Çin’in önderi “güçlü ulus, güçlü ordu” çağrısı yaptı

Çin Devlet Başkanı Şi Jinping, Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) 19. Kongre’sindeki uzun konuşmasında, tekrar tekrar, önümüzdeki dönemde Çin’in bir “büyük güç” ve “güçlü devlet” olacağını ilan etti. O, bunun, “Çin’in ilgi odağı olmaya doğru gittiğine tanık olunan bir dönem” olacağını söyledi.

Şi, geleneksel bir şekilde, “Çinli özelliklere sahip sosyalizmin büyük başarısı”ndan söz etti. Gerçekte, o, kırk yıllık kapitalist restorasyon boyunca devasa bir servet biriktiren ve daha fazla ilerlemesi Pekin’in dünya sahnesinde daha iddialı bir rol oynamasını gerektiren yeni burjuvazinin özlemlerini özetliyordu.

Şi’nin güçlü, gençleşmiş bir “Çin Rüyası”, kaçınılmaz olarak, başta dünyadaki baskın konumunu her şeyi göze almış biçimde askeri gücü aracılığıyla desteklemeye çalışan ABD olmak üzere, mevcut emperyalist güçlerin çıkarları ile çatışmaktadır. Şi’nin sözünü ettiği “yeni dönem”, bir barış ve istikrar dönemi değil; savaş ve devrim dönemi olacaktır.

Şi, konuşmasında, Çin’i, Rusya’yı ve diğer nükleer silahlı büyük güçleri hızla içine çekebilecek yıkıcı bir ABD-Kuzey Kore savaşı tehlikesine hiç değinmedi. ABD Başkanı Trump, Pekin ile Moskova’nın yeni görüşmeler çağrısını açıkça reddetmiş ve Amerikan ordusuna, Çin’in tek resmi askeri müttefikinin “tamamen imhasına” hazırlanmasını söylemişti.

ABD’nin pervasız savaş yönelimi, basitçe faşizan birey Trump’ın değil; Amerikan emperyalizminin içinde bulunduğu tarihsel açmazın ürünüdür. Çin hammadde ve pazar peşinde koştuğu için, onun geçtiğimiz kırk yıl içinde ucuz emeğini sömürmek üzere gelen yabancı sermaye akışına dayalı ekonomik yükselişine, dünya çapındaki ekonomik ve siyasi etkisinin büyümesi eşlik etmiştir. Çin’in ekonomik yardımıyla ya da “yumuşak gücü” ile aşık atamayan ABD, Pekin’e meydan okumak için sertliğe ya da ordusuna başvuruyor.

Obama yönetiminin “Asya’ya dönüşü”, Pekin’i Hint-Pasifik genelinde diplomatik ve ekonomik olarak zayıflatmayı ve Çin’i askeri olarak kuşatmayı amaçlayan kapsamlı bir stratejiydi. Obama, Kore Yarımadası gibi tehlikeli parlama noktalarını kasten kızıştırmış ve Çin’in Güney Çin Denizi’ndeki toprak iddialarına askeri olarak meydan okuyarak yeni parlama noktaları yaratmıştı.

Trump, savaş tehlikesini büyük ölçüde arttıracak şekilde, aynı hedefleri daha saldırgan biçimde kovalıyor. Obama’nın Çin’e karşı bir ticaret ve yatırım bloğu oluşturma planını (Pasifik Ötesi Ortaklığı) yürürlükten kaldıran Trump, Pekin’i ticaret savaşı ile tehdit ediyor. Kuzey Kore ile çatışmaya yönelik askeri yığınak da Çin ile savaş hazırlığıdır. Amerikan strateji çevrelerinde, ABD’nin sürmekte olan gerilemesi göz önünde bulundurulduğunda, Çin ile çatışmanın ne kadar erken olursa o kadar iyi olduğu hesabı yapılıyor.

Çarşamba günü, Şi’nin konuşmasından sadece birkaç saat sonra, ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, Çin’in emellerine üstü kapalı şekilde meydan okudu. “Çin’in Güney Çin Denizi’ndeki provokatif eylemleri”ne odaklanan Tillerson, “Çin, Hindistan’ın yanı sıra yükselirken, zaman zaman uluslararası, kurallara dayalı düzeni baltalayacak kadar sorumsuz davranıyor.” dedi. “Uluslararası, kurallara dayalı düzen”, kuşkusuz, II. Dünya Savaşı sonrasında kurulmuş, Washington’ın egemen olduğu ve kuralları istediği gibi belirlediği dünya düzenidir.

Şi’nin konuşması, Çin’in ekonomik ve stratejik çıkarlarının mevcut dünya düzeni içinde karşılanamadığına işaret etmektedir. O, Çin’in kendi çıkarını koruma istekliliğini hiçbir ülkenin hafife almaması uyarısında bulundu. Şi, kongre delegelerine, “Hiç kimse, Çin’den, çıkarlarını zayıflatan herhangi bir şeyi sineye çekmesini beklememelidir.” dedi.

Şi, raporunun hemen başlarında, Çin’in Güney Çin Denizi’ndeki toprak iddialarından vazgeçmek şöyle dursun, tartışmalı sulardaki kayalıklar üzerindeki Çin kontrolünü sağlamlaştırmasının, görevdeki ilk beş yılının en önemli olayı olduğunu ilan etti. O, ayrıca, “Bir Kuşak Bir Yol” girişimi (Avrasya kara parçasını kara, demir ve deniz yoluyla bütünleştirmeye ve böylece Çin’i Avrupa’ya bağlayıp ABD kuşatmasının altını oymaya yönelik kapsamlı bir plan) ile övündü.

Çin ordusunu 2050’ye kadar “dünya standartlarına” yükseltme hedefini belirleyen Şi, ABD’nin Asya’daki askeri yığınağına ve tehditlerine karşılık olarak, silahlanma yarışını daha da hızlandırmanın haberini verdi. Şi, açıkça, bütün askeri çalışmaların bir savaş yürütebilme ve kazanabilme standartlarına bağlı olması gerektiğini söyledi.

Şi’nin konuşması, baştan sona milliyetçilik kokuyordu. O, “Çin ulusu, büyük bir ulustur; o, zorluklardan ve sıkıntılı süreçlerden geçmiş ancak boyun eğmemiştir. Çin halkı büyük bir halktır; çalışkan ve cesurdur ve ilerleme arayışına hiçbir zaman ara vermemiştir.” dedi.

Şi, ABD’deki Trump gibi, yurtseverliği yalnızca Çin egemen sınıfının çıkarlarını saldırganca savunmak için değil ama aynı zamanda yüz milyonlarca insandan oluşan işçi sınıfını bu çıkarlara tabi kılmak için teşvik etmektedir. O, kapitalist restorasyonun yarattığı toplumsal gerilimlerin ve küçük bir aşırı zengin tabaka ile halkın büyük çoğunluğu arasındaki derin uçurumun son derece farkındadır. Savaş yönelimi hız kazandıkça, toplumsal uçurum toplumsal çalkantıya yol açacak şekilde daha da genişleyecektir ki Şi’nin devletin baskı aygıtının sağlamlaştırılması çağrısı yapmasının nedeni budur.

İşçi sınıfının müdahalesinin yokluğunda, Kuzey Kore ve Güney Çin Denizi ya da Asya’daki ve dünya çapındaki çok sayıda başka parlama noktası üzerinden bir çatışma kaçınılmazdır. ABD emperyalizmi, Çin’i, dünya egemenliğine yönelik başlıca engel olarak görmekte ve Çin kapitalizmi, Washington’ın kurduğu ve egemen olduğu mevcut dünya düzeninin sınırlamalarını zorlamaktadır.

Çin’deki, ABD’deki, Asya’daki ve dünya genelindeki işçilerin ve gençlerin, süper zenginlerin çıkarlarını savunmak için bir savaşta ölüme gitmekte hiçbir çıkarı yoktur. Savaş yönelimini durdurmanın tek yolu, gerçek sosyalizm temelinde uluslararası bir harekette birleşmek; yani toplumu, küçük bir azınlığın büyük karları için değil, çoğunluğun yakıcı gereksinimlerini karşılamak üzere yeniden inşa etmektir. Bu, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin ve dünyanın dört bir yanındaki şubelerinin uğruna mücadele ettiği perspektiftir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir