Teker teker katlediliyor işçiler… Erzurum’un Aşkale ilçesinde ve ardından İstanbul Tuzla’da, Esenyurt’ta, Adana’da… İşçiler ölüyor teker teker.
Dün ekranlara buz kütlesine tutunarak saatlerce kurtarılmayı bekleyen TEDAŞ işçilerin görüntüleri düştü. Erzurum’ un Aşkale ilçesinde elektrik direğinin bakımını yapmak üzere deniz bisikleti ile göle açılan işçiler bisikletin alabora olmasıyla göle düştüler. Bir buz kütlesine tutunarak kurtarılmayı beklediler saatlerce ancak kurtarma ekibi yaklaşık iki saat sonra olay yerine gelebildi! Gece görüşlü helikopterler olay saati hemen havalanıp gelselerdi kurtulacaklardı belki. Ambulans uçak ise alçak uçuş yapamayacağı için havalanmadı. Geç gelen ve yetersiz çalışma yapan kurtarma ekiplerine tepkilerini göstermek için yolu trafiğe kapatarak olayı protesto eden işçi ve işçi yakınları ise polisin biber gazlı saldırısıyla karşılaştılar.
Tersanelerde cinayetler devam ediyor
Tuzla tersaneler bölgesinde Ada Denizciliğe ait bir tersanede gemide gaz sıkışması sonucu bir patlama meydana geldi. Patlamada önce 2 işçi hayatını kaybetti, 6 işçi de yaralandı. Yaralı işçilerden Ali Kaya da hastanede yaşamını yitirdi. Kazanın sebebi ise aynı: gaz patlaması! İşyerinde gaz ölçüm uzmanı bulundurma zorunluluğuna rağmen, uzmanın bulunmayışı herhangi bir gaz ölçümünün de yapılmadığı anlamına geliyor. Kısacası işçiler bir kez daha göz göre göre patronun kâr hırsı nedeniyle katledildiler.
Onlarca işçinin aynı sebepten ölmesine rağmen bugüne kadar herhangi bir önlem alınmış olmamakla birlikte, birkaç gün içerisinde bu kaza da unutturulacak ve bir sonraki kazaya kadar kimse böyle bir tehlike olduğunu hatırlamayacak. Ada Denizcilik’te ölen işçiler, 1985’ten beri tersanelerde kaydı tutulan 148. iş cinayeti oldu.
Alınmayan önlemler ve ölen işçiler
Hatırlanacağı gibi çok yakın bir tarihte İstanbul’da AVM inşaatında çıkan yangında aralarında Van depreminden sonra İstanbul’a gelen işçilerin de bulunduğu 11 işçi bir kış günü cayır cayır yanarak ölmüştü. İşçilerin kimlikleri, yapılan DNA testinin ardından belirlenebilmişti. İşçiler öldükten bir saat sonra sigorta girişlerinin yapıldığı ortaya çıkmıştı. Ayrıca bakan Çelik, çadırların naylondan olması ve iki taraflı çıkışın olmamasının bu kazadaki can kaybını daha da tetiklediği yönünde bir açıklama yapmıştı. Peki, bu inşaat başlamadan önce gerekli önlemlerin yönetmeliklere göre alınması gerekmiyor muydu? Ama gelin görün ki konuyla ilgili gazetecilerin sorusunu yanıtlayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik “İşçilerin kaderi bu muydu?” sorusu üzerine “Olay kaza değil. Önlem alınsa yaşanmazdı. Ama kader mi kader” yanıtını vermişti.[1]
Ama işçilerin ölümünü kadere bağlayan bu yaklaşım ilk değildir. Geçtiğimiz sene Mayıs ayında Zonguldak’ta yaşanan grizu patlamasında 28 işçinin öldüğü kazanın ardından Başbakan Erdoğan da madendeki katliam için “kader” demişti.
Kaderden değil ama alınmayan önlemler ve kölece çalışma koşullarından dolayı 2 Nisan günü Eskişehir’de özel bir madende meydana gelen göçükte 4 işçi daha hayatını kaybetti. Hem de yıllardır özel maden ocaklarında ölen yüzlerce işçinin ardından yapılan “denetleme” açıklamalarına rağmen…
Mart ayında 59 işçi cinayeti
İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG), raporuna göre Mart ayında 59 işçi, iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Ölümlerin çoğunun inşaat sektöründe olduğu belirtilen raporda inşaat işçilerinin güvenliksiz çalışma ve barınma sorunlarına özellikle dikkat çekildi. Öyle ki mart ayında iş kazalarında ölen 59 işçinin 27’si inşaat işçisiydi.[2] Bu sonuç hiç kuşkusuz ki bir rastlantı değil. İnşaat sektöründe her geçen gün artan taşeronlaşma ve bu sektörde çalışan işçilerin birçoğunun “göçmen” işçi olarak farklı şehirlerden gelmeleri, kayıtsız, güvencesiz çalıştırılmaları; sağlıksız barınma ve yaşam koşulları kazaların sayısındaki artışı da beraberinde getiriyor.
Ölümler aynı, patronların çözümü de
Her iş cinayetinin ardından, ortalığa çıkan burjuva siyasetçileri alınmayan önlemlere karşı gerekli yasal düzenlemelerden tutun da her türlü önlemin alınacağı sözlerine rağmen bu açıklamalar kısa sürede unutuluyor ve işçi ölümleri devam ediyor. Her iş cinayetinin ardından ölen işçiler gibi ücretli olarak çalışan birkaç üst düzey çalışan ile iş güvenliği sorumluları gözaltına alınıyor ya da tutuklanıyor sanki bu cinayetlerin tüm sorumlusu onlarmış gibi. Bu cinayetlerin arkasında yatan kapitalizmden doğan patronların aşırı kâr hırsı ve işçileri mahkûm bıraktıkları çalışma koşullarından ise bahsedilmiyor.
Her geçen gün biraz daha güvencesiz ve daha ağır şartlarda çalışan işçilerin iş güvenlikleri yeterli ölçüde sağlanmıyor. İş güvenliği için harcanacak olan “masraf”lar kapitalistler tarafından göz ardı edilerek kendi kârlarını arttırmanın araçları olarak kullanılıyor. Bu sayede sözde güvenlik koşullarıyla günü kurtaran kapitalistler sadece birkaç işyeri denetimcisi çalıştırarak gerekli önlemleri aldıklarını iddia ediyorlar. Oysa ki bu iş güvenliği uzmanları da aynı işverene bağlı birer ücretli olduklarından alınmayan iş güvenliği önlemlerine karşı gerekli tepkileri veremiyor ve mevcut duruma göz yummak zorunda bırakılıyorlar. Diğer yandan ise işyeri sahiplerine verilen cezaların da onlar için hiçbir caydırıcılığı olmuyor. İşte tüm bu sebepler bir araya geldiğinde patronların kâr hırsı nedeniyle, her geçen gün çok daha ağır koşullarda ve güvencesiz şekilde çalışan işçiler öldürülmeye devam ediyor ve bunun adına da “kader” deniyor!
Tüm bu ölümlerin sorumlusu, yalnızca bireysel olarak kapitalistler değil; bir bütün olarak bu kapitalistlerin üzerinde yükseldikleri, onlara işçileri diledikleri gibi kullanma imkanı veren ücretli emek sömürüsüne dayanan kapitalist düzendir. “Çalışma koşullarının iyileştirilmesi”, “Avrupa standartlarına yükselmek” gibi söylemler kapitalizmin iyileştirilebileceği çarpıtmasını güçlendirmek için yine burjuva politikacıları tarafından ileri sürülen aldatmacalardır. Yalnızca işçilerin mücadelesiyle elde edilebilecek olan iyileştirmeler elbette önemlidir, fakat bu, sömürü, kölece çalışma koşulları ve iş cinayetlerini ortadan kaldırmak için yeterli değildir. Dünyada egemen olan çalışma koşulları Türkiye’dekinden çok büyük bir farklılık taşımıyor (bunun için Çin ve Hindistan gibi dünya işçi sınıfının önemli bir kesimini barındıran ülkelere bakmak yeterli olur). Türkiye’dekinin kat kat altında iş cinayetinin gerçekleştiği AB ülkelerinde de yılda ortalama 5500 ölümcül “iş kazası” meydana geliyor.
Sonuç olarak, bu ölümlerin önüne geçmenin yegâne yolu, yalnızca çalışma koşulları ve iş güvenliğinin sağlanması gibi sendikal bir mücadeleyle düzen sınırları içerisinde kalmamak ve işçileri her geçen gün ölüme götüren kapitalizme son vermek üzere işçi sınıfının örgütlenmesinden geçmektedir.