Zonguldak’ta Türkiye Taşkömürü Kurumu’na (TTK) bağlı, Karadon, Kozlu ve Üzülmez ocaklarında çalışan madenciler, 31 Aralık günü, TTK Genel Müdürlüğü önünde bir eylem örgütlediler. 24 Aralık’ta ödenmesi gereken ikramiyeleri ödenmemiş olduğundan eylem kararı alan maden işçileri, TTK Genel Müdürü Burhan İnan ile görüşmek istediler. İşçilerin bu talebi TTK’nın özel güvenliği tarafından engellendi. Maden işçileri, kurumun özel güvenliği tarafından tartaklandı. Güvenlik tarafından darp edilmelerine rağmen, eylemi sürdürmekte ısrar eden işçilere, TTK Genel Müdürü İnan’ın kendileriyle konuşmaya geleceği duyurusu yapıldı.
Ardından, önce maden işçilerinin örgütlü olduğu Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) Başkanı Eyüp Alabaş, işçilerin karşısına çıktı. Alabaş konuşmasında, TTK’nın ikramiyelerin ödenmemesindeki sorumluluğunu gizledi. Yaşanan sorunu, “TTK’nın sermaye artırımına gidebilmesi için imzalanması gereken evrakın Başbakan tarafından imzalanmaması” olarak açıkladı.
Alabaş, “Sizin sesiniz şu an Başbakanlığa ulaştı. Size teşekkür ediyorum. Lütfen eylemi burada bitirelim” sözleriyle, işçilerden dağılmalarını istedi. Buna karşın işçiler, GMİS Başkanı Alabaş’ı protesto etmeye başladılar ve alandan ayrılmayacaklarını ifade ettiler.
Genel müdürlük binası önünden ayrılmayan işçilerin karşısına bu defa TTK Genel Müdürü Burhan İnan çıktı. İnan, sözlerine, “yavuz hırsız ev sahibini kaçırır” sözüne uygun biçimde, “sitem” ederek başladı. O, işçilerden, “Bugüne kadar TTK’da kaç kuruşunuz kaldı?” diyerek, küstahça hesap sordu.
İşçilerin ücret almaksızın çalıştığı mükellefiyet döneminden bugüne dek, ailesini, arkadaşlarını kaybeden, her gün canı pahasına ocağa inen madenciler, İnan’ın sorduğu bu soruya, “Yönetim istifa!” sloganlarıyla cevap verdi. 17 Aralık “yolsuzluk ve rüşvet soruşturması”na atıfta bulunan işçiler, eylemi, ellerindeki ayakkabı kutularını göstererek, “Hükümet istifa!” sloganlarıyla sürdürdü.
TTK ve GMİS yönetimi, eylem boyunca Başbakan’a ulaşmaya çalıştı ve sonunda “gereken imzaların atıldığı” bilgisiyle, işçilere, ikramiyelerin 3 Ocak günü hesaplarına yatacağı söylendi. Bunun ardından, işçiler eylemi sonlandırdılar.
İkramiyeler neden yatmadı?
İkramiyelerin niçin işçilere zamanında ödenmediğine yönelik, basında çıkan en önemli iddia,* TTK’nın, 2013 yılı için Hazine tarafından kendisine ayrılan ödeneği tüketmesi ve 2014 yılı için avans çekememesiydi.
İşçilerin hakkı olan paranın TTK tarafından nasıl tasarruf edildiğini bilmiyoruz. 24 Aralık’ta ödenmesi gereken ikramiyelerin, işçilerin zorlaması ile ancak 3 Ocak’ta ödenecek olması, TTK’nın mali hesaplarının işçilerin denetimine açılması talebinin ne denli önemli olduğunu gösteriyor. TTK’nın yıldan yıla açıkladığı faaliyet raporlarındaki “muhtelif giderler”den, kurum için yapılan ihalelere dek her şey, maden işçilerinin denetiminde olmalı.
Sendikaya karşı tavır
3 saat süren, 31 Aralık eylemi, Zonguldak maden işçisinin, 1,5 ay arayla GMİS’in haberi olmaksızın örgütlediği ikinci eylem. İlk eylem, geçtiğimiz Kasım ayında, Üzülmez Müessesinde çalışan maden işçilerinin bir gün süren greviydi.** İşçilerin greve çıkma sebebi, TTK’ya bağlı ocaklarda, işçilerin madenden çıkışını zorlaştıran demir kafeslerin varlığıydı. Grevden birkaç gün önce, vardiya bitiminde kalp krizi geçiren maden işçisine bu demir kafeslerden yüzünden ilk müdahale yapılamamış ve maden işçisi yaşamını yitirmişti. Havzada, donanımlı sağlık ekibi de bulunmuyordu. İşçilerin 21 Kasım’da, bu yaşananlardan dolayı çıktıkları grevden, GMİS’in saatler sonra haberi olmuştu. GMİS Başkanı Eyüp Alabaş, haberi alır almaz grevin gerçekleştiği Üzülmez Müessesine gelmiş ve işçileri hiçbir kazanım elde etmeden, grevi sonlandırmaları için ikna etmişti.
31 Aralık eyleminde de, işçilerin haklarını savunmak bir yana, doğrudan patronla işbirliği haline faaliyet yürüten GMİS’e en güzel yanıtı yine maden işçileri verdi. Sendikadan ümidini yitirmiş olan maden işçileri, grev ya da eylem örgütlemek için sendikalara ihtiyaç olmadığının farkındalar. Dahası, bu eylemlerin dolaylı hedefi, TTK yönetiminin gardiyanı işlevini yerine getiren sendikadır. 21 Kasım grevinde, maden işçileri, kendilerine uzatılan mikrofonlara, işçi güvenliği ile ilgili defalarca GMİS’ten yardım istediklerini ve hiçbir şeyin değişmediğini anlatmışlardı. Maden işçilerinin son eylemdeki tavrı da, onlardan alanı terk etmelerini isteyen GMİS’e rağmen eylemi sürdürmek ve sendikayı protesto etmek oldu.
İşçilere “provakatör” suçlaması
Zonguldak’taki maden işçilerinin 3 saatlik eylemi, iktidarın işçi düşmanı yüzünü de açığa çıkarttı. AKP İl Başkanı Hamdi Uçar, eylemi, “Bunun kesinlikle bir hak arayışı olduğuna inanmıyoruz. Bu olayların, bu eylemlerin kesinlikle bir ikramiyenin verilmeyişinden kaynaklanan bir neden olduğuna inanmıyoruz. Bunun son zamanlarda ülkemizde gelişen bir takım provokasyon olaylara destek vermek maksadıyla, TTK’nın önünde demokratik olmayan usullerle hak arayışı adı altında yapmış olduğu bir eylemdir. Açıkçası provokatörlerin ön plana çıktığı bir eylemdir.” sözleriyle değerlendirdi.
AKP İl Başkanı Uçar’ın bu sözleri, kriz içinde olan partisini savunma çabasının ürünüdür. O, içinde bulunduğu durumu ve her krizi “dış mihraklar”a bağlayan Ankara’daki patronlarının yolunu izleyerek, işçilerin taşmak üzere olan sabrını, hayali provakatörlerle açıklıyor.
Yaklaşan yerel seçimlerin, birçok ilde olduğu gibi, Zonguldak’ın da gündemini meşgul ettiği açık. Bununla birlikte, Zonguldak’ın asıl gündemi, yerel seçimler tatavası değil, TTK’ya ya da özel sektöre ait ocaklarda çalışan maden işçilerinin karşı karşıya kaldığı hayati sorunlardır. Uçar’ın, yerel seçimler yaklaşıyor telaşı ile yaptığı bu küstah açıklamaya en iyi yanıtı, kuşkusuz, maden işçilerinin son iki eylemle karşılaştırılamayacak denli örgütülü ve kararlı eylemleri verecektir.
Uçar’ın açıklamalarını “kınayan” GMİS’e gelince. Maden işçilerinin tepesine çökmüş bu mafya tarzı sendikanın ipliği çoktan pazara çıkmış durumda. Maden işçileri, bugün içinde bulundukları insanlık dışı yaşam ve çalışma koşullarının yaratılmasında, başlıca rolü oynayan bu sendikaya zerre kadar güvenmiyorlar.
Maden işçileri ve “fareler”
Maden işçileri, yerin yüzlerce metre altında tellerle tavana astıkları kumanyalarından ihtiyacı kadar aşıran farelere hiç kızmazlar; muhtemelen, hiçbir zaman kızmayacaklar. Ancak maden işçisinin bu hoşgörüsü, patronlar, burjuva siyasetçiler ve sendikacılar ile onların sahte solcu hizmetçileri için geçerli değil. Maden işçilerinin, yerin altında, ölümün nefesini enselerinde hissederek ürettikleri değerleri gaspeden bu sosyal-siyasal “fareler”e karşı öfkesi sürekli birikiyor ve bir gün patlayacak (ki o gün, hiç de uzak değil).
Bununla birlikte, maden işçileri, baskı, şantaj, tehdit gibi her türlü mafya yöntemiyle; şirket yönetimleriyle ve polisle işbirliği içinde işçileri sindiren GMİS adlı bu hapishaneden nasıl kurtulabileceklerini ve yerine neyi koyabileceklerini bilmiyorlar.
Bu yüzden, sendikaların tarihsel evriminin ve rolünün, onların ücretli kölelik sisteminin sürdürülmesindeki işlevinin işçilere bir bir anlatılması gerekiyor. İşçiler, başta Aralık 1990-Şubat 1991 büyük madenci direnişi olmak üzere, sendikaların ve onların kuyruğunda varlığını sürdüren sahte solun açık ihaneti sonucunda uğradıkları sayısız yenilgiden gerekli dersleri çıkarmak; bu dersleri, diğer ülkelerdeki kardeşlerinin benzer deneyimleri ile tamamlamak zorundalar.
Onlar, böylece, içinde bulundukları sefil yaşam ve çalışma koşullarının kendilerine özgü olmadığını; kapitalizmin ürünü olduğunu ve yalnızca özel mülkiyet ile ücretli kölelik üzerine kurulu bu sistemin yıkılmasıyla ortadan kaldırılabileceğini görecekler. Bu, onların bütün mevcut çürümüş önderlikleri bir yana bırakıp kendi devrimci çözümlerini üretmeleri; sosyalist bir program etrafında örgütlenmeleri yönünde ilk ve en önemli adım olacak.