“Eşit işe eşit ücret” değil; eşitsizlik düzenlemesi

AKP hükümeti, 2 Kasım 2011 gecesi çıkarttığı ve resmi gazetenin mükerrer sayısında da yayınlanan kanun hükmünde kararname (KHK) ile kamu çalışanlarının maaşlarında ve bir kısım sosyal haklarında değişikliğe gitti. Bu değişiklikler, birçok burjuva gazetesinde ve televizyonunda -daha önce sendikaların da talep ettiği- kamuda “eşit işe eşit ücret” uygulamasına geçildiği yalanları eşliğinde yayınlandı. Fakat aynı gazetelerde ve televizyon kanallarında birçok sıradan kamu emekçisinin yaşadıkları sıkıntılara ilişkin hiçbir haber yoktu. Şimdi burjuva basında çıkan haberlere biraz göz atalım…

AKP hükümetine yakınlığıyla bilinen Zaman gazetesi, haberi“Kamuda eşit işe eşit ücret geldi, maaşlar sil baştan” [1] başlığıyla verdi. Mevcut düzenlemenin 2012 bütçesine 5 milyar liralık bir ek külfet getireceğini anlatarak başlayan gazete, ardından düzenlemenin içeriği hakkında bilgiler veriyordu. Düzenlemeyle birlikte daire başkanlarının maaşı 4 bin 290 lira olarak belirlenirken, bu rakama 160 lira da sosyal yardım eklenecek, çok sayıda bakanlıktaki üst düzey bürokratların maaşları arttırılırken, merkezi uzmanların maaşları 2500-3000 lira aralığından 3800-3900 lira aralığına yükseltildi. Ayrıca üst düzey bürokratlar yüksek maaş almaya devam ederken, yeni göreve atananlar ise 4 bin 290 lira maaşla işe başlayacak. Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı ve Başbakan’ın yakın koruma ve makam hizmetlerinde çalışanlara en yüksek memur maaşının yüzde 200’ünü geçmemek koşuluyla ek ödeme yapılacağı karara bağlandı. Ayrıca özel harekat personeli polisler ile Genelkurmay Başkanlığı’nca belirlenen birliklerde fiilen görev yapan subay, astsubay, uzman jandarma, uzman erbaş ve sözleşmeli erbaş ve erlere de ek ödeme yapılacağı karara bağlandı.

Yukarıdaki bilgiler ışığında ele aldığımızda, bu düzenlemenin kimler için çıkarıldığı oldukça net! AKP hükümetinin, kendi atadığı ve kendine yakın gördüğü bürokratların maaşlarında düzenlemeye giderek, bu bürokratların gönlünü alma (ve bu yolla onların sadakatini kazanma) çabası içinde olduğu görülüyor.

Ayrıca yeni düzenleme gereği: “Adalet, Dışişleri, İçişleri ve Milli Savunma Bakanlıklarının, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığının ve Bakanlar Kurulunca belirlenen bakanlık bağlı kuruluşlarının merkez teşkilatlarında uzman ve uzman yardımcısı istihdam edilebilecek. Bun amaçla genel idare hizmetleri sınıfından üçüncü dereceli iki bin adet uzman, dokuzuncu dereceli üç bin adet uzman yardımcısı kadrosu ihdas edildi… Bakanlığa bağlı kuruluşlarının merkez teşkilatlarında istihdam edilecek uzman ve uzman yardımcısı kadro unvanlarını tespit etmeye Bakanlar Kurulu yetkili olacak.”[2]

Bütün bu bilgiler, sadece üst düzey bürokratların ve uzmanların çalışma hayatında yapılan değişikliklerin basına ve kamuoyuna yansıyan kısmı. Peki madalyonun öbür yüzünde neler var?

Kaybedilen haklar

Yeni düzenlemeler kapsamında birçok kamu emekçisi, kurum yasasından doğan haklarından dolayı bugüne kadar almış oldukları ek ödemelerden, artık mahrum edilmiş durumdalar. Örneğin, “Maliye Bakanlığı personelinin kurum yasasından kaynaklı almakta olduğu ek ödeme ve fazla mesai ücreti yani yaklaşık 900 TL gibi bir gelir kaldırılmış ve yerine 670-550 TL arasında değişen ek ödeme getirilmiş bulunmaktadır. Yine, Sosyal Güvenlik Kurumu emekçilerinin almakta oldukları ek ödeme, ikramiye ve fazla mesai ödemeleri yani aylık yaklaşık 950-1100 TL gelirleri kaldırılarak yerine sadece 670-550 TL ek ödeme getirilmiştir.

Maliye Bakanlığı ve Gelir İdaresi Başkanlığı Personelinin 213 sayılı VUK Ek 13.maddesine göre almakta oldukları Ek Ödeme ve Fazla Mesai Ücreti kaldırılmıştır. Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı personeline 5502 sayılı yasanın 28.maddesine göre ödenmekte olan Ek Ödeme, Fazla Mesai Ücreti ve İkramiye Ödemesi kaldırılmıştır. Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığında fatura ve reçete incelemesi yapanlar ile tabip, eczacı ve tıpta uzmanlık mevzuatında belirtilen kadrolarda görev yapanlara en yüksek devlet memuru aylığının %700’ü, sağlık hizmetleri ve yardımcı sağlık hizmetleri sınıfına dahil kadrolardaki personele ise %225 oranında ek ödeme yapılacağı düzenlenmiştir. Başbakanlık Personeline 3056 sayılı kanunun 31.maddesi kapsamında ödenen fazla mesai ücretleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Kurumu personeline 3146 sayılı kanunun 39.maddesi kapsamında ödenen ek ödemeler, Hazine Müsteşarlığı Personeline 4059 sayılı kanunun 7.maddesi ve ek 1.maddesi kapsamında ödenen ek ödeme ve fazla çalışma ücretleri, Gümrük Bakanlığı personeline 4458 sayılı yasanın 222.maddesi kapsamında ödenen ek ödemeler, T.İş Kurumu Personeline 4904 sayılı yasanın 15.maddesine göre ödenmekte olan ikramiye, fazla mesai ve ek ödemeler, Ekonomi Bakanlığı (Dış Ticaret Müsteşarlığı) personeline 637 sayılı KHK kapsamında ödenen ek ödemeler, Adalet Bakanlığı Personeline ek olarak verilmekte olan Adalet Hizmetleri Tazminatı ile 3717 sayılı kanun kapsamında ödenen Fazla Mesai Ücretleri, Dışişleri Bakanlığı personeline 6004 sayılı kanunun geçici 6.madde kapsamında ödenen ek ödemeler, Sayıştay Başkanlığı personeline 6085 sayılı kanunun 63.maddesi kapsamında ödenen ek ödemeler, Nüfus Müdürlüğü personeline 5490 sayılı kanunun 66.maddesi kapsamında ödenen ek ödemeler, Türkiye İstatistik Kurumu Bşk. personeline 5429 sayılı kanun kapsamında ödenen fazla mesai ücretleri, Meteoroloji Genel Müdürlüğü personeline 3254 sayılı yasanın 32/D maddesi kapsamında Döner Sermayeden ödenen ek ödemeleri, Yargıtay Başkanlığı personeline 2797 sayılı yasanın 55.maddesi kapsamında ödenen teşvik tazminatı gibi pek çok ödemeler kaldırılmıştır.” [3]

Tüm bu bilgilerin ışığında, yeni düzenlemenin kamudaki ücret eşitsizliğini sonlandırmak ve “eşit işe eşit ücret” ilkesini hayata geçirmek için yapıldığına inanmak için fazlasıyla saf ya da aptal olmak gerekiyor. Ola ki, egemenlerin böyle bir eşitliği getirecek bir yasal düzenleme yapmaya karar vermeleri durumunda bile, bu düzenlemeyi kendilerine daha fazla ekonomik külfet getirecek şekilde en üst düzey maaş düzeyinden değil, tam tersine en düşük memur maaşı düzeyinden yapacağından hiç kuşkumuz yok!

Bu yasal düzenlemeler yoluyla AKP hükümeti, kamudaki “iktidarını” daha da sağlamlaştıracak önlemler almanın peşindedir. Seçimlerden hemen sonra, yeni bakanlık yardımcıları atayarak seçim süresi boyunca kendileri için çalışan birçok yandaşını üst düzey bürokrat olarak göreve getiren AKP hükümetinin, bu seferki hedefi de, gerek açtığı yeni kadrolara atamalar yapmak ve kendi iktidarı döneminde palazlandırdığı kesim ve grupların ayrıcalıklarını biraz daha arttırmaktır. Diğer yandan AKP’nin, iktidarda kaldığı dönem boyunca atadığı ya da görevlendirdiği üst düzey bürokrat ve uzmanlara, pastadan biraz daha fazla pay verme yolunu seçerek, devlet içindeki konumunu sağlamlaştırma gayretlerinin artık iyiden iyiye hızlandığı görülüyor.

Sendika bürokrasilerinin tavrı ve “eşit işe eşit ücret”

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) konuyla ilgili henüz hiçbir açıklama yapmazken, biz KESK’in bu konuya ilişkin tavrını daha önceki tartışmalardan da biliyoruz. KESK’e bağlı Büro Emekçileri Sendikası (BES) konu hakkında uzun bir açıklama yayınladı. BES’in açıklamasında, bu yasal düzenlemenin bürokratlar ve uzman kadrolar için yapıldığına ve sıradan kamu emekçilerinin haklarının bir kısmının gasp edildiğine dikkat çekiliyor ve gerçek manada “eşit işe eşit ücret” uygulamasına geçilmesi talebi dile getiriliyor. “Eşit işe eşit ücret” talebi, uzunca bir süredir KESK’in de ana talepleri arasında bulunmasına karşın, bu talep çoğunluğun içeriğini tam olarak bilmediği “soyut” bir talep olmaktan öteye gidemedi. Kuşkusuz böyle bir tablonun ortaya çıkmasının esas suçlusu, kendisini her fırsatta “işçi sınıfının temsilcileri” olarak sunan, sendika bürokratlarıdır!

Kamuda çalışan gerek sözleşmeli, gerekse taşeron işçilerin ortak mücadele zeminini inşa edecek bir perspektife sahip olmayan, sözde “solcu” KESK bürokratları için, gerçekte “eşit işe eşit ücret” talebinin hiçbir uygulanabilirliği yoktur. Halbuki “eşit işe eşit ücret” uygulamasının hayata geçirilmesi için, gerek esnek çalışma, gerekse taşeron sistemine karşı kapsamlı bir mücadele hattı örmek gerekiyor. Lakin sendikaların bugünkü içler açısı durumu göz önünde bulundurulduğunda, bu mücadele hattını inşa edebilecek yegane gücün işçi sınıfının devrimci eyleminden ve öz örgütlerinden başkası olamayacağı bir kez daha su yüzüne çıkmıştır. Bu yüzden bu ortak mücadele hattını örmeye bugünden başlanmalıdır. Örülecek bu mücadele hattı, bir yandan çalışanların iş güvencesini ve mevcut şartlarını nispeten “iyileştirmeye” yararken, diğer yandan da hakim sınıfların üzerinde yükseldiği sınıf düşmanı burjuva zeminin altını oyarak, sermayenin egemenliğini alaşağı etmek için gerekli olan devrimci enerji ve birikimin temellerinin atılmasını sağlayacaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir