FISA mahkemesi yürürlükte: Gizli yasalar, gizli hükümet

Pazar günkü New York Times’ta (NYT) yayımlanan bir habere göre, Dış İstihbarat Gözetleme Yasası altında telefon dinlemeler ve diğer elektronik gözetleme biçimleri için başvuruları onaylayan gizli mahkeme, Ulusal Güvenlik Kurumu’nun gözetleme gücünü büyük ölçüde genişleten gizli kararlar yayınladı.

NYT’nin haberi, ABD’de demokrasinin bayat tuzaklarının altında yatan polis devleti altyapısına kısa bir bakış sağlıyor. Makale şöyle başlıyor:

“Yetkililer, ulusun gözetlenmesi mahkemesinin, bir düzineden fazla sınıflandırılmış kararda, Ulusal Güvenlik Kurumu’na, yalnızca terörizm kuşkulularını değil ama aynı zamanda nükleer yayılmaya, casusluğa ve siber saldırılara bulaşmış insanları takip ederken, Amerikalılar hakkında geniş bir veri toplama yetkisi veren gizli bir mevzuat oluşturulduğunu söylüyor.”

Dış İstihbarat Gözetleme Mahkemesi, asıl olarak, casuslukla yetkilendirmenin yürütme biriminden gelen talepleri incelemeden onaylamasıyla tanınıyor. FISA mahkemesinin 1978’de kurulmasından bu yana, hükümetin yaptığı 33.949 talepten yalnızca 11’i reddedildi.

NYT, mahkemenin gizli kararlarında, “hemen hiçbir kamusal denetim olmaksızın, sürekli olarak kapsamlı anayasal konuları değerlendirerek ve önemli hukuksal örnekler oluşturarak, çok daha kapsamlı bir rol oynamaktadır” diyor. NYT’ye göre, “yetkililer, gözetleme konularında nihai karar verici işlevi gören ve büyük olasılıkla önümüzdeki yıllardaki istihbarat faaliyetlerini biçimlendirecek olan görüşler bildiren” FISA mahkemesi’nin “sessizce, neredeyse Anayasa Mahkemesi’ne paralel bir hale geldiğini söyledi.”

Bu haber, 11 Eylül saldırıları sonrasında Richard Cheney’in kötü ünlü “gizli güvenlikli yer”den ABD’yi yöneteceği gizli hükümet planlarıyla Bush döneminde ortaya çıkmış olan polis devleti kuralına yönelik eğilimlerin Obama yönetimi altında sürdürülmekle kalmayıp artmakta olduğunu doğrulamaktadır.

NYT’deki haber, NSA’nın eski sözleşmeli elemanı Edward Snowden’ın, Verizon Business Services’in müşterilerinin telefon görüşmelerine ilişkin bütün tanımlayıcı verilerin toplanmasına karar veren FISA mahkemesinin sınıflandırılmış kararlarını Britanya’da yayımlanan Guardian gazetesine sızdırmasından bir ay sonra yayımlandı. O zamanlar, benzeri kararların ABD merkezli bütün iletişim şirketlerinin tüm müşterileri için yürürlükte olduğu konusunda yaygın haberler yapılmıştı.

Snowden, ek ifşaatlarda bulundu ve daha fazlasını yapacağına söz verdi. Muhtemelen, NYT’de yayımlanan rapor, ABD hükümetinin Amerikan halkına ve diğer ülkelerdeki insanlara yönelik casusluk faaliyetine ilişkin çok daha yıkıcı bir teşhirin önüne geçmek amacıyla ABD askeri istihbarat kaynakları tarafından “sızdırılmış”tır.

Bununla birlikte, NYT’deki yazıda betimlenen şey, alışılmışın dışındadır. FISA altında, hükümet eliyle sürdürülen casusluk faaliyetinin hedefleri (ABD ve tüm dünya halkları), yasanın gizli yorumlarını kullanan, hükümetten gelen gizli kanıtları dinleyen ve gizli kararlar yayımlayan gizli bir mahkeme olan bir Star Chamber* ile karşı karşıya. Anayasa’ya böylesi aykırı bir casusluk faaliyetinin hedefi olan kişilerin bu izlemenin farkına varması durumunda, hükümet, kurbanların başkalarına karşı sürmekte olan casusluk faaliyetini açığa çıkarmasını yasaklamak için, devam eden dava hakkında açıklama yapmayı yasaklama kararı alabilir.

FISA mahkemesinin kovuşturmalarında yalnızca bir taraf (hükümet) temsil ediliyor. Gözlenmesi önerilen hedefler ne bu talepler hakkında bilgilendiriliyor ne de onlara karşı çıkmasına izin veriliyor. Bu tür yöntemler, aramalar için mahkeme kararı alınmasını şart koşan İnsan Hakları Beyannamesi’nin özellikle de ABD Anayasası’nın zanlılara bir avukat tarafından temsil edileceği ve aleyhine ifade veren tanıklarla karşı karşıya gelebileceği “hızlı ve halka açık yargılanma” hakkı sağlayan Dördüncü Düzenleme’sinin birer paçavra haline getirilmesi anlamına gelir.

FISA mahkemesi, gerçekte, 30 yıldır ABD Adalet Bakanlığı’nın merkez bürolarında, onu fiziksel ve pratik olarak yürütmenin bir parçası kılan güvenceli bir yerde barındırıldı. Altı yıl önce, mahkemenin varlığı yaygın biçimde tanınmış hale geldikten sonra, onun bürosu Washington DC’deki bir federal mahkeme binasına taşındı. Ama o, hepsi Anayasa Mahkemesi’nin Başyargıcı John Roberts tarafından belirlenmiş ve NSA’nın ya da diğer örgütlerin uygulamak istediği her türlü casusluğu onaylamak için rotasyon temelinde emre hazır 11 yargıcıyla, hala istihbarat aygıtının etkili bir kolu olmaya devam ediyor.

FISA mahkemesini kuran 1978 tarihli yasanın CIA’in 1970’lerin ortalarındaki yasadışı casusluk ve suikast komplolarının açığa çıkmasına yanıt olarak tasarlanmış olması tarihin bir ironisidir. Yasal denetimin ilerideki herhangi bir “aşırılığı” engelleyeceği iddia edilmişti. FISA mahkemesinin gerçek rolü, bunun tam tersi oldu. Mahkeme, tıpkı kongre önderlerinin “dikkatsizliğinin” demokratik hakların çiğnenmesinde yasamayı yürütmeye ortak hale getirmesinde olduğu gibi, basitçe, hakimleri ve savcıları Amerika’da bir polis devleti aygıtının oluşturulmasına dahil etti.

Ortada, Amerikan demokrasisinin çürümesini tersine çevirebilecek “güçler ayrılığı” ilkesi üzerine kurulu herhangi bir kurum yok. Bu süreç, birbiriyle bağlantılı iki sürecin değiştirilemez yan ürünüdür: ABD’deki süper zengin bir aristokrasi ile halkın yaşam mücadelesi veren ezici çoğunluğu arasında derinleşen toplumsal kutuplaşma ve dünyanın her yerinde başlıca baskıcı güç haline gelen Amerikan ordu-istihbarat bloğuyla ABD militarizminin büyümesi. Mali oligarşi için, demokratik ve anayasal kurallara uyarken, içeride kendi servetini ve iktidarını savunması ya da dünya egemenliğini sürdürmesi mümkün değildir. Kapitalist egemen seçkinlerin herhangi bir kesimi içinde polis devleti yöntemlerine karşı önemli bir muhalefet bulunmuyor. NYT’deki ifşaatlar ve Washington Post Pazar’daki ABD hükümetinin denizaltındaki fiber optik kablolar üzerinden dinleme yapmasını açığa vuran makale, ne Demokrat ne de Cumhuriyetçi partilerde herhangi bir protestoya yol açmadı. Başlıca televizyon kanallarındaki pazar röportajlarının hiçbirinde bu makalelere değinilmedi.

ABD’de ve tüm dünyada demokratik hakların savunusu için başvurulabilecek tek bir toplum kesimi vardır ve bu, uluslararası işçi sınıfıdır. Amerikan işçileri temel insan haklarını ve Amerikan egemen sınıfının ihanet etmiş ve vazgeçmiş olduğu bütün demokratik ilkeleri savunmak için harekete geçebilir ve geçirilmelidir.

Demokrasi, kapitalizmle ve kar sistemi tarafından beslenen toplumsal eşitsizlik ve militarizm ile giderek daha fazla çelişmektedir. Demokratik hakların savunusu, sosyalizm mücadelesinde, işçi sınıfının bağımsız siyasi seferberliğinin odak noktası haline gelmelidir.

8 Temmuz 2013

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir