Ermenistan başbakanı Serj Sarkisyan’ı geçtiğimiz Pazartesi günü istifaya zorlayan kitlesel protestoların ardından, liberal muhalefet bloğunun önderi Nikol Paşinyan, 1 Mayıs’ta mecliste seçilmiş başbakan olması için gerekli çoğunluk oyunu almayı başaramadı.
Sarkisyan’ın istifasına yol açan kitlesel protestoları özellikle her beş kişiden birinin işsiz olduğu ve her üç kişiden birinin resmi yoksulluk sınırının altında yaşadığı bir ülkedeki toplumsal sorunlar harekete geçirmiş olsa da, liberal muhalefet kendi gündemini ilerletmek için hareket üzerinde siyasi denetim kurmakta elini çabuk tuttu.
Parlamento Paşinyan’ın adaylığını hararetli bir şekilde tartışırken, tüm ülkenin durma noktasına geldiğini belirten medya haberleri ile birlikte, oylama, olağanüstü gergin koşullarda gerçekleşti. Binlerce kişi, dokuz saat süren meclis tartışmasını başkent Erivan’daki Cumhuriyet Meydanı’ndan canlı olarak izledi.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, geçtiğimiz Pazartesi günü geçici başbakan olarak Sarkisyan’ın yerini alan eski başbakan Karen Karapetyan ile geçtiğimiz hafta yaptığı bir telefon görüşmesinde, hükümetinin 2017 parlamento seçimlerinin sonuçlarına uygun bir “barışçıl geçiş” konusunda ısrar ettiğini belirtmişti. Bu, Kremlin’in, son parlamento seçimlerinde oyların ezici çoğunluğunu alan iktidardaki Cumhuriyetçi Parti’ye desteğini sürdürdüğüne işaret ediyordu. Buna karşılık, Paşinyan’ın temsil ettiği muhalefet bloğu, oyların sadece yüzde 8’ini almıştı.
Paşinyan, geçtiğimiz hafta boyunca, hükümete kendisini başbakan olarak kabul etmesi konusunda baskı yapmak için çok sayıda gösteri çağrısı yaptı ve on binlerce kişinin desteğini çekti. O, parlamentoya, kendisini desteklememesi durumunda bir “siyasi tsunami” uyarısında bulundu.
Geçtiğimiz haftaki bir toplantı sağanağında, Paşinyan, gizli görüşmelerde yabancı heyetlerle bir araya geldi. İlk toplantı, AB’nin Ermenistan büyükelçileriyle idi. O, kısa süre sonra, Rus heyetiyle ve Amerikan hükümetinin temsilcileriyle de bir araya geldi. Görüşmelerin ayrıntıları açıklanmadı.
Pazar günü, Paşinyan, destekleyicilerini, başkent Erivan’ın şehir merkezine giden caddeleri bloke etmeye çağırdı. Kremlin ile sıkı bağlarını sürdüren iktidardaki Cumhuriyetçi Parti, Cumartesi günü, kendi adayını çıkarmayacağını duyurmuştu.
Paşinyan, etki sahibi oligark Gagik Tsarukyan’ın önderlik ettiği ve Ermenistan Ulusal Meclisi’ndeki en büyük ikinci parti olan “Müreffeh Ermenistan” partisinin desteğini almayı başarmıştı.
Paşinyan, yine de, Cumhuriyetçi Parti vekillerinin ve çeşitli muhalefet vekillerinin büyük çoğunluğunun kendisine oy vermeyi reddetmesiyle, parlamentoda gerekli mutlak çoğunluğu sağlayamadı. O, gerekli 53 oyun yerine, sadece 45 oy elde etti (toplam vekil sayısı 105). Paşinyan, oylama sonucunun “halka savaş ilanı” anlamına geldiğini ilan etti. Muhalefet önderi, “barışçıl, şiddetsiz itaatsizliği” sürdürme çağrısı yaptı ve destekleyicilerinden, başkentteki uluslararası havaalanına erişimi kapsayan tüm yolları bloke etmelerini istedi.
Parlamento, önümüzdeki hafta, 8 Mayıs’ta, ikinci bir görüşme ve oylama yapacak.
Siyasi krizin ana kökleri, ülkedeki protestoları tetiklemeye yardımcı olan derin sınıfsal bölünmelerin yanı sıra bölgedeki ilerlemiş emperyalist savaş hazırlıklarında yatıyor. Paşinyan, hileli bir şekilde halk adına konuştuğunu iddia etse de, gerçekte, Ermeni oligarşisinin, ABD öncülüğünde Rusya’ya ve İran’a meydan okunması karşısında AB ve Amerikan emperyalizmi ile bir uzlaşma peşinde koşan bir kesimini temsil etmektedir.
Paşinyan ve ekibi, “Rusya karşıtı bir gündem”e sahip olmadıklarını vurgulamaya istekliydi. Ancak bu açıklamalar, yalnızca Paşinyan’ın ilk önce AB büyükelçileriyle görüşmesiyle değil ama aynı zamanda önceki açıklamalarıyla da çelişmektedir. Paşinyan, Sarkisyan hükümetini 2014’te Avrasya Ekonomik Birliği’ne (EAEU) katıldığı için tekrar tekrar eleştirmiş ve bunun yerine, gecikmeli olarak Şubat 2017’de imzalanmış olan Avrupa Birliği ile bir İşbirliği Anlaşması’nı savunmuştu.
Geçtiğimiz sonbaharda, Paşinyan, bir meclis tartışmasında, grubunun başlıca hedefinin Ermenistan’ın egemenliğini korumak olduğunu ve bunun EAEU çerçevesi içinde mümkün olmayacağını belirterek, EAEU’ya muhalefetini yinelemişti: “Ermenistan’ın egemenliği, EAEU’ya katılarak ve ona eşlik eden süreçler bağlamında ciddi şekilde zarar gördü ve bu süreçler devam edecek; eğer daha şimdiden olmadılarsa, bir noktadan itibaren bizim için kontrol edilemez hale gelecekler.”
Batı basınında herkes tarafından “karizmatik bir önder” olarak betimleniyor olsa da, Paşinyan’ın siyasi özgeçmişi hakkında en çarpıcı olan şey, onun su katılmadık oportünizmi ve şu anda ikiyüzlü bir şekilde “yozlaşmış” olarak kınadığı Ermenistan’daki egemen çevrelerle on yıldır bütünleşmiş olmasıdır.
Paşinyan, yaklaşık otuz yıl gazeteci olarak çalıştı. 1995’te, 1980’lerin sonundaki Ermeni milliyetçisi hareketin eski önderi ve 1991’den sonra Ermenistan Cumhuriyeti’nin ilk devlet başkanı olan Levon Ter-Petrosyan hükümetinin politikalarını eleştirdiği için, final sınavlarından iki hafta önce Erivan Üniversitesi’nden atıldı. Ter-Petrosyan, işçi sınıfı için en yıkıcı sonuçlarıyla birlikte, kapitalist restorasyonu yönetmişti.
Paşinyan, bunu izleyen yıllarda, muhalif gazeteler için çalışmayı sürdürdü. 2008’de, 1990’larda eleştirmiş olduğu ve artık Sarkisyan’a karşı bir muhalefet adayı olarak yarışan Ter-Petrosyan’ın seçim kampanyası ekibinin bir üyesi haline geldi. Paşinyan, 10 protestocunun polis tarafından vurularak öldürülmesiyle acımasız bir şekilde bastırılan 2008’deki hükümet karşıtı protestoların örgütlenmesinde önemli bir rol oynadı.
Paşinyan, Ter-Petrosyan’la, oligark Gagik Tsarukyan ve onun 2012’ye kadar koalisyon hükümetinin parçası olan partisi ile işbirliği yapması üzerine bozuştu. Gelgelelim, Paşinyan, şu anda bizzat Tsarukyan ile birlikte çalışıyor.
Batı basınının, Nisan ayındaki kitle gösterileriyle gafil avlanmasına rağmen, Paşinyan’ı ve protesto hareketini onaylamakta aceleci davranmasının nedeni, kuşkusuz, Paşinyan’ın Ermeni siyaset kurumu ile derin bağları ve AB yanlısı görüşleridir.
Büyük Avrupa devletleri, ABD ile birlikte, her ikisi de bu küçük ülkeyle tarihsel olarak sıkı işbirliği içinde olmuş olan Rusya’ya ve İran’a yönelik baskıyı arttırmak için Ermenistan’ın dış politikasında bir değişiklik teşvik etmeye çalışıyorlar. Önümüzdeki haftalar ve aylar, Washington’ın ve Brüksel’in son günlerdeki siyasi altüst oluşlara müdahalesi hakkında daha fazla bilgiye ışık tutabilir.
ABD’nin yakın bir müttefiki olan Azerbaycan, NATO üyesi Türkiye, Gürcistan ve ABD’nin emperyalist saldırganlığının merkezi bir hedefi olan İran ile sınırları bulunan Ermenistan, Kafkasya’da büyük bir stratejik öneme sahip olan bir ülkedir.
Rusya, ülkede iki askeri üsse sahip ve Ermenistan’ın açık ara farkla en büyük ticaret ortağı. Ermenistan, Azerbaycan ile Dağlık-Karabağ üzerine onlarca yıllık anlaşmazlığında Rusya’nın ekonomik ve askeri desteğine yaslandı.
Ermenistan’ı ve komşu ülkeleri gösteren bir harita
Dahası, iki milyondan fazla Ermeni, aynı şekilde yoksul olmakla birlikte ekonomik olarak çökmüş olan Kafkas cumhuriyetinden hala daha fazla iş olanağı sunan Rusya’da çalışıp yaşıyor. Ermeni ve Rus oligarşileri de sıkı bağlara sahipler ve Ermeni doğumlu birçok kişinin Rusya’nın en zenginleri arasında olmasıyla birlikte, kısmen iç içe geçmiş durumdalar. Bunlardan biri olan Samvel Karapetyan, geçici başbakan Karen Karapetyan’ın kardeşidir. Samvel, emlak şirketi Tashir Group’un sahibi ve tahminen 4,6 milyar dolar net serveti bulunuyor.
Bununla birlikte, Rusya’nın Ermenistan ile ekonomik bağlarına hiçbir şekilde rakip olmamakla birlikte, ABD de kayda değer bir ekonomik ağırlığa sahip. Rus internet gazetesi Gazeta.Ru’nun bir haberine göre, ülkenin GSYİH’sinin yaklaşık yüzde 60’ına denk düşen dış borçlarının aslan payına sahip olan ABD, Ermenistan’ın başlıca kredi sağlayıcısı konumunda.
Muhtemelen daha önemlisi, Ermeni seçkinlerinin, Kremlin’e bağımlılıkları nedeniyle, Rusya’ya yönelik hem Doğu Avrupa’da (özellikle 2014’teki Ukrayna darbesinden beri) hem de Ortadoğu’da artan emperyalist baskıyı hissetmiş olmalarıdır.
Büyük bir Ermeni diasporasına ev sahipliği yapan ve ülkenin, sıkı siyasi ve ekonomik (özellikle enerji alanında) ilişkiler sürdürdüğü tek komşusu olan İran, ABD ile İsrail’in on yıllık emperyalist kampanyasının hedefidir. Bölgede, yaklaşan bir İsrail-İran savaşına ya da Washington’ın bir saldırısına yönelik korkular artıyor.
Bu koşullar altında, Ermeni oligarşisi, Rusya ile eskiye dayanan ve ekonomik açıdan can alıcı bağlarını ABD ve Avrupa emperyalizmine daha fazla tabi olmak adına yitirip yitirmeme üzerine şiddetli iç çatışmayla parçalanıyor.
Çeşitli kesimleri kitlesel protestolara katılan Ermeni işçileri ve gençleri, kitlesel yoksulluğun ve bölgede artan bir savaş tehlikesinin ortasında, siyasi krize, oligarşinin tüm kesimlerinden bağımsız bir şekilde ve emperyalizme ve kar sistemine karşı kendi çözümünü ileri sürmelidir.
2 Mayıs 2018