Japonya Komünist Partisi (JCP), ülkede yarın (22 Ekim) yapılacak genel seçim öncesinde, Abe’nin ülkeyi yeniden askerileştirme yönelimine karşı halk muhalefetini frenlemeye ve başka yöne çevirmeye çalışıyor. Tokyo’daki siyaset kurumuna bütünüyle eklemlenmiş olan JCP, Başbakan Şinzo Abe’nin, kapitalist sınıfın başka bir hizbi yararına görevden alınması çağrısı yapıyor.
JCP, sosyalizme her türlü bağlılığı uzun süre önce terk etmiş Stalinist bir partidir. JCP, yaygın savaş karşıtı duyarlılığın ve siyasi yabancılaşmanın önünü kesmek için barış yanlısı maskesi takarken, etkin bir şekilde, Kuzey Kore ve Çin ile cepheleşmelerinde Japonya’nın egemen seçkinlerinin ve Washington’ın arkasında hizaya geçiyor.
JPC Genel Başkanı Kazuo Şii, geçtiğimiz Pazartesi günü Japan Times’a verdiği röportajda, ABD ile Kuzey Kore arasında diyalog çağrısı yaparken, Kuzey Kore ekonomisini felce uğratmak üzere alınan önlemleri destekledi. O, “[Kuzey Kore’deki] rejime karşı ekonomik yaptırımlar gerekli, ama bunlar tek başına sorunu çözmez.” dedi.
Şii, daha önce, Pyongyang’ın altıncı nükleer denemesinin ardından 3 Eylül’de yaptığı bir açıklamada Kuzey Kore’yi kınamış ve onun “küresel ve bölgesel barışa ve istikrara ölümcül bir tehdit” oluşturduğunu ve “uluslararası toplumun sorunu diyalog yoluyla çözme çabaları”nı reddettiğini söylemişti.
Başka bir ifadeyle, savaş tehlikesi Washington’ın saldırganlığından ve bölgedeki, özellikle Çin’e yönelik emperyalist planlardan değil ama yoksul Kuzey Kore’den kaynaklanıyordu. Dahası, boş diyalog çağrıları, ABD Başkanı Trump’ın tekrar tekrar yaptığı açıklamaları (görüşmelerin anlamsız olduğu ve Kuzey Kore’nin hakkından gelmek için “tek bir yol”, yani askeri yol olduğu) hiçe saymaktadır.
JCP, Kuzey Kore’ye karşı yaptırımları destekleyerek ve Washington’ınkine benzer bir dil benimseyerek, Japon egemen çevrelerinin geri kalanı gibi, Washington’ın, Japonya’nın göbekten dahil olduğu savaş planlarının ilerletilmesini savunuyor.
JCP, sadece Abe’yi sorumlu tutarak, Japon emperyalizminin yeniden askerileşme yönündeki kapsamlı çabasının da üstünü örtüyor. Stalinistler, 29 Eylül’de “[Abe hükümeti] savaş sonrası dönemde Anayasa’nın altını tamamen oyan ilk yönetimdir.” diye yazdılar. JCP, “yurttaşlarla ittifak yükümlülüklerine samimiyetle, cesaretle bağlı olan her türlü parti, milletvekili ve aday ile işbirliği yapma” sözü veriyordu.
JCP, iktidardaki Liberal Demokratik Parti’yi (LDP) kınamasına karşın, onunla veya başka bir sağcı parti ile işbirliğine kapıyı açık bırakıyor. JCP’nin belirttiği gibi, eğer başlıca hedef Abe’yi görevden almaksa, onun Abe’ye muhalif olan LDP hizipleri ile işbirliği içine girmesini ne engelleyebilir ki?
Japonya’nın iyi silahlanmış ordusu Öz Savunma Kuvvetleri’nin (SDF), yurtdışında sayısız operasyonda yer alması bir yana, hala var olması bile, tüm egemen partilerin 1947’de yürürlüğe konan anayasayı açıkça ihlalidir. SDF, son on yıllarda, ABD emperyalizmine Afganistan’da ve Irak’ta yardım etmek ve BM’nin dünyanın diğer yerlerindeki sözde barışı koruma operasyonlarına katılmak için yurt dışına gönderilmiştir.
Yeniden askerileşmeyi destekleyen sadece LDP değildir. JCP’nin yıllardır desteklediği Demokratik Parti’nin (DP) birçok üyesi, Japon ordusu üzerindeki anayasal ve yasal kısıtlamaların kaldırılmasını destekliyor. Bu, DP’nin, Eylül sonunda, anayasa değişikliğini destekleyen sağcı popülist Umut Partisi ile bir birleşmeyi duyurmasından sonra bölünmesiyle apaçık hale geldi.
Umut Partisi’ne katılmayan DP üyeleri, JCP’nin çok geçmeden bir seçim ittifakı kurduğu Japonya Anayasal Demokratik Partisi’ni (CDP) kurdular. DP’nin bu iki hizibi arasındaki başlıca farklılık, anayasanın, silahlı kuvvetlerin geliştirilmesini ya da bir dış politika aracı olarak savaşa başvurulması engelleyen 9. maddesini savunma yoluyla barışsever bir kılıfı korumak üzerineydi.
DP’nin yeniden askerileşmeye yönelik muhalefeti her zaman bir sahtekarlıktı. Örneğin, geçtiğimiz yıl, Demokratlar, Japon askerlerinin başta ABD olmak üzere müttefikler ile birlikte yurt dışı çatışmalarda doğrudan yer almasının önündeki engelleri kaldıran 2015’teki yasanın iptal edilmesi çağrısı yaptılar. Ancak onlar, söz konusu yasanın yerine, sadece savaşa girme koşulu olarak BM’nin gözetimini ekleyerek, neredeyse aynısını öneriyorlardı.
Şirketlerin işlere ve işçi sınıfının yaşam koşullarına yönelik saldırısını durdurma yönünde herhangi bir politika uygulamaya isteksiz olan Demokratlar, hükümette oldukları 2009-2012 yıllarında LDP’ye bir alternatif olmadıklarını kanıtlamış ve kendilerini tamamen gözden düşürmüşlerdi. JCP’nin Demokratlar’a ilişkin yanılsamalar yaymaya devam etmesi, sağcı milliyetçi ve popülist partilerin yükselmesine katkıda bulundu.
JCP’nin “komünist” adını korumasının tek nedeni, işçi sınıfının çıkarlarını savunduğu yalanını sürdürmektir. Bu parti, Japonya’daki en eski partidir ve 1917 Rus Devrimi’nin ardından, 1922’de kurulmuştur. Diğer [Stalinist] partiler siyasi rüzgardaki değişimlerin ortasında isim değişiklikleri ve yeniden gruplaşmalar yaşarken, JCP, sahtekar bir şekilde, kuruluş ilkelerine bağlılığını sürdürdüğünü iddia ediyor.
Gerçekte, onun 1920’lerin sonundan beri istikrarlı bir şekilde sürdürdüğü tek çizgi, Japon işçi sınıfını burjuvazinin şu ya da bu hizbine bağlama biçimindeki Stalinist çizgidir. JCP, II. Dünya Savaşı öncesinde, üyelerinin idam edilme tehdidi altında topluca tutuklanmasını kapsayan yoğun bir devlet baskısına uğramıştı. Savaş sonrası JCP önderliği içindeki birçok kişi, II. Dünya Savaşı’nın ardından serbest bırakılmadan önce on yıldan uzun bir süre hapiste kalmıştı.
Büyük burjuva partilerinin tamamı, savaş dönemindeki militarist rejime destekleri nedeniyle büyük ölçüde gözden düşmüştü. JCP ise gelişmekte olan kitle hareketine ihanet etmek üzere, işçi sınıfı içinde destek kazanıyordu. Stalinistler, savaş sonrasındaki ABD işgal güçlerine, sözde bir burjuva demokratik devrim gerçekleştirdikleri için övgüler yağdırdılar. JCP, Şubat 1947’deki planlanmış bir genel grev de dahil, ABD işgaline yönelik muhalefeti durdurdu ve böylece, Japon kapitalizminin yeniden istikrar kazanmasında son derece önemli bir rol oynadı.
JCP, 1950’de Kore Savaşı’nın patlamasıyla birlikte, çizgisini, Japonya Washington’ın müttefiki olarak kaldıkça sosyalizme ulaşılamayacağı iddiasıyla, ABD’yi mahkum etme yönünde değiştirdi. Bu, işçi sınıfını Japon kapitalist sınıfına tabi kılmayı sürekli hale getirmeye gerekçe sağlıyordu.
Parti, yıllar boyunca, siyaset kurumu ile bütünleşme peşinde koştu. JCP, 1973’teki 20. Parti Kongresi’nde, parlamenter hükümet biçiminin korunmasına; dolayısıyla, kapitalizme ve kapitalist devlete bağlılığını ilan etti. JCP, ABD-Japonya güvenlik antlaşmasının iptal edilmesini destekleyen her parti ile bir koalisyon kuracağını söylüyordu.
Bugün, bu bile terkedilmiştir. JCP, Ekim 2015’te, antlaşmayı destekleyen Demokratlar ile bir koalisyon hükümetine katılması durumunda, ABD ittifakını destekleyeceğini belirtti. JCP’nin ABD-Japonya ittifakına son verilmesi talebi, artık ölü bir belgeden başka bir şey değildir. JCP’nin CDP’yi destekleme biçimindeki son manevrası, Stalinistlerin bütünüyle kapitalizm yanlısı perspektifini vurgulamaktadır.