Dünya, bir aydan uzun süre önce, İsrail ordusu onbinlerce askerini, kapana sıkışmış bir halka karşı harekete geçirip yoğun nüfuslu ve yoksul Gazze bölgesini bombalarla, füzelerle ve toplarla döverken korkuyla izledi. Bu kesintisiz katliamda yaklaşık 2.000 insan öldürüldü, 10.000’den fazlası yaralandı ve yaklaşık yarım milyon insan evlerinin ve temel altyapı tesislerinin kapsamlı yıkımı sonucunda yerinden yurdundan edildi.
Medyada çok az yer almakla birlikte, benzeri bir zulüm, ABD destekli Kiev yönetiminin, özerk faşist milislerin desteklediği ordusuyla Donetsk ve Luhansk kentlerinde vahşi bir kuşatma başlattığı doğu Ukrayna’da gerçekleşiyor. Ölü sayısı geçtiğimiz iki hafta içinde, Birleşmiş Milletler’in Çarşamba günü açıkladığı -fazlasıyla ölçülü- tahminine göre 2.086’ye ulaşarak ikiye katlanmış durumda. Ayrıca, en az 5.000 kişinin de yaralandığı doğrulandı.
Burada da yüzbinlerce insan, Kiev’deki sağcı milliyetçiler tarafından sürdürülen kasıtlı bir etnik temizlik kampanyasında evlerini terketmeye zorlanıyor. Gazze’de olduğu gibi, burada da hastaneler ve okullar, hastaları ve öğrencileri öldürecek şekilde bombalanıyor.
Hem Gazze’den hemde Ukrayna’dan gelen, cansız ve yaralı çocuk bedenlerine, evlerin ve apartmanların yıkıntılarının yanında ağlayan yaşlı insanlara ve evlerini terkederken ya da aileleri için su ve yiyecek bulmaya giderken öldürülmüş yaşlı erkeklere ve kadınlara ait görüntüler, yerkürenin dört bir yanındaki emekçileri şok etti ve dehşete düşürdü.
Bununla birlikte, bu olaylar, başka çevrelerde, hissiz ve profesyonel bir ilgiyle yakından izleniyor.
Berlin’deki ve Kiev yönetiminin doğu Ukrayna halkına karşı “terör karşıtı” saldırısını destekleyen diğer Avrupa başkentlerindeki üst düzey siyasi ve askeri kişiliklerin bürolarında durum bu.
Avrupalı hükümetler, medya bu ezme savaşındaki kara saldırısının neredeyse tamamının aşırı sağcı ve neo-Nazi milisler tarafından gerçekleştirildiğini kabul etmek zorunda kalırken bile, sessizliklerini sürdürüyorlar. Bu neo-Nazi milisler arasında, Londra’da yayımlanan Sunday Times’ın belirttiği gibi, “Nazi fırtına birlikleri tarafından kullanılmış ve Almanya’da yasaklanmış olan kurt kancası sembollü” Azov Taburu da bulunuyor.
Bu faşist milisler, kendilerinin de kabul ettiği üzere, aralarında İsveç’in, İtalya’nın, Fransa’nın, Kanada’nın ve Yunanistan’ın olduğu biz dizi ülkeden neo-Nazileri ve beyazların üstünlüğünü savunan insanı kendine çekmiş durumda. Suriye’de savaşmaya giden ve ardından Avrupa’ya dönen Avrupalı İslamcıların oluşturduğu sözde tehlike hakkında gürültü kopartılırken, doğu Ukrayna’da çatışma deneyimi kazananlar ile ilgili olarak bu tür kaygılar taşınmıyor. Kıta üzerinde artan toplumsal gerilim koşullarında, Avrupa’nın egemen seçkinlerinin bazı kesimleri arasında, savaşta sertleşmiş faşist çetelerin çok uzak olmayan bir gelecekte işe yarayabileceği kanısının varlığından hiç kuşku yok.
Bununla birlikte, Gazze ve Ukrayna’da yaşananlara en yakın ilgiyi, her iki savaşta da gırtlağına kadar kana batmış olan Pentagon gösteriyor. ABD ordusu, Washington’ın her yıl 3 milyar dolar ödenek sağladığı İsrail Silahlı Kuvvetleri ile son derece sıkı ilişkilere sahip.
Pentagon, son olarak, Ukrayna Ulusal Muhafız birliklerini eğitmek ve donatmak için, Kongre’den, şimdiden tahsis edilmiş olan 23 milyon dolara ek olarak, 19 milyon dolar daha istedi. ABD ordusu, ülkenin doğusundaki “terör karşıtı” saldırısının ortasında, geçtiğimiz ay, bu kanlı saldırıyı değerlendirmek üzere, Kiev’e alelacele“strateji ve politika” uzmanlarından oluşan bir ekip gönderdi.
Gazze’deki ve doğu Ukrayna’daki çatışmalar, Pentagon için giderek başlıca öncelik haline gelen, ABD güçlerinin kensel savaşlara hazırlanması için, gerçek yaşamdaki laboratuvarları sağlıyorlar.
İsrail söz konusu olduğunda, ortada yeni bir şey bulunmuyor. ABD, 2001’de, İsrail Silahlı Kuvvetleri için, Necef Çölü’nde 266 milyon dolara malolan bir Kentsel Savaş Eğitimi tesisi inşa etmişti. Yenibuçuk mil karelik temsili kent, İsrail ve ABD özel kuvvetler birliklerinin, sırasıyla, Gazze’de, Batı Şeria’da, Lübnan’da, Afganistan’da ve Irak’ta öğrenmiş oldukları teknikleri paylaştıkları ortak eğitim tatbikatları için kullanılıyor.
Pentagon, Donetsk’te ve Luhansk’ta, son derece büyük bir ilgiyle incelediği bir şeye; modern bir kentin ve bir milyondan fazla insanın bulunduğu bir sanayi işçi sınıfı merkezinin tam ölçekli kuşatmasına nezaret ediyor.
Büyük kentlerde savaş, ABD silahlı kuvvetleri tarafından geliştirilen askeri doktrinde merkezi öneme sahiptir. Bu, Haziran ayında, Ordu Stratejik Araştırmalar Grubu tarafından yayımlanmış ve ABD Genelkurmay Başkanı General Raymond Odierno tarafından onaylanmış olan “Megacities and the United States Army: Preparing for a complex and uncertain future [Büyük Kentler ve ABD Ordusu: Karmaşık ve Belirsiz Bir Geleceğe Hazırlanma]” başlıklı bir belgede açıklanıyor.
“[Nüfusu 10 milyondan fazla anakent bölgeleri olarak tanımlanan] büyük kentlerin, gelecekte ABD askeri müdahalesini gerektiren herhangi bir krizde stratejik önemde alan olması kuvvetle muhtemel” öngörüsünde bulunan rapor, Pentagon’un, Bengladeş’te Dakka, Nijerya’da Lagos, Tayland’da Bangkook, Meksika’da Meksika, Brezilya’da Rio de Janeiro ve Sao Paolo … ve ABD’de New York Kenti gibi kentlerde bu tür müdahalelere hazırlanmada “örnek olay” ve “alan çalışmaları” yaptığını ortaya koymaktadır.
ABD askeri müdahalesini gerektireceğini öngördüğü koşulları betimleyen rapor, “Zenginler ile yoksullar arasındaki eşitsizlik arttıkça… Durgunluk ile modern çok katlı binaların yanında gecekonduların ve barakaların hızla yayıldığı daha önce tanık olunmadık bir gelişme bir arada olacak. Kentlerin geleceği budur.” uyarısında bulunuyor.
“Aşırı gelir eşitsizliği”, bu çok yayılmış kent bölgelerindeki başlıca “istikrarsızlık etmeni” olarak betimleniyor.
Başka sözcüklerle ifade edersek, üst düzey Pentagon subayları, ABD ordusunu, krizdeki dünya kapitalizminin yaratmış olduğu daha önce tanık olunmadık toplumsal eşitsizliğin kaçınılmaz sonucu olarak gördüğü halk ayaklanmalarını bastırmayı amaçlayan karşıdevrimci müdahalelere hazırlamaya çabalıyor.
New York Kenti’nin “örnek olay çalışması”na dahil edilmesi, bu hazırlıkların yalnızca Afrika, Asya, Ortadoğu ya da Latin Amerika’dakilere değil ama bizzat ABD içindeki devrimci gelişmelere yönelik olduğunu ortaya koymaktadır.
Geçtiğimiz yıllarda önemli ABD kentlerinde gerçekleşen bir dizi kışkırtıcı “kentsel savaş eğitimleri” ABD ordusunu ABD içindeki halk isyanlarını ezmeye hazırlama hedefine yönelikti. Yine, bu yılın başlarında, Virginia’da, resmi binalara, bir kiliseye, bir stadyuma, metro durağına ve tren istasyonuna sahip bir Amerikan kasabasının taklidinin yeraldığı bir ABD Ordusu Asimetrik Savaş Grubu eğitim merkezi açıldı. Ordu, 96 milyon dolara malolan bu merkezin, gerçekçi bir şekilde, “karmaşık harekat ortamlarının kopyasını yapmak ve çözümler geliştirmek” için tasarlandığını söylemişti.
Pentagon’un bu hazırlıkları, neredeyse her yerde, St. Louis sakinlerinin Michael Brown’ın polis tarafından öldürülmesine yönelik protestolarına karşı sevk edilenler gibi, dişlerine kadar modern silahlı SWAT ekipleri ile donatılmış sözde sivil polis güçlerinin askerileştirilmesi ile el ele sürdürülüyor.
Gazze ve Ukrayna’daki katliamlar, ABD ve tüm dünyada işçi sınıfı için bir uyarıdır. Bu savaşları destekleyen mali sektör ve şirket oligarşisi, kendi sistemini işçi sınıfından gelecek devrimci bir meydan okumaya karşı savunmak için ölümcül bir şiddete başvurmaya hazır.
Egemen sınıfların ve onların askeri komutanlıklarının bu tür bir ihtimale hazırlandıkları ortada. İşçi sınıfının da kendisini aynı şekilde hazırlaması gerekiyor.