Toyota’nın 10 Şubat günü, üretime 2017’nin sonunda son verme konusunda Ford’a ve General Motors Holden’a katılacağı kararını açıklamasının ardından, Avustralya’daki tüm otomobil sektörünün ortadan kaldırılması kesinleşmiş durumda. Beş montaj ve bir motor fabrikasında çalışan en az 7.000 işçi işini yitirecek; yedek parça üreticisi şirketlerde ve yardımcı firmalarda çalışan 44.000 işçinin çoğu işten çıkartılacak. Bunun ekonomi üzerindeki etkisi hissedildiğinde, sayısı 150.000’e varan işçi işsizliğe sürüklenecek. Avustralya’nın güneydoğusunda işçi sınıfının yaşadığı yerleşim alanları, Detroit gibi bir zamanlar otomobil sanayisinin merkezi olan ABD kentlerinde yaşanan sanayisizleştirilmeye ve yoksullaşmaya maruz kalacak.
Otomobil şirketlerinin 30 yıldır uyguladığı her yeniden yapılanmada işbirliği yapmış olan baştan aşağı şirketçi sendikalar, fabrikaların “düzenli olarak kapatılması”nı gerçekleştirecek sanayi polisleri olarak kullanılacaklar. Avustralya İmalat İşçileri Sendikası Ulusal Sekreteri Dave Smith, Toyota’nın açıklamasının işçilere “bir rahatlama duygusu” sağlayacağını; çünkü artık bir “kesinliğin” söz konusu olduğunu belirtti. Başka sözcüklerle ifade edersek, sanayinin ölüm ilanı, kabullenilmesi gereken bir oldu bittidir.
Hem sendikalar hem de muhalefetteki İşçi Partisi, işçilerin öfkesini, kapanmalardan dolayı Başbakan Tony Abbott’un koalisyon hükümetini suçlamaya yönlendirme peşinde. Oysa otomobil fabrikalarının kapanması da dahil, büyük bir işten çıkarmalar dalgasını önceki İşçi Partisi hükümeti yönetmişti.
Bununla birlikte, toplumsal yıkım tehditinin gerçek nedeni, kapitalizmin 2008’deki küresel çöküşünün ardından tüm dünyadaki otomobil işçilerinin çalışma ve yaşam koşullarına karşı başlatılmış olan saldırıdır. Bütün büyük otomobil şirketleri, pazarlar uğruna şiddetli bir rekabetin ortasında, işçi sınıfı zararına maliyetleri sürekli düşürme yoluyla karlarını arttırdılar.
Ford, General Motors (GM) ve Chrysler, Birleşik Otomobil İşçileri sendikasının desteğiyle tüm ABD’deki fabrikaları kapattılar, on binlerce işçiyi işten attılar, onların emeklilik maaşlarında aşırı kesintiler yaptılar ve yeni işe başlayanlara sadece 15 dolar saat ücreti ödenen iki kademeli bir ücret sistemini dayattılar. Bu saldırı Avrupa’ya ve Asya’ya yayıldı. Ford, 2012’den bu yana, 5.700 işi ortadan kaldıracak şekilde, Avrupa’daki üç fabrikasını kapattı. Bu yıl, GM’nin alt şirketi Opel, Alman sendikalarının desteğiyle, 3.500 işçiyi kovarak Bochum’daki büyük fabrikasını kapatmak istiyor. GM, Güney Kore’de 1.100 işçiyi işten çıkartmaya hazırlanıyor.
Toyota’nın küresel yeniden yapılanması, ABD merkezli ulusötesi şirketlerinki kadar şiddetliydi. Şirket, Japonya’da, tedarikçilerinden, maliyetleri yüzde 30 ile 40 arasında azaltmalarını talep etti. Bu, sürekli işçilerin yalnızca yarısı oranında ücret alan ve apar topar işten atılabilen “düzensiz” denilen işçilerin sayısında büyük bir artışa yol açtı. Toyota’nın Japonya’daki fabrikalarında, ücretler altı yıllığına dondurulmuş, üretim düşürülmüş ve şirketin ABD’nin güneyindeki, Çin’deki ve Tayland’daki ucuz işgücü kullanılan fabrikalarına aktarılmış durumda. Bunun sonucunda, şirketin karları, yaklaşık 19 milyar dolara, nakit rezervleri ise 39 milyar dolara ulaştı.
Avustralyalı işçiler bu küresel maliyet kesintilerinin dışında kalmadı. 2008 ile 2012 yılları arasında, Ford, GM ve Toyota fabrikalarında 2.500’den fazla iş ortadan kaldırıldı. Yine de, şirketlerin Detroit ve Tokyo’daki merkezlerinde, Avustralyalı işçilerin çalışma koşulları, Asya’da ve ABD’dekilere göre “rekabetçi değil” şeklinde mahkum edildi. Şimdi, her üç şirket de üretimlerini bütünüyle durdurmaya ve her ülkedeki işçilere, “ya sürekli maliyet kesintilerini kabul edersiniz ya da aynı yazgıyı paylaşırsınız” mesajı göndermeye karar vermiş durumdalar.
Bu karar, kapitalist sistemin acımasız, akıldışı ve toplumsal olarak yıkıcı karakterini vurgulamaktadır. 1980’lerden bu yana, teknolojideki, ulaşımdaki ve iletişimdeki devrimci ilerlemeler, egemen şirketler tarafından, tüm dünyayı daha önce görülmedik düzeyde birbirine bağlı tek bir üretim ağına bağlayan küresel üretim ağlarını geliştirmekte kullanılıyor. Bununla birlikte, bu devasa üretim kapasitesi, kapitalizm altında, mali aristokrasi için kar, işçi sınıfı için ise toplumsal yıkım üretmektedir.
Avustralya’daki otomobil işçilerinin karşı karşıya olduğu durum, İşçi Partisi ile sendikalarınki gibi, kapitalizmin ulus devlet içinde düzenlenebileceğini ve işçi sınıfının yaşam standartlarının iyileşmesine zemin sağlayabileceğini iddia eden bütün ulusal siyasal programlarına yönelik yıkıcı bir tarihsel hükümdür. Özenle yaratılmış olan Avustralya ayrıcalığı efsanesinin işçi sınıfı için bir felaket olduğu kanıtlanmıştır.
Avustralya’da hiçbir şey, onun geniş doğal kaynakları ya da coğrafi uzaklığı, işçi sınıfına küresel olarak örgütlenmiş sermayenin dayatmaları karşısında bir koruma sağlamamaktadır. Herhangi bir bölgenin sanayi üretim alanı olarak kalmasının önkoşulu, sefalet düzeyinde ücretlerin dayatılması ve işçilerin dizginsiz sömürüsüdür. Sendikaların rolü, birbiri ardına gelen maliyet kesintilerinin işyerlerini koruyacağı ve üretimin Avustralya’da kalmasını sağlayacağı yollu sahte vaatlerle, işçileri bunları kabul etmeye zorlamak olmuştur.
Kapitalizm altındaki küreselleşme sürecine, 30 yıldır, üretimle ve diğer ikinci sektörlerle bağlantılı işlerin birbiri ardına sistematik biçimde ortadan kaldırılması eşlik ediyor. Avustralya’daki ve uluslararası ölçekteki kapitalist sınıfa kalırsa, bu ülke, yalnızca bölgesel şirket büroları için bir mekan, bir ucuz hammadde sağlayıcısı ve bir kumar ve turizm alanı olarak kullanışlıdır.
Avustralya otomobil sektörünü ortadan kaldırma hamlesi, her yerdeki işçi sınıfına yönelik bir uyarıdır. Avustralya’daki otomobil işçilerinin yazgısı, şimdiden, işten çıkartma tazminatı gibi “modası geçmiş” düzenlemelere son verilmesini; ücretlerin ve çalışma / yaşam koşullarının geriletilmesini talep etmek için kullanılıyor. Bu, uluslararası düzeyde, otomobil işçilerini, kendilerine yönelik sonraki maliyet kesintisi taleplerine boyun eğmeleri için tehdit etmekte kullanılacaktır.
İşçiler, bu durumu enine boyuna düşünmek zorundalar. Ulusötesi mali kuruluşların ve şirketlerin küresel stratejileri, yalnızca uluslararası işçi sınıfının çıkarlarına uygun küresel bir siyasi stratejiyle (dünya sosyalizmi) yenilgiye uğratılabilir.
Üretici güçlerin denetimini egemen kapitalist seçkinlerin elinden söküp almak, dünya ekonomisini akılcı sosyalist planlama temelinde yeniden örgütlemek ve ekonomik yaşamın özel kar arayışına tabiyetine son vermek için tarihsel olarak gerekli siyasi mücadelenin temeli, işçi sınıfının uluslararası birliğidir. Avustralya’daki ve tüm dünyadaki işçiler, otomobil sektörünün devlerine, hükümetlere ve onların hizmetindeki sendikalara karşı birleşik bir mücadeleyi geliştirirken, bu perspektife dayanmalılar.