Merkezcilik ve Dördüncü Enternasyonal

22 Şubat 1934’te kaleme alınan bu makale ilk kez bu yılın Ağustos ayında Class Struggle adlı dergide yayınlandı. (Cilt 4, Sayı 8).

1. Almanya’daki olayların ardından, Avusturya’da yaşanan olaylar, “klasik” reformizmin tepesine kesin olarak bir mezar taşı oturtmuştur. Bundan böyle, barışçıl gelişim ve demokratik reform perspektifleri vb. hakkında ulu orta konuşmaya yalnızca Britanya ve Amerikan sendikalizminin kalın kafalı önderleri, onların Fransız izleyicisi Jouhaux, İkinci Enternasyonal’in başkanı Vandervelde ve benzeri siyasi ihtiyozor numuneleri cesaret edebilecektir. Reformistlerin ezici çoğunluğu şimdi bilinçli bir biçimde, yeni renklere bürünüyorlar. Reformizm, şu anda ülkelerin çoğunda işçi hareketi alanında egemen olan merkezciliğin çok sayıdaki farklı tonlarını içeriyor. Bu, devrimci Marksizmin (Bolşevizm) ruhuyla çalışmak için bütünüyle yeni ve bir anlamda eşi görülmemiş bir durum yaratmaktadır. Yeni Enternasyonal kendisini, öncelikle şu anda egemen olan eğilimlerin ve örgütlerin pahasına geliştirebilir. Aynı zamanda, devrimci Enternasyonal kendisini merkezciliğe karşı vereceği tutarlı bir mücadeleden başka bir yolla oluşturamaz. Bu koşullar altında ideolojik uzlaşmazlık ve esnek birleşik cephe politikası, tek ve aynı hedefe ulaşmak için kullanılması gereken iki ayrı silahtır.

2. Her şeyden önce modern merkezciliğin en karakteristik özelliklerinin kavranması gerekmektedir. Bu kolay bir iş değildir; çünkü ilk olarak merkezciliğin, organik amorfluğu nedeniyle, pozitif bir tanımlamasını yapmak güçtür; merkezcilik neyi içerdiğinden çok neden yoksun olduğuyla karakterize olur. İkincisi, merkezcilik, işçilerin safları daha önce hiç şimdi olduğu kadar kaynayan bir halde olmadığından, gökkuşağının bu kadar çok rengini asla, şimdi olduğu kadar büyük bir çeşitlilikle yansıtmamıştı. Siyasi kaynama, bu terimin özü gereği, bir yeniden kümelenme, iki kutup -Marksizm ve reformizm- arasında bir kayış, yani merkezciliğin farklı aşamalarından geçmek anlamına gelmektedir.

3. Zorunlu olarak her zaman “konjonktürel” bir karaktere sahip olan merkezciliğin genel bir tanımını yapmak her ne kadar güç olursa olsun, yine de İkinci ve Üçüncü Enternasyonallerden gelen merkezci grupların öne çıkan karakteristik özelliklerini ve özgüllüklerini ortaya koyabiliriz ve koymamız gerekir de.

a. Teorik olarak merkezcilik amorf ve eklektiktir; teorik yükümlülüklerden mümkün olduğu ölçüde yan çizer ve pratiğe yalnızca Marksist teorinin devrimci yöneliş kazandırabileceğini anlamaksızın “devrimci pratiğe” teori karşısında (lafta) öncelik verir.

b. İdeoloji alanında merkezcilik asalaksı bir varoluşa yol açar. Devrimci Marksistlere karşı eski Menşevik argümanları (Martov, Axelrod, Plehanov) genellikle bundan şüphe etmeden tekrar eder. Diğer yandan sağa karşı ana argümanlarını Marksistlerden, yani her şeyden önce Bolşevik-Leninistlerden ödünç alır, ancak bunu eleştirinin keskin tarafını körelterek ve pratik sonuçlarından kaçınarak ve böylece onların eleştirisinin içini boşaltıp anlamsızlaştırarak yapar.

c. Bir merkezci reformizme duyduğu düşmanlığı canı gönülden beyan eder ama merkezcilikten söz etmez. Üstelik merkezciliğin tanımını “bulanık”, “keyfi” vb. bulur; diğer bir deyişle merkezcilik, adıyla çağrılmaktan hoşlanmaz.

d. Kendi konumundan ve yöntemlerinden her zaman şüpheli olan bir merkezci şu devrimci ilkeye nefretle bakar: olanı dile getirmek. İlkeli bir politikanın yerine kişisel manevracılığı ve küçük örgütsel diplomasiyi geçirmeye eğilimlidir.

e. Merkezci her zaman sağcı gruplaşmalara manevi bir bağımlılık içindedir ve daha ılımlı olanların huzurunda yaltaklanmaya, onların oportünist kusurları hakkında sessiz kalmaya ve işçilerin karşısında onların yaptıklarının üzerini örtmeye eğilimlidir.

f. Merkezci kendi aylaklığının üzerini “sekterlik” tehlikesinden söz ederek kapatmaya çalışır; ancak sekterlikten anladığı soyut propaganda (Bordigist tarzı) pasifistliği değil, ilkelerin saflığı, pozisyon berraklığı, siyasi tutarlılık ve örgütsel bütünlük için gösterilen aktif titizliktir.

g. Merkezcinin, oportünist ile Marksist arasında işgal ettiği yer, belirli bir ölçüde küçük burjuvazinin kapitalistle proletarya arasında işgal ettiği konuma benzer; ilkinin karşısında el pençe divan durur ve ikincisini hor görür.

h. Merkezci uluslararası arenada kendisini körlüğüyle olmasa bile miyopluğuyla belli eder. Bu çağda ulusal bir devrimci partinin ancak uluslararası bir partinin parçası olarak inşa edilebileceğini anlayamaz. Merkezci, uluslararası müttefiklerini seçme konusunda kendi ülkesinde olduğundan bile daha dikkatsiz davranır.

i. Bir merkezci Komintern’in politikalarında yalnızca “ultra-sol” sapmalar, maceracılık ve darbecilik görerek, sağ-oportünist zig-zagları (Kuomintang, Anglo-Rus Komitesi, pasifist dış politika, anti-faşist blok vb.) bütünüyle göz ardı eder.

j. Bir merkezci birleşik cephe politikasını, onun devrimci içeriğini boşaltarak ve bir taktik yöntem olmaktan çıkarıp en yüksek ilke haline dönüştürerek canı gönülden destekler.

k. Bir merkezci ideolojik boşluğunun üzerini örtmek için acınası ahlakçılığa başvurur; devrimci ahlakın ancak devrimci öğreti ve devrimci politika temelinde oluşturulabileceğini anlamaz.

Eklektik merkezci koşulların baskısı altında en uç sonuçları bile, daha sonra pratikte bunları terk edeceği için kabul edebilir. Proletarya diktatörlüğünü kabul ederken, oportünist yorumlamalara geniş bir alan bırakacaktır; bir Dördüncü Enternasyonal’in gerekliliğini ilan ederken, bir İki Buçukuncu Enternasyonal’in inşası için çalışacaktır.

4. Merkezciliğin en zararlı örneği, dilerseniz, Alman Neu Beginnen [Yeni Başlangıç] grubudur. Bu grup reformizmin Marksist eleştirisini yüzeysel olarak tekrar ederken, proletaryanın yaşadığı bütün talihsizliklerin bölünmelerden kaynaklandığı ve kurtuluşun Sosyal Demokrat partilerin birliğinde yattığı sonucuna ulaşır. Bu beyefendiler Wels ve şürekâsının örgütsel disiplinini proletaryanın tarihsel çıkarlarının üzerinde tutarlar. Ve Wels ve şürekâsı partiyi burjuvazinin disiplinine tabi kıldıklarından, Neu Beginnen grubu, Marksistlerden çalınmış sol eleştirinin arkasına gizlenmiş olarak, gerçekte burjuva düzeninin zararlı bir acentası -ikinci derecede bir acenta olmakla birlikte- rolünü oynamaktadır.

5. Londra (şimdi Amsterdam) Bürosu olarak adlandırılan örgütlenme, merkezci eklektikçilik için, kendisi için en sonunda bir doğrultu ve bayrak belirleyememiş olan sağ ve sol oportünist grupları bayrağı altında birleştirmeye çalışan uluslararası bir odak noktası yaratma girişimini temsil etmektedir. Bu örnekte, diğer örneklerde olduğu gibi, merkezciler harekete bir diyagonal hat üzerinde çaprazlama yön vermeye çalışıyorlar. Bloğu oluşturan unsurlar onu zıt yönlere doğru çekmeye çalışıyorlar: NAP temkinli bir biçimde İkinci Enternasyonal’e doğru yol alıyor; ILP kısmen Üçüncü kısmen de Dördüncü Enternasyonal’e doğru yol alıyor; SAP ve OSP -yalpalayarak ve bocalayarak- Dördüncü Enternasyonal’e doğru yol alıyorlar. Londra Bürosu bloğu, bütün katılımcılarının ideolojik amorfluklarını sömürerek ve koruyarak ve yeni bir Enternasyonalin yaratılması çalışmasıyla rekabet etmeye çalışarak gerici bir rol oynuyor. Bu gruplaşmanın başarısızlığa uğraması kesinlikle kaçınılmazdır.

6. Komintern’in politikasının bürokratik merkezcilik olarak tanımlanması bugün de geçerliliğini bütün gücüyle korumaktadır. Aslında yalnızca merkezcilik oportünist ihanetlerden ultra-sol maceracılığa göz kırpmadan sıçrayabilir; yalnızca güçlü Sovyet bürokrasisi, on yıl boyunca yıkıcı zigzaglar politikasına istikrarlı bir üs sağlayabilir.

Bürokratik merkeziyetçilik, Sosyal Demokrasi’nin içinden çıkıp kristalize olan merkezci gruplardan farklı olarak Bolşevizmin yozlaşmasının bir ürünüdür; onun bazı özelliklerini -karikatürize edilmiş bir biçimde- muhafaza etmektedir, hâlâ önemli sayıda devrimci işçiye önderlik etmektedir ve olağanüstü maddi ve teknik olanaklara sahiptir ama onun siyasi etkisi şimdi merkezciliğin en kaba saba, en bozguncu ve zararlı türünü oluşturmaktadır. Bütün dünya tarafından açıkça görüldüğü gibi Komintern’in siyasi parçalanması, bürokratik merkeziyetçiliğin daha da çürümesinin zorunlu sonucudur. Bu alanda bizim görevimiz en iyi unsurları proletarya devriminin davası için kurtarmaktır. Hâlâ Komintern’in bayrağı altında duran işçileri etkilemek için başlıca silahımız, yorulmak bilmeyen ilkeli eleştiri ile birlikte, düşüncelerimizin ve yöntemlerimizin şimdi büyük çoğunluğuyla Komintern’in etki alanı dışında duran geniş kitlelere ulaşmasını sağlamaktır.

7. Tam da şimdi, reformizmin kendisini reddetmek, kendisini merkezciliğe dönüştürmek ya da boyamak zorunda kaldığı bir zamanda,sol merkezciliğin kimi grupları tam aksine gelişmelerini tamamlamaktan uzak kalıyorlar ve hatta geriye doğru gidiyorlar. Onların gözünde reformistler hemen her şeyi zaten kavramış gibi görünüyorlar; yani gerekli olan şey yalnızca aşırı taleplerle, eleştiriyle ve aşırı lafazanlıkla oynamamaktır ve daha sonra bir vuruşta bir kitlesel “devrimci” parti kurulabilir.

Gerçekte olayların gelişimi tarafından kendisini inkâr etmek zorunda kalan, berrak bir programı ve devrimci taktikleri olmayan reformizm, yalnızca ileri işçileri, onlara partilerinin devrimci yenilenmesinin zaten gerçekleştirildiği düşüncesini aşılayarak, ninniler eşliğinde uyutabilir.

8. Bir devrimci Marksist için, reformizme karşı mücadelenin yerini şimdi neredeyse bütünüyle merkezciliğe karşı mücadele almış durumda. Sadece basitçe yasadışı mücadelenin karşısına yasal mücadelenin, şiddettin karşısına barışçıl yöntemlerinin, diktatörlüğün karşısına demokrasinin konulması çoğu durumda konu dışı kalmaktadır, çünkü korkuya kapılmış olan reformist, kendisini inkâr ederken, eğer bugün onu kendi iradesizliğinden, kararsızlığından ve umutlu bekleyişinden kararlı bir kopuşa zorlamayacaksa, en “devrimci” formülleri kabul etmeye hazırdır. Bu nedenle gizli ya da maskeli oportünistlerle mücadele esas olarak devrimci gereklilikler alanından pratik sonuçlar alanına aktarılmalıdır.

Merkezcilerin “proletarya diktatörlüğü” üzerine söylediklerini ciddiye almazdan önce, faşizme karşı ciddi bir savunma, burjuvaziden tam bir kopuş, sistematik bir biçimde işçi milislerinin oluşturulmasını, bunların militan bir ruhla eğitilmelerini, parti içi savunma merkezlerinin kurulmasını, anti-faşist personeli, saflarından parlamenterleri, sendikacıları ve aynı zaman diğer hainleri, burjuva uşaklarını, kariyeristleri uzaklaştırmalarını talep etmeliyiz. Merkezciliğe karşı asıl savaş şimdi tam da bu düzlem üzerinde verilmelidir. Bu mücadeleyi sürdürebilmek için ellerimizin serbest olması, yani sadece tam örgütsel bağımsızlık değil fakat aynı zamanda merkezciliğin en “sol” akrabalarına yönelik olarak eleştirel uzlaşmazlığı korumak gerekir.

9. Bütün ülkelerdeki Bolşevik-Leninistler, Dördüncü Enternasyonal için verilen mücadelede yeni aşamanın özgüllüklerini berrak bir biçimde kavramalıdır. Avusturya ve Fransa’da yaşanan olaylar proletaryanın güçlerinin devrimci bir doğrultuda yeniden gruplaşması için güçlü bir itki sağladı. Ancak merkezciliğin evrensel düzeyde açık reformizmin yerini alıyor olması, daha dün Bolşevik-Leninistlerle birleşmek üzere olan sol merkezci gruplaşmalar için (SAP, OSP) güçlü, cazip bir gücün ortaya çıkmasına neden oluyor. Bu diyalektik süreç yüzeysel olarak bakıldığında Marksist kanadın yine kitlelerden “yalıtıldığı” izlenimini uyandırabilir. Korkunç bir yanılgı! Merkezciliğin sağa ve sola yalpalaması onun doğasından kaynaklanır. Yolumuzun üzerinde bu türden onlarca ve yüzlerce epizotla karşılaşacağız. Sadece, bu yolda engeller bulunduğu ya da birlikte yola çıkan yolcuların tamamı varılacak yere ulaşamayacağı için ileriye doğru gitmekten korkmak en berbat pısırıklık olacaktır.

Merkezci müttefiklerimizin yeni oportünist yalpalamaları ister konjonktürel isterse de nihai nitelikte olsun (gerçekte her iki türden de olacaktır), gerçek Bolşevizm temelinde Dördüncü Enternasyonal’in kurulmasının genel koşulları giderek daha elverişli hale gelmektedir. “Aşırı sol” merkezcilerin sıradan solcuları, solcuların ılımlıları, ılımlıların sağcıları izlemesi, bir adamın gölgesini izlemesi gibi, istikrarlı bir kitlesel örgüt yaratamaz; Alman Bağımsız Partisi’nin (USP) içler acısı deneyimi bugün de bütün gücüyle geçerliliğini sürdürmektedir. İleri işçiler olayların baskısı altında, bizim eleştirimizin ve sloganlarımızın yardımıyla, sol merkezci önderlerin çoğunun yalpalamalarının üzerinden ve gerekli hale gelmesi durumunda bizzat bu önderlerin üzerinden atlayıp geçeceklerdir. Yeni bir Enternasyonal’e giden yol üzerinde proleter öncü Bolşevik-Leninistler tarafından on yıl boyunca verilen kesintisiz teorik ve pratik mücadelenin uluslararası deneyimi temelinde geliştirilmiş ve geliştirilmekte olan yanıtlardan başka bir yanıt bulamayacaktır.

10. Geçtiğimiz yıl boyunca siyasi etkimiz bir dizi ülkede büyük artış gösterdi. Bu başarıları, aşağıda belirtilen koşullar altında, görece kısa bir süre içinde geliştirebilir ve yaygınlaştırabiliriz:

a. Tarihsel süreci kurnazlıkla yenmeye çalışmadan, saklambaç oynamadan, olanı dile getirerek;

b. Kendimize, içinde bulunduğumuz dönemde sık sık keskin dönüşler yapan genel durumda yaşanan değişikliklerle ilgili teorik bir hesap vererek;

c. Proletarya içindeki güç ilişkileri konusunda doğru bir öngörü temelinde, gerek oportünizmden gerekse maceracılıktan uzak durabilmek ve kitleleri geriye doğru itmemek ve onları ileriye doğru götürmek üzere önderlik etmek için, kitlelerin ruh haline önyargısız, yanılsamasız ve kendimizi aldatmadan dikkatli bir biçimde kulak vererek;

d. Kendimize her gün, her saat bir sonraki pratik adımımızın ne olması gerektiği konusunda berrak bir biçimde cevap vererek, bu adımı yorgunluk nedir bilmeden hazırlayarak ve canlı deneyimler temelinde işçilere Bolşevizmin diğer bütün partilerden ve akımlardan ilkesel farklılıklarını açıklayarak;

e. Bir birleşik cephenin taktik görevlerini, temel tarihsel görevle -yeni partilerin ve yeni bir enternasyonalin yaratılması- birbirine karıştırmayarak;

f. Pratik eylem yolunda en zayıf müttefiki bile ihmal etmeyerek;

g. En “sol” müttefiki olası bir rakip olarak eleştirel bir biçimde izleyerek;

h. Fiili olarak bize doğru yönelen bu gruplaşmaları en büyük titizlikle ele alarak; onların eleştirilerini, kuşkularını ve sendelemelerini sabırla ve dikkatle dinleyerek; Marksizme doğru gelişmelerine yardımcı olarak; onların kaprislerinden, ültimatomlarından korkmayarak (merkezciler her zaman kaprisli ve alıngandırlar); onlara ilkesel hiçbir ödün vermeyerek;

i. Ve bir kez daha: olanı dile getirmekten korkmayarak.

Makalenin İngilizce orijinali: First of “Two Articles On Centrism”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir