Nasıl yazılır bir yönetmenin öldüğü? ’77 yaşındaki ünlü yönetmen Theodoros Angelopoulos geçirdiği trafik kazası sonucu yaşamını yitirdi.’ böyle mi? Uzun uzadıya anlatmalı mı yoksa: ‘The Other Sea isimli yeni filminin çekimleri sırasında, Pire Drapetsona karayolunda bir motorsikletin çarptığı Theodoros Angelopoulos, Faliro’da kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti.’
Sözcüklerin yerini değiştirmek, birini başa, diğerini sona eklemek… Bir işe yaramıyor, yalnızca ‘Angelopoulos öldü’ demek bile, kederinden bir anlam yitirmiyor. Biz vatansızlar, biz her yere yabancılar, biz yerleşik yabancılar**, biz mülteciler, sınır kapılarında bekleyenler, biz kapıların dışındakiler***, bugün biraz daha yalnızız, biraz daha suskun.
Bir hikâye anlatıcı, bir şair, bir fotoğraf sanatçısı, bir yönetmen öldü bugün.
Biz yabancılar
Angelopoulos’un ölümü, yalnız değerli bir yönetmenin ölümü değil, vatansızların, yabancıların da bir görüntü yitimidir aslında. Çoğunluk, annesinin sesinden giden bir adam, vatanını yitirmiş bir kadın, göçmen bir çocuk gösterdi bize; satır aralarında kalmış hayatların, derin, sancılı ve insancıl kesitlerini. Hem kalbini hem yurdunu kaybetmiş Eleni’lerden dinledik tarihi. Yazıldığı gibi okunmayan sınıflı toplumların tarihini hem de. Biz her yere yabancı olanların görüntü yitimidir, öteki denizlerin yitimidir bu kayıp.
Anımsayalım; kaç gün oldu, Hrant’ın anısına binlerce yürüdük. Bunun üzerine, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, kamuoyundaki rahatsızlığı görüp (!), Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni kabul etmiş bir ülke olarak, yabancılara, yabancı şirketlere karşı da eşit muamele yapan bir ülke olduğunu söyledi hani. Yani biz ne yapsak yabancıydık işte. Onların düzenine, onların şirketlerine, onların siyasetine!
‘Gidiyoruz, Teşekkürler Türkiye’ yazılı tabutunda kimliği bir türlü bulunamayan bir siyahî, ama bizim iyi tanıdığımız Festus Okey. O da yabancısıydı onların, öyle ki tetiği çeken polis memuru Cengiz Yıldız, yabancıların özellikle de siyahîlerin “suça yatkın oldukları için” (başka bir sebep ya da şüphe olmadığı halde) gözaltına aldıklarını, ifadesinde rahatça dile getirmişti.
‘Bizim burada yabancıları sevmezler’ böğürtüleriyle iktidarlar dünyanın her yerindeler! 2011 yılında, 103 bin Etiyopyalı ve Somalili, Afrika Boynuzu’ndan, iptidai sallarla geçmeye çalışırken ve İtalya’nın Carovigno sahili açıklarında 40 Afgan mülteci alabora olan teknede hayatını yitirdi çünkü. Sınır dışı edilmekten korkan İranlı Kambiz Rustayi kendini Amsterdam’da yaktı. 54 mülteci çalıştırılmak üzere, kapalı kasa kamyonetle Phuket adasına taşınırken havasızlıktan öldü. Haber bültenlerinde, spikerlerin çoğunluk sıradanlaştırdıkları ses ve mimiklerle sunuldular; gazetelerde, orta sayfalarda, dip kıyı köşede haber oldular. Görülmediler veyahut unutuldular.
Görünen o ki, sıradanlaştırılan haberlerimizin inadına, doğduğu coğrafyaya yabancı, ulusal sınırlara yabancı, bir başkası için çalışmaya yabancı, genel ahlaka yabancı milyonlarız biz. Ve bugün bizlerin rengini anlatmaya koyulan bir ‘yabancı’yı yitirdik biz.
Yitirdiklerimizi bulmak için biz yabancılar
Angelopoulos’un artık aramızda olmayışı, bir kez daha hatırlatma sebebimiz olsun, Diriliş Meydanı’ndan otobüse binen ve 50 drahmisi eksik, o kızıl bayraklı çocuğu. Biz yabancılar, o kızıl bayraklı çocuğu uyandıracak olan, vatanı bütün dünya olan ve sevdiğini kaybetmeyen Eleni’yle beraber yürüyecek olan meydanlarda. Ve en arka koltuğuna geçip otobüslerin, uyuyakaldığımızdan kaçırmayacağız konserleri… 50 drahmiye daha ihtiyacımız olmayacak seyahat etmek için.
Bir gün, bir gün mutlaka, ama önce ‘yarın ne kadar sürecek’ diye soran Angelopoulos’a devrimci bir selamla…