Dün, Paris askeri bölge amiri, France Info’ya, Gözcü Harekatı’nın terörle mücadele görevi askerlerine, bugün “sarı yelekliler”e ateş açma yetkisi verilmiş olduğunu söyledi. General Bruno Le Ray, askerlerin kolluk görevlerini yerine getirip getiremeyeceği sorulduğunda, “Emirlerimiz, hiç endişelenmemize gerek olmadığı konusunda yeterince açık. Askerlerin çatışma kuralları çok kesin bir şekilde belirlenecek,” yanıtını verdi ve ekledi: “Her türlü tehdit karşısında farklı hareket araçlarına sahip olacaklar. Bu, ateş açmaya kadar gidebilir.”
Le Ray, askerlerin, protestocuları vurma konusunda, Fransa içinde terörizm şüphelilerini vurmaya ilişkin çatışma kurallarıyla aynı kurallara sahip olacaklarını ekledi: “Uyarıda bulunacaklar. Bu, Louvre’de ya da Orly’de (yaşanan saldırılarda) olduğu gibi, geçmişte yaşandı. Onlar, tehdidin doğasını kusursuz bir biçimde değerlendirip, orantılı olarak karşılık verebilirler.”
Toplumsal eşitsizliğe karşı büyük ölçüde barışçıl bir protesto hareketine yönelik bu tehditler, hem Fransa’daki hem de dünyanın dört bir yanındaki işçiler ve gençler tarafından bir uyarı olarak görülmelidir. Tüm dünyada sendika bürokrasilerinin kontrolünün dışında kitlesel protestolar ve grevler patlak verirken, mali aristokrasinin ordusu ve güvenlik kurumları, amansız bir baskı gerçekleştirmeye hazırlanıyor. Fransa gibi eskiye dayanan burjuva demokratik geleneklere sahip ülkelerde bile, hızla ordu-polis diktatörlüklerine doğru ilerliyorlar.
2015 yılında Strazburg’da devriye gezen Gözcü Harekatı askerleri
Ordunun Gözü Harekatı güçleri, 2015 Paris saldırılarından sonra temel demokratik hakları askıya alan olağanüstü halin uygulanmaya konmasından bu yana, kurşun geçirmez yelekler giyen ve saldırı tüfekleri taşıyan asker mangalarını Fransa sokaklarına gönderiyor. Şu andaki kriz, Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin (WSWS) uzun süredir yaptığı uyarıların doğruluğunu kanıtlamaktadır. Her ülkede, egemen sınıf, “terörle mücadele”yi, her şeyden önce işçi sınıfı içindeki muhalefeti hedef alan devlet baskısını pekiştirmenin bir bahanesi olarak kullanmıştır.
Yarın Brüksel’de düzenlenecek Avrupa Birliği (AB) zirvesinin öncesinde, Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron, “sarı yelekliler”e karşı orduyu göndermeyi önemsiz gibi göstermeye çalıştı. Macron, orduya başvurmasına yönelik eleştirileri, “kendilerini ve başkalarını korkutmaya uğraşanlar” eliyle körüklenmiş “yanlış bir tartışma” olarak tiye alarak, ordu, “hiçbir şekilde, düzeni ve kamu düzenini sağlamaktan sorumlu değildir,” iddiasında bulundu.
Fransa Savunma Bakanı Florence Parly, Le Ray’in ardından France Info’ya konuştu ve o da, protestoları kontrol altında tutmak için askeri birlik gönderme kararını önemsizleştirdi. Savunma bakanı, Le Ray’in Gözcü Harekatı güçlerine verilen emirler hakkındaki açıklamasıyla açıkça çelişmeden, şunları söyledi: “Fransız ordusunun askerleri, hiçbir zaman protestoculara ateş etmez. … Hayallerle vakit geçirenler, ateş açılmasından bahsedenler, yalnızca kargaşa yaratıyorlar.”
Bugün “sarı yelekliler”e karşı ordu operasyonları sırasında ölen olup olmayacağını ya da kaç kişinin hayatını kaybedeceğini şimdiden bilmek mümkün değil. Ama Macron’un ve Parly’nin uyutucu ve tarihsel olarak doğru olmayan açıklamaları, aldıkları emirlere yönelik öfkelerini ve kaygılarını medyada dile getirmek için askeri disiplini ihlal eden bazı askerler ile açıkça çelişiyor.
İsmi gizli tutulan bir asker, Franca Info’ya, “Bu ‘sarı yelek’ meselesine müdahale etmek bizim işimiz değil,” dedi ve şunları ekledi: “Gerekli donanıma sahip değiliz; sadece coplarımız ve kızların çantalarında taşıdıkları gibi biber gazı spreylerimiz var. Bundan sonra, başvurabileceğimiz bir sonraki şey, saldırı tüfeklerimiz. … Yani, çok fazla sayıda protestocunun üzerine gidersek, ne yazık ki muhtemelen ölümcül olaylarla karşılaşacağız.”
Başka bir asker de, Macron’un, Fransız halkını hedef alma emirlerine yönelik öfkesini vurguladı: “Bu saçma, keyfi. Buna hazır değiliz. Teknik açıdan, biz, askeri düşmanlarla savaşırız. Ve düşman, bütün halk olamaz; bu mümkün değil. Bugün askerleri sokmaya çalıştıkları durum bu.”
Harp Akademisi’nin eski başkanı, General Vincent Desportes, Macron hükümetinin, çevik kuvvetin, her zaman, protestocular ile askerler arasında durmayı başarabileceği ve böylece askerlerin protestoculara ateş açmamasını garantiye alabileceği biçimindeki iddialarından duyduğu kuşkuyu açıkça ortaya koydu.
Desportes, şunları belirtti: “Şu ana kadar, güvenlik güçleri, büyük protestocu kalabalıklarını tamamen kontrol edebildiklerini gösteremediler. Eğer şiddet eğilimli protestocular askerlere temas ederse, ciddi bir kan dökülme riski söz konusu olur. … Askerler, son kez kolluk gücü olarak, 50 yılı aşkın süre önce, Cezayir’de kullanıldılar. Bildiğiniz gibi, o noktada kan döküldü, çok fazla kan döküldü.”
Bugünkü Fransa topraklarında ordunun işçilere karşı en son müdahalesinin sonucu, bir katliamdı. II. Dünya Savaşı’nın ve Avrupa’da faşizmin yenilgisinin ardından de Gaulle’cüler ve Stalinistler tarafından kurulan burjuva Cumhuriyet’e karşı 1947-48 isyancı grevleri sırasında, 350.000 madenci greve giderken, ordu, grevcilere ateş açma yetkisiyle madenleri işgal etti. Bunun sonucunda meydana gelen çatışmalar, altı kişinin ölümüne, binlercesinin yaralanmasına ve 3.000 madencinin işten çıkarılmasına yol açtı. Bu, 2011’de, hukuken ayrımcı olarak kabul edilen bir karardı.
Cezayir’de, Fransız sömürgeciliğine karşı ayağa kalkan Cezayirlileri, Fransa’da Nazilerin ve Nazi işbirlikçisi Vichy rejiminin hemen hemen on yıl önce başvurduğu aynı yöntemlerle işkenceden geçirip öldürmek için ordunun kullanılması, 1954-1962 savaşında 300.000’den fazla ölüme neden oldu.
Bu tarihsel olaylar, ordunun işçi sınıfına karşı seferber edilmesinin olası sonuçlarına ilişkin bir uyarıdır. Bu olaylar, Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (Parti de l’égalité socialiste, PES) “sarı yelek” hareketinin ortasında ileri sürdüğü stratejinin doğruluğunu kanıtlıyor. PES, işçilerin dünya çapında sendika bürokrasilerine ve düzen partilerine yönelik yaygın düşmanlığının ortasında, bağımsız eylem komiteleri inşa etme çağrısı yaptı ve Fransa’da ve Avrupa’da devlet iktidarının bu tür işçi sınıfı örgütlerine aktarılması gerekliliğini vurguladı.
Bu aynı zamanda, PES’in, “sarı yelekliler”in büyük çoğunluğu tarafından reddedilen küçük burjuva partilere siyasi alternatif olarak inşa edilmesini gerektirmektedir. Onlar, Macron’la ve sendikalarla toplumu demokratikleştirmeyi görüşmeyi teklif ederek, işçileri Macron’a bağlamaya çalışıyorlar.
Aralarında Fransız Komünist Partisi’nin (PCF), Yeni Anti-Kapitalist Parti’nin (NPA), Yeşillerin, Jean-Luc Mélenchon’un Boyun Eğmeyen Fransa’sının ve Bağımsız Demokratik İşçi Partisi’nin bulunduğu bu partilerin çoğu, dün, Macron’a, içler acısı bir “birleşik” çağrıda bulundular.
“Hükümetin otoriter aşırılıkları”nı eleştiren bu gruplar, çağrılarında, kendilerini görmezden gelmeye son vermesi ve durumu yatıştırmaya çalışmak için kendileriyle daha fazla görüşmesi için Macron’a yalvardılar: “Sosyal, ekolojik ve sendikal hareketlerin dışlanması, iktidara gerçekleri söyleyenlerin aşağılanması, bütün diyaloğu, günümüzdeki krizlere yönelik tüm olumlu sonuçları engelleyen bir yoldur. … Gerilimlerin arzu ettiğimiz üzere yatışması, ayrıca, devlet iktidarının, ülkemizde yaygın biçimde dile getirilen toplumsal adalet özlemlerine somut bir şekilde yanıt vermesini gerektirmektedir.”
Oysa Macron’la görüşülecek hiçbir şey yok. Macron, “sarı yelekliler”in üzerine orduyu göndererek, mali aristokrasinin ve devlet yetkililerinin, işçi sınıfının toplumsal özlemlerini gerçeğe dönüştürmeye hiç niyeti olmadığını açıkça gösteriyor. Onlar, bu özlemleri bastırmak ve gerekirse kanda boğmak istiyorlar.
Mevcut kriz, bu sahte sol partilerin işçileri kapitalist politikacılara ve kapitalist devlete bağlama stratejilerinin mutlak iflasını gözler önüne sermektedir. Bütün bu partiler, 2017 seçimi sırasında, Macron’u neo-faşist aday Marine Le Pen karşısında “kötünün iyisi” olarak sunan resmi propagandaya uydular. Şimdi, Macron faşist diktatör Philippe Pétain’e hayranlığını açıklar ve “sarı yelekliler” üzerine orduyu gönderirken, bu propaganda, su katılmadık bir sahtekarlık olarak teşhir oluyor.
Macron’un işçilere yönelik tarihi tehdidi karşısında, sıra, işçi sınıfının bağımsız örgütlenmelerinin ve onların devrimci öncüsü olarak Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) şubelerinin inşasındadır.