Üniversite öğrencisi Özgecan Aslan’ın vahşice katledilmesinin ardından, dün de gazeteci Nuh Köklü Kadıköy’de bir esnaf tarafından bıçaklanarak öldürüldü.
Yeldeğirmeni Dayanışması ve Forza Yeldeğirmeni aktivisti Nuh Köklü, dün akşam Kadıköy Altıyol’daki İç Güvenlik Paketi’ni protesto eyleminin ardından arkadaşlarıyla beraber kartopu oynayarak Yeldeğirmeni’ndeki evine dönerken, Karakolhane Caddesi’nde dükkanının camına kartopu gelmesini bahane eden bir esnafın bıçaklı saldırısı sonucunda kaldırıldığı hastanede öldü.
Yeldeğirmeni Dayanışması’nın açıklamasından aktaralım: “Altıyol Boğa’da saat 20:00’da “İç Güvenlik Paketi”ne karşı #direnözgürlük nöbeti tuttuktan sonra mahallemize dönerken kar topu oynamaya başladık. Karakolhane Caddesi’ne geldiğimizde camına sadece bir kar topu isabet eden aktar dükkanından çıkan katil küfürlü bir şekilde, camının kırılma ihtimali üzerine bağırmaya başladı.
Sakinleştirme çabamıza rağmen üslubunu değiştirmeyen katil ‘silahı getirir hepinizi öldürürüm, raporum var ertesi gün de elimi kolumu sallar çıkarım’ diyerek dükkana koştu ve elinde bir beyzbol sopasıyla dışarı çıktı. Sopayı savurduğu anda elinden alıp olayı kapatmak için ısrar etmemize rağmen tekrar içeri koşup elinde ekmek bıçağıyla çıkan katil önce kendisini engellemeye çalışan kadın arkadaşımıza bıçağı savurdu ve şans eseri bıçak omzunun üstünden geçti. Onu itip erkek arkadaşımıza ulaşan katil bıçağı ile montunu kesti ancak yaralayamadı. Ardından karşı kaldırımda kalan başka arkadaşa yönelen katil çöp konteynırının arkasına onu sıkıştırıp itince Nuh yardıma koştu ve katile müdahale etti ve kayıp düştü. O esnada Nuh’a dönüp doğrudan göğsüne saplayan katil ayağa kalkarak bıçağı önüne gelene savurmaya devam etti.
On onbeş adım atan Nuh yere yığıldı ve sağlıkçı arkadaşımız tampon yapmaya başladı. Bu esnada psikopat halen ‘bana bir şey olmaz, yarın çıkarım’ diye bağırıyordu.”
Bu cinayetin başlıca sorumlusu, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP iktidarıdır.
Gezi Parkı gösterileri sırasında polis ve esnaf işbirliğiyle dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın davasının geçtiğimiz Kasım ayında Kayseri’de görüldüğü gün, Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bizde esnaf ve sanatkar demek, ticaret yapan, alan satan sırf ekonomik faaliyette bulunan insan demek değildir. Bizim medeniyetimizde, milli ve medeniyet ruhumuzda esnaf ve sanatkar gerektiğinde askerdir, alperendir, gerektiğinde vatanını savunan şehittir, gazidir, kahramandır. Gerektiğinde asayişi tesis eden polistir, gerektiğinde adaleti sağlayan hakimdir hakemdir, gerektiğinde de şefkatli kardeştir.” diyerek hem Ali İsmail’in katillerine sahip çıkmış hem de esnafa bizzat yetki vermişti.
Özellikle Gezi Parkı gösterilerinde ve çeşitli muhalif gösterilerde iktidarın vurucu gücü olarak hizmet eden esnaftan birinin Nuh Köklü’yü katletmesi elbette tesadüf değildir. Onlar, artık, “vatanını savunan kahramanlar” olarak, gerektiğinde palayla, sopayla ve bıçakla iktidarın hizmetindeler.
Egemen sınıfın çıkarları doğrultusunda bir toplumsal karşı-devrim programı uygulayan ve polis devleti inşa eden AKP iktidarının son yıllarda tırmandırdığı gericiliğin ve şiddet dilinin bir yansıması olan bu cinayet, insanların artık, sokakta yalnızca polis terörüyle değil ama esnaf vb. küçük-burjuva iktidar hizmetçileri tarafından öldürülme tehdidi olmadan yürüyemeyeceğini de gözler önüne seriyor.
Tarihin her döneminde egemen sınıfların vurucu gücü olarak kullanılabilen küçük-burjuvazinin terörü, iktidarın telkinleri, hedef göstermesi ve arkasında durması kadar, onun sosyo-ekonomik konumundaki çaresiz gerileme eliyle de beslenmektedir.
AKP’nin iktidar dönemi boyunca, büyük sermayenin güçlü temsilcisi olarak, büyük alışveriş merkezleri, market zincirleri ve benzeri büyük ticari firmaların piyasada egemenliklerini tesis etmeleri, küçük esnafın altındaki maddi zemini çekip almış, onun kimi unsurlarının egemen sınıfın faşist vurucu gücü haline gelmesini sağlayacak koşulları fazlasıyla yaratmıştır.
Hızlı kapitalist tekelleşmenin ve krizin yanı sıra, AKP iktidarlarının inşaat sektörünü de besleyen AVM çılgınlığıyla derinleşen küçük-burjuvazinin krizi, bu sınıfın, kendisini bir şekilde kurtarma hayaliyle, dinci ya da etnik gericiliği ideolojik olarak sürekli besleyen iktidarın uysal uşağı haline gelmesi sonucunu doğurmuş durumda.
Bu cinayetlerin barbarca karakteri ile egemen sınıfların düzenlerini sürdürmek için başvurabileceği akıl almaz yöntemler birbirlerinden ayrılamaz ve bu durum, çöküş içindeki bir sistemin egemenlerinin önümüzdeki süreçte yol açacağı felaketlerin boyutu hakkında bir fikir vermektedir.
Faillerinin önemli bir bölümü faşist olduğu bilinen bu cinayetlerde katledilenlere gerçekten sahip çıkmanın ve yeni cinayetlere dur demenin tek bir yolu bulunuyor: insanlığı barbarlığa sürükleyen bu köhne düzeni yıkmak ve yerine, sınırsız, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya kurmak.