortaya çıkıyor. Ama yeni devrimci dönemin taleplerine uygun siyasi önderlik sorunu, hala çözülmemiş durumda.

Mısır’da, kitlesel ayaklanmalar birey olarak yöneticileri devirmiş ve siyasi seçkinleri istikrarsızlaştırmış durumda. Ama bu ayaklanmalar, orduyu çökertmeyi, kapitalist sömürüye ve baskıya son vermeyi ya da kapitalist devleti ortadan kaldırmayı başarmış değil.

Kitlesel seferberlik dalgaları 2011’de Mübarek’i devirdi ama ortada sosyalist devrime önderlik edecek bir parti yoktu. Bunun yerine, ABD emperyalizmine ve Uluslararası Para Fonu’nun kemer sıkma politikalarına tabi müflis burjuva partileri ile kimlik politikalarına ilişkin narsist perspektifler üzerine kurulu ve işçi sınıfının her türlü bağımsız hareketine düşman küçük burjuva sahte sol partiler kuşağı vardı. Bu örgütlerin hiçbiri, kitlelerin taleplerine yanıt veren herhangi bir programa sahip değildi ve bu yüzden, iktidar askeri cuntanın eline geçti.

Cunta’ya karşı başını işçi sınıfının çektiği kitlesel muhalefet, 2011 yılı boyunca ve 2012’de yükseldi. Ama burjuva muhalefetin ve onun sahte solcu eklentilerinin batkınlığı, sağcı Müslüman Kardeşler’in inisiyatifi ele almasını ve devlet erkini ele geçirmesini mümkün kıldı. Yanlış adlandırılmış Devrimci Sosyalistler, Müslüman Kardeşler’in Haziran 2012 seçimlerindeki başarısını devrimin zaferi olarak selamladı.

Yalnızca bir yıl sonra, yönetimi cuntanınki kadar diktatörce olan Müslüman Kardeşler’e ve Mursi’ye karşı, Tahrir Meydanı’nı fazlasıyla aşan ülke çapındaki kitle hareketi ortaya çıktı. Bununla birlikte, devrimci bir işçi sınıfı partisinin yokluğunda, ordu ile burjuva ve küçük burjuva partiler, bir dizi hummalı görüşmede, Mursi’nin ekarte edilmesi ve burjuva şahsiyetlerin ön planda olduğu yeni bir cuntanın oluşturulması konularında anlaştılar. Bu, devrimci bir işçi hareketinin doğmasına karşı engelleyici bir saldırıydı.

Ayaklanmış kitlelere doğrudan bir saldırı başlatmak için kendisini fazlasıyla güçsüz hisseden ordu, işçi sınıfına karşı bir yıpratma savaşı hazırlamak üzere bir koalisyon görünümü arkasında faaliyet gösteriyor. Ordu, yoğun bir baskıya hazırlanırken, işçi sınıfı içinde sosyal kemer sıkma politikalarına ve Mısır ordusunun ABD emperyalizmiyle işbirliğine olan muhalefeti yıpratmaya çalışacaktır. Mısırlı işçi kitleleri ile kent ve kır yoksullarının bu köhne rejim ile yeni bir hesaplaşmaya doğru ilerlediğini öngörmek zor değil.

Bu son derece önemli deneyimlerden, yalnızca Mısır’da değil ama tüm dünyada dersler çıkartmak gerekiyor. İşçi sınıfı içinde, 20. yüzyılın tamamının ve 21. yüzyılın ilk yıllarının tarihsel derslerine yaslanan gerçek bir devrimci önderliği geliştirme mücadelesinde, Troçki’nin Sürekli Devrim Kuramı’nın kimi temel düşüncelerine vurgu yapmak gerekiyor:

* Dünyada, ezilen ve eski sömürge ülkelerin tamamı dahil, kapitalist sınıfın ya da onun siyasi temsilcilerinin ilerici bir rol oynayacağı herhangi bir ülke yoktur.

* Bütün ülkelerde, demokratik bir programı ödünsüz olarak uygulayabilecek ve savunabilecek olan tek temel devrimci güç işçi sınıfıdır. Demokrasi mücadelesi, sosyalizm ve işçi iktidarı uğruna mücadele ile birleşir.

* Herhangi bir ülkedeki mücadeleye uluslararası bir strateji yol göstermelidir. Mısırlı işçiler yönünden, devrim, yalnızca, onların İsrail proletaryası da dahil tüm Ortadoğu işçi sınıfını bölgesel egemen seçkinlere ve onların ABD’deki ve Avrupa’daki efendilerine karşı ortak bir mücadeleye kazanması durumunda başarılı olabilir.

Emperyalizm, Ortadoğulu kitlelere kendi iradesini dayatmak için elinden geleni ardına koymayacaktır. Mısır’da devrimin patlamasının ardından Libya’da ve Suriye’de girişilen savaşlar bir uyarıdır. İki seçenek var: Ya sosyalist devrim ya da Ortadoğu’nun emperyalist devletler tarafından yeniden paylaşılması ve işçi sınıfının köleleştirilmesi.

Ortadoğu’da ve uluslararası ölçekte, Troçkist Sürekli Devrim perspektifi üzerinde yükselen yeni Marksist işçi sınıfı partileri kurulmaksızın sosyalist bir stratejinin uygulanması düşünülemez.

5 Temmuz 2013

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir