Guaidó, ABD’nin rejim değişikliği operasyonunun sonraki aşaması için Venezuela’ya döndü

Kendini “geçici devlet başkanı” ilan eden Juan Guaidó, 11 gün sonra, Pazartesi günü, aralarında ABD, Almanya, Fransa, Kanada, Brezilya ve başka birkaç ülkenin büyükelçisinin bulunduğu bir Batılı diplomatlar topluluğu eşliğinde Venezuela’ya geri döndü.

Guaidó’nun geri dönmesinden önce, Washington, Venezuela makamlarının onu tutuklama yönünde herhangi bir girişimine misilleme yapma tehdidinde bulundu. Guaidó, savcıların bu sağcı muhalefet görevlisinin ABD’nin organize ettiği darbeye dahil olduğuna ilişkin bir ceza soruşturması başlattıklarını duyurmalarından sonra Venezuela yüksek mahkemesinin koyduğu yurtdışına çıkış yasağını ihlal etmişti.

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, Washington’ın Venezuelalı kuklasına yönelik herhangi bir müdahalenin, ABD’den “güçlü ve ciddi bir tepkiye” yol açacağı uyarısında bulundu.
Benzer şekilde, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, Twitter’da, Guaidó’ya karşı herhangi bir şey yapılması “hoş görülmeyecek ve hızla yanıtını alacak,” diye yazdı.

Guaidó, Simon Bolivar havaalanından ayrıldıktan sonra, Venezuela başkentinin Caracas’ın doğusunda bulunan varlıklı semtte bir mitinge geçti. Orada, destekleyicilerine, geldikten sonra tutuklanmamış olmasının, Venezuela güvenlik güçlerinin Devlet Başkanı Nicolas Maduro hükümetinin emirlerine uymadığının kanıtı olduğunu söyledi ve ekledi: “Komuta zinciri kırıldı.”

Guaidó, konuşmasının büyük kısmını orduya yöneltti. Ordudan “kayıtsız kalmamasını” talep ederek, Maduro hükümetinin, Caracas’ın ve Venezuela’nın diğer kentlerinin yoksul mahallelerinde bulunan kolektiflerde (colectivos) örgütlü silahlı destekçilerini tutuklama emri verdi.

Guaidó, 22 Şubat’ta, Washington tarafından “insani yardım” adı altında düzenlenen Truva Atı operasyonuna önderlik etmek için Venezuela’dan ayrılmıştı. Ertesi gün hem Guaidó hem de ABD’li destekleyicileri, ABD Uluslararası Kalkınma Kurumu (USAID) tarafından stoklanmış yiyecekleri ve diğer erzakları taşıyan bir avuç kamyonla birlikte Kolombiya’dan zorla Venezuela’ya girme girişiminde bulundu. Bu yolla, ordu Maduro hükümetinin aleyhine döndürülecek ve hükümet devrilecekti.

Ama hiç de öyle olmadı. Güvenlik güçleri ile protestocular arasında -Venezuela’nın Brezilya sınırındaki bir yerli nüfus arasında yoğunlaşan- çatışmalar birden çok ölüme yol açarken, “yardım” konvoyları kolayca engellendi.

Guaidó’nun sözünü verdiği “dev yardım dalgası” ve milyonlarca destekleyici görüntüsü gerçekleşemedi. Tüm operasyon, ABD hükümetinin, tam da Venezuela ekonomisini sistematik olarak boğar ve ülkeyi ABD’nin hakimiyetindeki mali sistemden dışlayıp petrol ihracatını engelleyen kapsamlı yaptırımlarla halkını yoksullaştırdığı sırada, çok az miktarda gıda malzemesi sunarak düzenlediği kirli ve sinik bir propaganda gösterisinden ibaretti.

Guaidó, Pazartesi günü Caracas’ın doğu bölgesinde yaptığı konuşmada, daha büyük yaptırımların geleceğini garanti etti ama kapsamlarına ilişkin bir detay vermedi.

Guaidó, Venezuela dışında geçirdiği 11 gün içinde, Kolombiya’da, Pence’le ve çeşitli Latin Amerika hükümetlerinin ve Kanada’nın oluşturduğu Lima Grubu’yla bir araya geldi. Brezilya’nın yeni seçilmiş devlet başkanı olan faşizan eski yüzbaşı Jair Bolsonaro’yla, Arjantin’deki Mauricio Macri’nin sağcı hükümetiyle ve Alfredo Stroessner’in askeri diktatörlüğünün mirasını öven eski subay Mario Abdo Benítez’in (babası, Stroessner’in özel sekreteriydi) Paraguay hükümetiyle görüşmeler yaptı. Ayrıca, Washington’a yaltaklanmaya uğraşan Devlet Başkanı Lenin Moreno ile görüşmek için Ekvador’a gitti.

Bu tur boyunca, Guaidó’ya, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Batı Yarıküre İşleri’nden sorumlu müsteşarı olan “eğiticisi” Kimberly Breier eşlik etti. Breier, bakanlığın web sitesinde, “20 yılı aşkın deneyime sahip bir politika ve istihbarat uzmanı” olarak tarif ediliyor.

Ulusal Demokrasi Vakfı’ndan ve başka ABD kurumlarından azımsanmayacak bir mali yardım alan sağcı Halk İradesi (Voluntad Popular) partisinin üyesi olan Guaidó, ABD istihbaratının, rejim değişikliği operasyonu için yetiştirilmiş ve 23 Ocak’ta kendisini “geçici devlet başkanı” ilan etmeden önce Venezuela’da tanınmayan bir kuklasıdır.

Guaidó’nun, Venezuela ordusuna, darbesini destekleyen herkese genel af ve çıkarları için güvence teklif edip, desteklemeyenleri kovuşturmakla tehdit ederek yaptığı çağrılar, şimdiye kadar çok az sonuç üretti. Kolombiya hükümeti ve Venezuelalı sağ muhalefet, 235.000 kişilik güvenlik güçlerinden 700 dolayında görevlinin saf değiştirdiğini iddia ediyor; Maduro hükümetine göre ise bu sayı 116.

Guaidó, hem 23 Şubat’taki “insani yardım” gösterisi bozgununun öncesinde hem de sonrasında, Maduro hükümetini devirmeyi güvenceye almak için, açıkça bir ABD askeri müdahalesi çağrısında bulundu. Geçtiğimiz ay, Ocak’ta onu devlet başkanı olarak atayan Venezuela Ulusal Meclisi’nin, “anayasal düzeni yeniden kurmak ve yurttaşlarımızın hayatlarını korumak” için bir “uluslararası gücün” müdahalesini onaylamakla yetkilendirildiğini ileri sürdü. Ayrıca, eski Yugoslavya’daki ve Libya’daki gibi önceki emperyalist rejim değişikliği operasyonlarını gerekçelendirmek için kullanılan “Koruma Sorumluluğu” (R2P) doktrinini hatırlattı.

Lima Grubu, Maduro hükümetini devirmek için “diplomatik ve mali baskı”yı tercih ederek, Venezuela’da askeri müdahaleyi resmi olarak reddetti.

Ocak ayında Trump yönetiminin Venezuela özel temsilcisi olarak atanmış olan Elliott Abrams, 1 Mart’ta ABD’nin İspanyolca yayın yapan televizyon kanalı Univision’ın sunucusu Patricia Janiot ile yaptığı röportajda, Washington’ın, Maduro’yu devirmek ya da Venezuela’nın sınırlarına yığılmış olan “insani yardım” malzemelerini sınırdan zorla geçirmek için askeri güç kullanmaya hazırlandığını yalanladı.

Belirtmek gerekir ki, Abrams, hüküm giymiş bir yalancıdır; 1980’lerde Nikaragua’da ipleri serbest bırakılan, CIA tarafından örgütlenmiş “kontra” teröristlerini silahlandırıp finanse etme biçimindeki yasadışı komplo konusunda ABD Kongresi’ne yalan ifade vermiştir. Abrams, Reagan yönetiminin, El Salvador ile Guatemala’daki ABD destekli diktatörlüklerin vahşetlerini gerekçelendiren ya da gizleyen sözcüsü olarak görev yapmıştır.

Bununla birlikte, John Bolton, Pazar günü CNN’e verdiği röportajda, Venezuela’da ABD müdahalesini kararlılıkla savundu ve “Bu yönetimde, Monroe Doktrini ifadesini kullanmaktan korkmuyoruz,” dedi.

Bolton, sözümona Washington’a yabancı güçlerin Batı Yarıküre’de bir köprübaşı kurmasını engellemek üzere güç kullanma hakkı veren, ABD dış politikasının yaklaşık 200 yıllık genel kuralından söz ediyordu.

Başlangıçta Avrupa imparatorluklarının Latin Amerika’da bağımsızlığını yeni kazanmış ülkeleri yeniden sömürgeleştirme girişimlerine karşı koyan bir ABD politikası olarak başvurulan doktrin, ABD emperyalizminin etki alanı ilanına dönüştürüldü ve 20. yüzyılın ikinci yarısında bölgenin büyük kısmında faşist-askeri diktatörlükler uygulamaya koyan CIA destekli darbeler kışkırtmanın yanı sıra, bölgede ABD’nin 50 dolayında askeri müdahalesinin gerekçesi haline geldi.

Bugün bu doktrinin yeniden ortaya çıkarılmasının nedeni, Caracas’ın hem Pekin hem Moskova ile kurmuş olduğu sıkı ekonomik ve siyasi bağlardır. Bolton’ın daha önce itiraf ettiği gibi, ABD, Venezuela’yı ve onun petrol zenginliğini (dünyadaki kanıtlanmış en büyük rezervler), ABD emperyalizminin ve ABD merkezli enerji holdinglerinin egemenliği altına geri getirmeye kararlıdır.

Washington’ın gerçek niyetlerinin bir belirtisi, ABD Dışişleri Okulu’nda Latin Amerika eğitmeni olan Hector Schamis’in İspanyolca gazete El Pais’te yayınlanan köşe yazısında sağlandı.
Schamis, Venezuela’da “ideal olan, diplomatik çözümdür; sorun şu ki, politikada, ideal, nadiren gerçekleşir,” diye yazıyor.

Schamis, yazısına şöyle devam ediyor: “Amerikan askerleri olmadan, [Yugoslavya devlet başkanı Slobodan] Miloseviç, diplomatik müzakere masasına oturmayacaktı. Dahası, 2006’da Lahey’de bir tutuklu olarak ölmeyecekti.”

Guaidó, Cumartesi günü hükümet karşı gösteriler düzenlenmesi çağrısı yaptı ve 5 Mart’ta kamu emekçileri sendikalarının önderleri ile bir araya geleceğini duyurdu. Sendika önderleri, işçilerin, Maduro’nun burjuva hükümetinin kemer sıkma politikalarına ve baskıcı önlemlerine yönelik yaygın öfkesini ABD’nin emperyalist rejim değişikliği operasyonunun arkasına yönlendirmeye çalışıyorlar.

Bu operasyonun başarısı, ABD emperyalizminin ve Venezuelalı kapitalist baskı gruplarının acımasız bir diktatörlüğünü uygulamaya koyacak ve buna, çok daha şiddetli kemer sıkma önlemleri ve polis devleti baskısı eşlik edecektir.

Venezuela’da kapitalizmin yarattığı amansız krize ve ABD’nin askeri müdahale tehdidine, yalnızca, Venezuela işçi sınıfının, Maduro’nun kapitalist hükümetinden ve onun sendika yardakçılarından bağımsız bir şekilde siyasi seferberliği yoluyla karşı konulabilir. Yabancı ve yerli kapitalistleri mülksüzleştirmek ve ülkenin devasa petrol serveti üzerinde işçi denetimi kurmak üzere işçi meclislerinin örgütlenmesine, kapitalizme son vermek için Venezuela işçi sınıfını yarıküre genelindeki işçiler ile birleştirme mücadelesi eşlik etmelidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir