25 Ocak 2011’de, Mısır’da, Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek yönetimine karşı kitlesel devrimci mücadeleler patlamıştı. Mısırlı işçiler ve gençlik, 11 gün önce diktatör Zine El Abidin Ben Ali’yi alaşağı etmiş olan Tunuslu sınıf kardeşlerinin izinden gittiler. Onlar “Öfkeli Cuma”daki sokak çatışmalarında polisi bozguna uğrattılar, 18 günlük genel grevin ve protestoların ardından, Mübarek’i makamından ayrılmaya zorladılar.
Sovyetler Birliği’nin çökmesinin “tarihin sonu”na ve kapitalizmin nihai zaferine işaret ettiğini iddia edenlere güçlü bir darbe indiren Mısır Devrimi, işçi sınıfının devrimci yeteneğini kanıtladı. Bununla birlikte, o, her şeyden önce, işçi sınıfının, dünya devriminin bu çağında karşı karşıya olduğu, kendi devrimci sosyalist partisini inşası canalıcı görevini gözler önüne serdi.
Mübarek’in alaşağı edilmesinden bir gün önce, Dünya Sosyalist Web Sayfası (WSWS) şöyle yazmıştı:
“Devrimci Marksistler, işçi sınıfını, demokratik özlemlerinin burjuva partilerin himayesi ve desteği ile karşılanabileceğine ilişkin bütün yanılsamalara karşı uyarmalılar. Onlar, kapitalist sınıfın siyasi temsilcilerinin sahte vaatlerini acımasızca teşhir etmeliler. Onlar, siyasi mücadele yoğunlaştığında iktidarın işçi sınıfına devrinin dayanağı haline gelebilecek bağımsız işçi iktidarı organlarının yaratılmasını teşvik etmeliler. Onlar, işçilerin temel demokratik taleplerinin gerçekleşmesinin sosyalist politikaların uygulanmasından ayrılamaz olduğunu anlatmak zorundalar…
“Devrimci Marksistler, öncelikle, Mısır işçi sınıfının siyasi ufkunu kendi ülkelerinin sınırlarının ötesine yükseltmelidirler. Onlar, şimdi Mısır’da yaşanan mücadelelerin, gelişen küresel dünya sosyalist devrimi süreciyle ayrılmaz şekilde bağlantılı olduğunu; Mısır’daki devrimin zaferinin, yalnızca ulusal değil ama uluslararası bir stratejiyi gerektirdiğini anlatmalılar.”
Lev Troçki’nin sürekli devrim kuramı temelinde WSWS tarafından sergilenen perspektif, Mısır’da sonradan yaşanan gelişmeler eliyle doğrulanmıştır. Kitlesel toplumsal mücadelelerle geçen üç yılın ardından, Mısır burjuvazisi, işçi sınıfını devrime yönlendiren ekmek, özgürlük ve toplumsal eşitlik taleplerinin herhangi birini karşılama yeteneğine sahip olmadığını kanıtladı.
Mısır burjuvazisi, bunun yerine, Washington’daki destekleyicilerinin yardımıyla, eski Mübarek rejimini, yapabildiği kadarıyla yeniden kurma peşinde koşuyor. 3 Temmuz 2013 darbesinden bu yana, Mübarek dönemi cuntasının istihbarat şefi General Abdülfettah El-Sisi, binlerce insanı öldürdü ya da hapse attı, Müslüman Kardeşler’i (MK) yasakladı ve bizzat Mübarek tarafından açıkça onaylanmış, askeri diktatörlüğü yücelten bir anayasayı kabul ettirdi.
Cunta, kendi egemenliğini terör ve baskı yoluyla sağlamlaştırmaya çalışıyor. Bugün, Mısır Devrimi’nin üçüncü yıldönümünde, ülke genelinde 260.000 polis, 180 tabur ve 500 muharip birlik görevlendirilecek.
Proletarya, devrimci bir perspektif ve Marksist bilincin gelişmesi uğruna mücadele eden kendi partisi olmaksızın, devletin başındaki insanı devirebilmiş ve siyaset kurumunu temellerinden sarsabilmişti. Bununla birlikte, o, Mısır burjuva devletini deviremedi; kapitalist sömürüye ve emperyalist baskıya son vererek kendi toplumsal ve demokratik özlemlerini gerçekleştirmenin temelini atamadı.
Bunun yerine, devrimin gelişmesi, işçi sınıfını, Mısırlı kapitalist sınıfın ve onun emperyalist destekleyicilerinin Mısır’da kendi egemenliklerine istikrar kazandırmak için kullandıkları toplumsal ve siyasal güçlerle çatışmaya soktu. İşçiler birbiri ardına grev dalgaları başlattığında, işçi sınıfı ile burjuva ve küçük-burjuva güçler arasındaki uzlaşmaz çatışma öne çıktı.
Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi’ni (SKYK) başa geçiren, grev ve gösteri karşıtı yasaları dayatan ve Tahrir Meydanı’ndaki gösterilere karşı sıkı önlemler alan ordu, başlangıçta, kendi egemenliğini Mübareksiz kurmaya çalışmıştı.
Egemen sınıf, SKYK’ne karşı kitlesel mücadelelerin yükselmesine, İslamcı Muhammed Mursi’yi iktidara getiren cumhurbaşkanlığı seçimlerini örgütleyerek karşılık verdiğinde, MK, nefret edilen Mübarek yönetimi gibi aynı sınıfsal çıkarların savunucusu olarak açığa çıktı. Mursi, işçilere karşı kemer sıkma önlemlerini hazırlamak üzere Uluslararası Para Fonu ile görüşmeler yaptı ve ABD emperyalizminin, İsrail’in Gazze’ye karşı hava saldırılarını ve Suriye’de ABD önderliğindeki vekil savaşının kızışmasını destekleyen maşası işlevini gördü.
Orta sınıfın hali-vakti yerindeki liberal ve sahte-sol kesimleri, mücadeledeki her aşamada, hedeflerinin kendi ayrıcalıklarını tehdit ettiğini fark ettikleri işçi sınıfına daha keskin biçimde düşman oldular.
Geçen yaz, nefret edilen Mursi yönetimine karşı on milyonlarca insanın katıldığı kitlesel gösteriler patladığında, bu gruplar paniğe kapıldılar ve işçi sınıfı devrimine alternatif olarak askeri diktatörlüğün geri dönmesinden yana tavır aldılar. Onlar, sağcı Tamarod hareketini desteklediler ve onun arkasında, kitlesel öfkeyi Mursi’ye karşı kanalize etmeye çalıştılar. Bu arada, Tamarod, 3 Temmuz darbesini örgütlemede orduya yardımcı oldu. Hamdin Sabahi’nin Halk Cephesi ve Muhammed El Baradey’in Anayasa Partisi gibi güçler, ordu tarafından kurulan geçici hükümete katıldılar ve kitlesel baskının örgütlenmesine yardımcı oldular.
Darbeyi destekleyen ve karşı-devrimin güçlerine yardımcı olan en yozlaşmış grup, sahte-solcu Devrimci Sosyalistler (DS) idi. DS, devrimin her aşamasında, işçi sınıfını burjuvazinin şu ya da bu kesimine tabi kılmaya çalıştı. Başlangıçta SKYK cuntasının toplumsal ve demokratik reformlar bağışlayacağını iddia eden DS, ona karşı “ikinci devrim” çağrılarına karşı çıktı. Bunun yerine, Mursi’nin seçilmesini “devrimin zaferi” olarak selamlayan DS, MK’yi “devrimin sağ kanadı” olarak yüceltti. İşçi sınıfının Mursi’ye yönelik muhalefeti yükseldiğinde, DS, “devrimi tamamlamanın bir yolu” olarak Tamarod’u selamladı ve darbeyi “ikinci devrim” olarak adlandırdı.
Cuntanın baskısının işçi sınıfının yeni bir devrimci hareketini kışkırtacağı korkusunun yönlendirdiği DS, her zamankinden daha fazla sağa kayıyor. O, halihazırda, sözde Devrimci Yol Cephesi (DYC) içinde, İslamcı Güçlü Mısır Partisi ve 6 Nisan Gençlik Hareketi ile birlikte. DYC, “herhangi bir partinin bir diğeri üzerindeki zaferi devletin yenilgisi anlamına gelecektir” uyarısında bulunarak, Mısır egemen seçkinlerinin çatışan hiziplerini barıştırmayı amaçlıyor.
Mısır’daki fırtınalı mücadeleler, bu ülke ve tüm dünya işçi sınıfı için, acı bedellerle edinilmiş büyük dersler içermektedir. Devrimin zaferi, işçi sınıfının, bir toplumsal devrimi engellemek için elinden geleni ardına koymayan orta sınıf içindeki liberal ve sahte-solcu güçlere karşı siyasi bağımsızlığını sağlamaya bağlıdır.
Devrimin emperyalizm ve Mısır’ın çeşitli burjuva ve küçük burjuva hizipleri üzerindeki zaferi, yalnızca, sürekli devrim kuramını esas alan ve işçi sınıfının hem Mısır’da hem de tüm Ortadoğu’da iktidarı alması için mücadele eden devrimci bir partinin inşası yoluyla sağlanabilir.