“Fırat Kalkanı”: İşgalci harekata karşı çıkın!

Tanklar ve zırhlı araçlarla takviye edilen binlerce özel kuvvet askeri, obüs toplarının ve savaş uçaklarının desteğiyle, sabah erken saatlerde Suriye’ye girdi. Fırat Kalkanı adı verilen askeri operasyon, “sınırları terörist gruplardan arındırarak Türkiye’nin güvenliğini sağlama” ve “Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruma” gerekçelerine dayandırılıyor.

Türk ordusunun Suriye’ye girmesinden hemen önceki günlerde, Gaziantep’te IŞİD’in baş şüpheli olduğu bir katliam gerçekleştirilmiş ve Suriye’den Karkamış’a havan topu atışları yapılmış; Ankara da bu saldırılara Suriye’deki IŞİD ve PYD/YPG güçlerine ait mevzileri bombalayarak yanıt vermişti. Başbakan Binali Yıldırım, Pazartesi günü, Türkiye-Suriye sınırını “bütün terörist unsurlardan” arındırma sözü vermişti.

Ankara’daki yetkililer, askeri müdahaleyi haklı göstermek için, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin “meşru savunma hakkı”na ve İslam Devleti’ne (IŞİD) karşı kararlarına gönderme yapıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, müdahalenin başlamasının ardından yaptığı konuşmada, “Şu anda ne yazık ki Suriye’den ülkemize, Gaziantep, Kilis ve tüm bu bölgelere yapılan bu tür saldırılar artık işi bir yere kadar getirdi. Artık son, dedik ki ‘bu iş burada noktalanması lazım’ ve bu sabah 04.00 itibarıyla süreç başladı. Artık bu işi çözmemiz gerekiyor.” dedi. Operasyonun kararı, Cumartesi günü Erdoğan’ın başkanlığında toplanan Güvenlik Zirvesi’nde alınmış.

Türk ordusu, geçtiğimiz hafta, Suriye’deki Esad yönetiminin Haseke’deki ABD destekli Kürt güçlerine yönelik hava saldırılarının hemen ardından, hem IŞİD’e hem de PYD/YPG mevzilerine yönelik bir topçu saldırısı başlatmıştı. Bu saldırılar sürerken, AKP iktidarının, Gaziantep’te 1.500-2.000 dolayında Suriyeli savaşçıyı bir araya getirdiğine ilişkin haberler uluslararası basına düştü.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, PYD Eş Genel Başkanı Salih Müslim’in harekatın başlamasının ardından twitter hesabından yaptığı, “Türkiye Suriye batağında IŞİD gibi yenilgiye uğrayacak” açıklamasına da “Birileri meydan okuyorlar, ‘Suriye Türkiye için şöyle olacak, böyle olacak.’ diye. Onlara ben buradan sesleniyorum, siz ne olacağınızın hesabını yapın.” sözleriyle yanıt verdi.

İktidar, Türkiye’nin Suriye’yi istila etmediğini ve orada savaşan gücün Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) olduğunu; Türk ordusunun, ABD önderliğindeki koalisyon ile işbirliği içinde, Cerablus’un IŞİD’den geri alınması için ÖSO’ya yardım ettiğini savunuyor.

Bununla birlikte, harekatın gerçek amacı, Menbic’in ardından Cerablus’un da PYD/YPG önderliğindeki ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) eline geçmesini engellemektir. Ankara, bu kısa vadeli hedefe ulaştıktan sonra, ABD destekli YPG/PYD güçlerini Fırat’ın doğusuna sürmeyi ve kendi vekil gücü olan ÖSO’nun elini güçlendirmeyi amaçlıyor. Yani Türk ordusunun Fırat Kalkanı operasyonu, Cerablus’un ele geçirilmesinde ÖSO’ya yardımcı olmakla sınırlı değildir. IŞİD ile PYD/YPG arasında hiçbir ayrım yapmayan ve ikisini de terörist olarak kabul eden Ankara, bu askeri müdahale ile birlikte, ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri içindeki en etkili unsur olan PYD/YPG’yi hizaya çekmeye çalışmaktadır.

Biden’ın Ankara’daki görüşmelerin ardından düzenlenen basın toplantısında PYD/YPG güçlerini Fırat’ın doğusuna çekilmeye çağırması ve bunu yapmamaları durumunda Washington’dan yardım alamayacaklarını açıklaması, Ankara’nın operasyon hamlesinin ABD yönetimi üzerindeki etkisini göstermektedir. Biden, Türkiye-Suriye sınırındaki Kürt kantonlarını birleştiren bir koridor oluşturma iddiaları ile ilgili olarak, “Koridor yok, Türkiye sınırlarında ayrı bir oluşum yok, birleşik Suriye’den ödün vermeyeceğiz” dedi.

Biden’ın bu konudaki açıklamaları, aynı zamanda, Amerikan emperyalizminin Irak’taki ve Suriye’deki ulus devletleri kendi çıkarları doğrultusunda etnik ve dinsel temelde parçalamada kullandığı Kürt milliyetçisi vekil güçlerini nasıl kolaylıkla gözden çıkartabileceğinin de işaretini vermektedir ki bu, bizim yıllardır vurguladığımız, tarihte onlarca örneği olan bir gerçektir.

Ankara’nın, Suriyeli Kürt güçlerin Fırat’ın doğusuna çekilmemeleri durumunda “gereğinin yapılacağı”nı; yani onlara karşı askeri zor kullanılabileceğini bizzat başbakanın ve bakanların ağzından ifade etmesi, yalnızca YPG’ye yönelik bir tehdit değildir. Bu, aynı zamanda, tahminlere göre 1.000 dolayında ABD özel kuvvetler askerini barındıran SDG için de ciddi bir tehlike oluşturmaktadır.

Öte yandan, Fırat Kalkanı adlı operasyon, Ankara’nın, uzun süredir savunduğu ama ABD’nin karşı çıktığı bir “tampon bölge”nin oluşturulması girişimine dönüşmüş durumda. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, en son Pazartesi günü, uluslararası gözetim altında bir “tampon bölge”nin oluşturulması gereğinden söz etmişti.

Fırat Kalkanı operasyonu, Ankara’nın değişen dış politikasının yalın bir ifadesidir. AKP iktidarının on yılı aşkın süredir izlediği dış politikasının mimarı olan önceki başbakan Ahmet Davutoğlu’nun yerini alan Binali Yıldırım, ilk günden başlayarak, “dostların sayısını arttırma ve düşmanları azaltma” olarak adlandırdığı bir yol haritası izlemeye başlamıştı. Bunun ilk doğrudan sonucu, Rusya, İsrail ve İran ile ilişkilerin hızla iyileştirilmesi oldu. Dahası, Başbakan Yıldırım, Şam ile işbirliğinden bile söz etti. O, en son, 22 Ağustos’taki bakanlar kurulu toplantısının ardından, Suriye’de hiç zaman kaybetmeden yeni bir sayfanın açılması gerektiğini vurguladı. Yıldırım, geçtiğimiz Cumartesi günü de, Türkiye’nin önümüzdeki altı ay içinde Suriye’de daha aktif bir rol oynayacağını açıklamış ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın, -geçici bir süreliğine de olsa- Suriye’deki dönüşümün aktörlerinden biri olduğunu kabul etmişti.

Fırat Kalkanı adlı operasyonu, ona yönelik ilk tepkilere bakarak değerlendirmek izlenimci ve yanlış olacaktır. Rusya’nın operasyonun hemen ardından “kaygı” ifade eden bir açıklama yaptığını; Suriye hükümetinin Türkiye’yi “bir terörist örgütün yerine diğerini geçirmeye çalışmakla ve işgalcilikle” suçladığını; Ankara’nın Fırat’ın batısına ilişkin kırmızı çizgisini aylardır görmezden gelen Obama yönetiminin aniden Türk ordusunun operasyonunu desteklediğini açıkladığını; Batılı medyanın operasyonun Washington ile birlikte planlandığı iddiasını ileri sürdürdüğünü biliyoruz. Ama bütün bunlar, emperyalist başkentlerde kapalı kapılar ardında yapılan görüşmeler bilinmediği için, birer spekülasyondan ibarettir.

Dolayısıyla, Fırat Kalkanı operasyonunu, 2008 küresel krizinin tetiklediği emperyalist savaş ve militarizm yönelimi çerçevesinde, uluslararası ve tarihsel dinamikler bağlamında ele almak gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında, Türk ordusunun Suriye’ye girmesi, Ankara ile Moskova ve Washington arasında sağlanmış görülen “zımni anlaşma”lara karşın, bölgesel ve hatta küresel ölçekte askeri çatışmalara yol açabilecek askeri bir tırmanmanın ifadesidir.

Bu, Türk ordusunun Suriye’ye girmesinin, uluslararası işçi sınıfı ve bölge halkları açısından hiçbir meşru zemini olmayan, gerici bir işgal olduğu anlamına gelir. İçinde IŞİD benzeri İslamcı vekil güçleri barındıran ÖSO’yu güçlendirmek amacıyla girişilen Fırat Kalkanı adlı askeri operasyon, bölgeye ve Türkiye’ye barış getirmek şöyle dursun, Ortadoğu’daki savaşı yayacak; içeride, çoğu durumda masum sivillere yönelik terörist saldırılar üzerinden sürdürülen mezhepçi ve etnik çatışmaları kızıştıracak ve onlara yenilerini ekleyecektir.

İşçi sınıfı sosyalistleri, terörist saldırılara ve 15 Temmuz darbe girişimine karşı çıkarken sergiledikleri kararlılığı, AKP iktidarının sözde terörizme karşı mücadele adı altında Suriye’de başlattığı askeri operasyon karşısında da sergilemeli; onu, yeni felaketlere kapı aralayan bir işgal girişimi olarak mahkum etmelidirler.

Tırmanan terör, ABD emperyalizmi ve müttefikleri önderliğinde, Libya’dan Suriye’ye ve Yemen’e kadar birçok ülkede yıllardır sürdürülen etnik ve dinsel temelde rejim değişikliği savaşlarının doğrudan ürünüdür. Temelinde emperyalist yağmacı çıkarların yattığı bu savaşlara ve teröre son verebilecek tek toplumsal güç, sosyalizm programı temelinde birleşen uluslararası işçi sınıfıdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir