Erdoğan ve Putin St. Petersburg’da bir araya geldi

Salı günü, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya’nın St. Petersburg kentindeki Konstantinovski Sarayı’nda bir araya geldi. Bu, iki liderin yaklaşık bir yıldır ilk görüşmesiydi ve aynı şekilde, Erdoğan’ın başarısız 15 Temmuz darbesinden sonraki ilk yurtdışı ziyaretiydi.

Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler, geçtiğimiz Kasım ayında bir Rus jetinin Türk savaş uçakları tarafından vurulup düşürülmesinin ardından dibe vurmuştu. Ancak 29 Haziran’da, Erdoğan, Putin’e, bir uzlaşmaya önayak olmak amacıyla bir özür mektubu gönderdi. O zamandan itibaren, ilişkiler hızla gelişiyor.

Erdoğan’ın mektubundan bir gün sonra, Rusya ve Türkiye cumhurbaşkanları arasındaki bir telefon görüşmesinin ardından, Rusya hükümeti Türkiye’ye giden turist uçuşlarına yönelik yasağını kaldırdı. Sonra da, Türk ve Rus dışişleri bakanları, 1 Temmuz’da, Rusya’nın Soçi kentinde bir araya geldiler.

Putin, Salı günkü basın toplantısında, Erdoğan’ın ziyaretini, “normalleşen ilişkilerin bir işareti” olarak tanımladı. O, Türkiye cumhurbaşkanı için, “Türkiye’deki oldukça zorlu siyasi duruma rağmen, bugünkü ziyaretiniz, hepimizin, Türkiye ve Rusya halklarının çıkarları doğrultusunda diyalogumuzu, uzlaşmamızı sürdürmek istediğimizi gösteriyor.” dedi. Erdoğan, “Türkiye-Rusya ilişkileri çok farklı, olumlu bir sürece girmiştir.” diyerek, hemfikir olduğunu belirtti.

15 Temmuz darbesinin, en azından kısmen, Türkiye’nin Rusya ile yeniden uzlaşmasına yönelik bir tepki olduğu yönünde çok sayıda belirti söz konusu. Ankara’yı yaklaşan darbe hakkında, Erdoğan’ın kaçmasına ve taraftarlarına seslenmesine imkan sağlayacak şekilde uyaran Rusya hükümetiydi. Darbeden önce planlanmış olan St. Petersburg ziyareti, şimdi, Ankara’nın ABD ve Avrupa Birliği ile ilişkilerinin neredeyse kopma noktasına ulaştığı bir sırada gerçekleşti.

Washington’ın darbeyi desteklediğine şüphe yok ve Erdoğan, Washington’ı bu konuda açıkça suçluyor. O, ABD hükümetinin koruması altında Pennsylvania’da oturan sürgündeki İslamcı lider Fethullah Gülen’in iade edilmesini talep ediyor.

Erdoğan, Gülen’in Hizmet hareketini, darbeyi örgütlemekle suçluyor. O, aynı zamanda, darbeye yönelik kitlesel muhalefetten, iki büyük burjuva partisi (Kemalist Cumhuriyet Halk Partisi ve aşırı sağcı Milliyetçi Hareket Partisi) ile bir “ulusal birlik” ittifakı yaratmak için yararlanıyor. O, bu ittifakı, yeni bir dış politika yönelimini hayata geçirirken, siyasi muhaliflerini temizlemek ve Türkiye içindeki şiddetli sınıfsal gerilimleri bastırmak için kullanıyor.

Rusya ile Türkiye arasındaki yeni yakınlaşmanın ön planında ekonomik konular yer alıyor. Erdoğan, Rusya’ya büyük bir heyetle beraber gitti. Görüşmelerin ardından, Rusya’nın yardımıyla inşa edilen Türkiye’nin ilk nükleer tesisinin tamamlanacağı ve Rus doğalgazını Karadeniz ve Türkiye üzerinden Avrupa’nın güneydoğusuna taşıyacak olan Türk Akımı boru hattı projesinin yeniden başlatılacağı ilan edildi.

Geçtiğimiz yıl, Moskova ve Ankara, 2023’e kadar ikili ticaret seviyesini 100 milyar dolara çıkarma hedefini belirlemişlerdi. Türkiye İstatistik Kurumu’na göre, iki ülke arasındaki ticaret, 2010-2014 yılları arasında yaklaşık yüzde 18 artarak 30 milyar doların üzerine yükselmişti. Geçtiğimiz yıl, Rusya, Türkiye’nin ihracatının en büyük ikinci varış noktası ve en fazla ithalat yaptığı üçüncü ülkeydi.

Ancak, 2016’nın ilk altı ayında, Rusya’nın, savaş uçağının Suriye üzerinde vurulup düşürülmesinden sonra uygulamaya koyduğu ekonomik yaptırımların ardından, Türkiye’nin bu ülkeye ihracatı yüzde 60,5 düştü. Moskova, ayrıca, Kasım ayındaki krizin ardından, Türkiye’nin turizm gelirinde 840 milyon dolara mal olacak şekilde, paket turları ve Türkiye’ye çarter uçuşlarını yasakladı.

ABD’de ve diğer NATO ülkelerinde, Erdoğan’ın ziyaretinin, askeri ittifakın en önemli üyelerinden birinin stratejik yeniden yönelimine işaret edebileceğine ilişkin artan kaygılar söz konusu. Bu, yalnızca Washington’ın Rusya’yı askeri olarak kuşatmasının değil, ama aynı zamanda onun Suriye’deki Esad yönetimini devrime girişiminin de altını oyabilir.

BBC web sitesi, şunları belirten bir yorum yayınladı: “AKP hükümetinin hem ABD hem de AB ile ilişkilerinde şu anda var olan ‘soğukluk’ göz önüne alındığında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın acemice yapılmış darbenin ardından ilk yurtdışı resmi ziyareti için Rusya’yı seçme kararı, sembolik açıdan zengin görünüyor. Batılı liderler buna sinirli bir şekilde yaklaşacaklar.”

Stratfor özel istihbarat kurumunun eski başkanı ve yeminli bir Rusya karşıtı olan George Friedman, bu kaygıları açık bir şekilde dile getirdi. O, bir video röportajında, “Onların [Türkiye] bize Suriye’de yardım edeceği yönündeki umutlar suya düşmüş gibi görünüyor.” dedi ve ekledi: “Denklemin diğer tarafında ise, biz Rusya’yı frenlemeye uğraşıyoruz. Onlar Rus uçağını vurup düşürdüğünde, Türkiye ile yeniden yakın bir ittifak içinde olabileceğimizi ummuştuk. Şimdi bu [umutlar] yok oluyor. Bu nedenle, hem Rus yayılmasına hem de IŞİD’e engel olma planlarımız ağır bir darbe almış durumda.”

St. Petersburg’da, hem Putin hem de Erdoğan, Türkiye’nin Rusya’ya ve Esad yönetimine karşı ABD’nin yanında yer aldığı ve bugüne kadar çatışan hedeflere sahip oldukları Suriye’de birlikte çalışabileceklerini belirtti.

Erdoğan, ziyaretten bir gün önce, Rusya’nın TASS haber ajansı ve devlet televizyonu Rossiya 24 ile yaptığı röportajda, Rusya Federasyonu’nun, “Suriye’ye barışı getirme noktasında en önemli aktör” olduğunu söylemiş; “Rusya ve Türkiye beraber adım atmak suretiyle biz bu işi çözmeliyiz diye düşünüyorum.” diye eklemişti.

O, Putin ile yaklaşan görüşmesini bir “yeniden doğuş” olarak tanımlamış ve şunları söylemişti: “Şimdi, inanıyorum ki, her şeyi değerlendirmek, Türkiye ile Rusya ilişkilerinde yeni bir sayfa açmak için bir şansa sahibiz. İki önemli aktör olarak, kültürel, ticari, siyasi, askeri, ekonomi dahil bütün alanlarda yapacağımız çok şey olduğuna inanıyorum. Bu konuda hiç şüphem yok.”

St. Petersburg’daki görüşmenin ardından, Putin, Rusya ile Türkiye’nin Suriye’deki krizi çözme ortak hedefine sahip olduğunu söyledi. O, soruna yönelik görüşlerinin her zaman kesişmediğini belirtti ama iki devletin daha fazla görüşme ve çözüm arama konusunda hemfikir olduğunu söyledi: “Bence, görüşlerimizi ve yaklaşımlarımızı aynı hizaya getirmek mümkün.”

Bununla birlikte, Suriye’deki ve Türkiye’deki Kürt güçlerine yönelik yaklaşım gibi, çok sayıda çözülmemiş farklılık varlığını koruyor. Erdoğan, Rusya’yı, PKK’yi silahlandırmakla suçlamıştı. Türkiye, kendi adına, Suriye’de, Rusya içinde de aktif olan İslamcı grupları, Kırım sorununda ise Moskova’ya muhalif olan Kırım Tatarlarını destekliyor.

Erdoğan’ın ziyaretine yönelik ilk tepkilerden biri Berlin’den geldi. Başarısız darbeden beri Alman basını genel olarak Erdoğan’a oldukça düşmanca bir tavır sergilemiş olsa da, Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, daha dikkatli bir yaklaşım benimsedi. Steinmeier, Alman gazetesi Bild’e, “Geçtiğimiz yıl Türkiye’nin bir Rus savaş uçağını düşürmesinin ardından şimdi bir uzlaşmanın olması güzel.” dedi ve ekledi: “Moskova, İran, Suudi Arabistan ya da Türkiye olmaksızın, Suriye’deki iç savaşın bir çözümü söz konusu olmayacak.”

10 Ağustos 2016

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir