“Hep duvarlara kimin yazdığını merak etmişimdir. Artık biliyorum.”
Biz Duvar Yazısıyız/Gülay Kutal
Gezi Parkı direniş eylemlerinde polis terörü yüzünden birçok arkadaş yaralanmış ve iki genç arkadaşımızı yitirmişken mizah üzerine yazmak hiç kolay değil. Ancak, Gezi Parkı’na İstiklal, Gümüşsuyu ya da Harbiye’den ulaşmaya çalıştığınızda, eylemciler tarafından açık hava müzesine dönüştürülmüş sokakları görüp, üzerine düşünmeden edemiyorsunuz. Direnişçilerin, günlerdir mücadele ettiği ve ele geçirdiği alan, aşılması zor barikatlarla ve umutlandıran, neşelendiren duvar yazılarıyla, günlerin izlerini taşıyor.
Gezi Parkı’nı Topçu Kışlası adıyla, sermayeye terk etme hevesi kursağında kalmış iktidar sahiplerinin, otoriter ve taviz vermeyen basın açıklamaları, eylemin ilk gününden beri meydanda varlığını gösteren polis terörü, tahmin edilenin aksine alanı boşaltmadı. Polisin, parkta ağaç nöbeti tutan eylemcilere düzenlediği sabah baskınları, çadırları yakması ve iktidarın pervasız açıklamaları, daha önce birçok defa yaşandığı gibi kitleyi sindirmedi, meydanların kitleselleşmesine sağladı. Malumunuz, polis saldırdıkça sokak kalabalıklaştı, iktidar konuştukça insanlar örgütlendi. Örmeye çalıştıkları korku duvarı günlerdir süren çatışmalarla ve mizahla alaşağı edildi. Meydanlar kalabalıklaştıkça, barikatlar kuruldu. Barikatlar kazanıldıkça, mizah gelişti. Mizah geliştikçe korku yitirildi.
Direniş bir haftayı geride bıraktığında Taksim’e çıkan sokaklar, Aziz Nesin’in “Karikatür ille de çizgiyle yapılmıyor. Çizgi dışındaki malzemeyle de yapılıyor”* sözlerini hatırlatıyor. İstiklal’de yazılama yapılmamış duvar bulmak mümkün değil. Direnişe destek vermeyen, polis şiddetinden sığınacak yer arayan, eylemcilere kapısını kapatan işletmelerin hali ise duman! Direnişçiler bu dükkanlarda ayrı bir özenle çalışmışlar! İstiklal Caddesi’ni açık alışveriş merkezine dönüştüren kapitalizm artık bu sokakta oturmuyor. Yaşananlar henüz sistemi değiştirmedi tabi, bu sokaklar hala sermayenin egemenliğinde bir büyük “pazar”, ancak yeni biçimiyle çok daha şık. Kozmetik ürünleri satan bir mağazanın kepenklerine yazılan “biber gazı cildi güzelleştirir!” mottosu bunun örneklerinden yalnızca biri.
İstiklal’den yukarı doğru yürüdükçe, “Biberi bal eyledik, meydanları dar eyledik”, AKM’nin yanından geçerken, “Gezi’ye doğru işgali göreceksin, sakın şaşırma!”, Dolmabahçe’den yürürken, “Ne duruyorsun be at kendini denize, görmüyor musun her yanda hürriyet” yazılamaları, eylemin şiirsel mizahını ortaya koymakta.
İçi boşaltılmış, klişeleşmiş sloganları göremeyeceğiniz gibi, bu sloganlarla dalga da geçiliyor. Hemen hemen her sokak arasında rastlayacağınız “Çare Drogba” ve “Gekas göreve” hem kitlelerin kurtarıcısı rolüne bürünmüş siyasi yapı ve kişilerle eğleniyor hem de dipten ve derinden bir çözüm arayışı mesajını veriyor.
Cinsiyetçi sloganlar da yok değil. Bu da ansızın beliren kitlesel bir eylemin doğal sonucu. Kendinden çok emin bir iktidara karşı biriken öfkenin aslında düşük gelirli, bol kredili yaşama duyulan öfke olduğunu itiraf edememiş kalabalıklar, yaşadıklarının sorumlusu ve aynı zamanda sebebi olan kapitalizmin ve cinsiyetçiliğin anlamını mücadele içinde öğreniyorlar. Bu cinsiyetçi sloganlara karşı meydanda duyarlılık geliştiriliyor. Direnişçilerden bazıları bu yazıları sildi bile!
İktidarın polis teröründe ısrarcı tutumuna, “Orkid bile kanı sizden daha iyi durdurur”, “Polis simit sat, onurlu yaşa”, “ya ameliyatlı yerime gelseydi” yazıları, sıkı cevaplar. İçki yasağına karşı eylemcilerin sözleri de bu duvarlarda: “O son birayı yasaklamayacaktın”, “Şerefine Tayip”, “Memleketi ayyaşlar kurtarıyor” yazılamaları eylemcilerin şerefine içmeyi gerektiriyor. Unutmadan, yoğun biber ve portakal gazı saldırısına karşı, hayat kurtarıcı bir işlev gören mide ilacı Talcid de unutulmamış vefalı eylemciler tarafından, yine bir kepenkten: “Her yer Talcid, Her yer direniş!”.
Eylemcilerin korkuyla dalga geçtiği, belki bu sayede ondan kurtulduğu sloganlarsa, en unutulmaz örnekler. “Tayip Bieber”, “Yeter artık ya polis çağıracam”, “Polis ne haber canım”, “Oh biber!”, “Bu biber gazı bi harika dostum”, “Polis kardeş gerçekten gözlerimizi yaşartıyorsunuz” yazıları, Çarşı grubunun “biber gazı oley, biber gazı” sloganlarıyla eylemcilere cesaret veriyor!
Birçoklarının kamu malına zarar olarak algıladığı duvar yazıları, vandalca bir çaba olmadığı gibi estetik değeri olan, öfkenin sanata dönüştüğü yaratıcı işler olarak okunmalı. Sanat yalnızca holdinglerin sponsor olduğu büyük galeride saklı değil! Direnişin de bir sanat olduğunu ve onurlu bir yaşam için direnenlerin duvarlarda bıraktıkları izlerin estetiğini görmezden gelmenin vandallık olacağını da eklemeli!
Kimsenin tahmin etmediği bir hızla büyüyen Gezi Parkı direnişi, basının ve burjuvazinin tüm manipülasyonuna karşı varlığını sürdürüyor. Kafası karışık ama kimseye eyvallahı yok. Belki hiç farkında olmadan gelecek günlerin provasını yapıyor. Belki hep duvarlara kimin yazı yazdığını merak ediyorlardı, sahiden artık biliyorlar.
*Neyi, Neden, Nasıl Anlatıyor Karikatür Kim, Niye Çiziyor, Önder Şenyapılı, sf. 9