Ekonomik krizle beraber yazılım tekellerinin pazar paylarının daraldığını, pazarlama stratejilerinin değiştiğini, işçi çıkarmaların başladığını ve tekeller arasındaki savaşın kızıştığı herkesin malumu. 2008 yılında bu sektörde zaten son derece önemli gelişmeler yaşanmaktaydı, ekonomik krizin buna tuz biber ektiğini söyleyebiliriz.
Dünyanın en büyük tekeli Microsoft sadece merkezde çalışan 5000 işçiyi çıkarma kararı aldı. Diğer birkaç tekel de henüz bir sayı belirtmeseler de işçi çıkarmaya gidebileceklerini açıladılar. Yine en önemli oyun üreticilerinden ve dağıtımcılarından Electronic Arts (EA) kriz nedeniyle zor dönem geçirmekte, tüketiciler çıkardığı ürünlerin kalitesizliğinden şikayet etmekteydi. Buna bir de ekonomik kriz eklenince EA kendisine bağlı 9 stüdyoyu kapatma kararı aldı.
Bunun dışında daralan pazar payları rekabeti körüklemeye de devam ediyor. Dünyanın en yaygın işletim sistemi Windows’un yaygınlığı ilk defa %90’ın altına düşme tehlikesiyle karşı karşıya. Internet Exploler ise zaten bir düşüş içinde: …Zira NetApplications.com sitesinin geçtiğimiz aylarda hazırladığı bir rapor Internet Explorer’in pazar payının son 8 yıldır ilk kez %70’in altına indiğini, Mozilla Firefox tarayıcısının da çıktığı günden beri ilk kez %20 sınırını aştığını gösteriyor. Pazarın geri kalanı ise Safari, Opera, Chrome ve Netscape arasında paylaşılmış durumda.[1]
Bunun nedeni kullanıcıların ücretli yazılımlar yerine ücretsiz ve daha güvenilir kabul edilen yazılımları tercih etmek istemesi. Elbette Microsoft önlem almakta gecikmedi: Çıkardığı Windows Vista işletim sisteminin ağır olmasından dolayı yaygınlaşamaması Microsoft’a kötü bir yıl yaşatıyordu. Bu sistemin başarısızlığını kabullenen Microsoft yeni işletim sistemi Windows 7’nin beta sürümünü internette yayınladı. Bu yeni sisteme baktığımızda Microsoft’un Linux ve MacOs’un gerisinde kalmama telaşıyla iş yaptığını söyleyebiliriz. Çünkü bu sistemlerden pek çok şeyi uyarladığı görünüyor.
Aynı zamanda Internet Exploler 7’nin de Mozilla Firefox’a arayüz konusuna benzetildiğini söyleyebiliriz. Microsoft, ekonomik krizin de etkisiyle rakiplerinden pek çok şeyi uyarlıyor. Tabii bir yandan da yeni projeler üretmeye devam ediyor. Internet Explorer 7 çıkalı fazla olmamışken şu an sekizincisinin beta sürümünün internette yayınlandığını belirtelim. Bunun dışında bir dolu proje var: İşletim sistemleri de dahil olmak üzere internet tabanlı yazılımlar, ofis yazılımları, Windows Live’ı sosyal ağa dönüştürmek…
Microsoft ayrıca yeni pazarlama stratejileri de devreye sokmuyor değil, bunların arasında Windows Vista kullanıcıların yakında satışına başlanacak olan Windows 7’ye ücretsiz geçiş hakkının tanınması var. Microsoft böylece yeni sistem çıkana kadar mevcut olanın satışını arttırmaya çalışıyor. En önemli pazarlama kararı ise Microsoft-Apple savaşını kızıştıracak nitelikte: Microsoft kendi bayilerini açma kararı aldı. Böylece kendi ürünlerini daha rahat tanıtmayı, pazarlamayı ve rakiplerinin baskısını kırmayı hedefliyor. Apple’ın da aynı türden mağazaları mevcut.
Tabii Microsoft her kapitalist tekelin yaptığı gibi yasaların yetmediği yerde onları ihlal etmekte sakınca görmüyor. Geçtiğimiz günlerde hem Microsoft hem de Apple hakim karşısına çıktılar. Apple hırsızlıkla, Microsoft ise haksız kazançla suçlanıyordu. Bunun dışında Microsoft rekabet kurallarını ihlal ettiği için Avrupa Birliği tarafından şu an mahkemeye verilmiş durumda. Başta Microsoft olmak üzere tekellerin alışık olduğu bir durum bu.
Burada özellikle Microsoft’u ele almış olmamızın nedeni, dünyadaki bilgisayarların büyük çoğunluğu bu şirketin ürünlerinin olması ve rekabetin her alanında kendisinin de isminin geçmesi. Şu an dünyadaki bilgisayarların ezici bir çoğunluğunda Windows sistemleri kullanılıyor, yine diğer tekellerin de desteğiyle pek çok yazılım ve oyun sadece Windows uyumlu olarak çalışıyor. Okullarda, bilgisayar kurslarında genellikle Windows dışında bir şey öğretilmiyor. İnternet kafelerde yine aynı sistem kullanılıyor. Hal böyle olunca Microsoft bu alanda dilediği gibi at koşturabiliyor, ürettiği yazılımları istediği fiyattan satabiliyor, ofis dosyalarının sadece kendi istediği formatta çalışmasını sağlayarak devletleri kendisine mahkum ediyor, işletim sitemlerini piyasadan çekmekle tehdit edebiliyor. Kullanıcılar her ne kadar kullandıkları üründen memnun olsalarda yeni ürün dayatmasıyla da karşı karşıya kalabiliyorlar.
Elbette bu duruma bir muhalefet de mevcut, dünyanın her yerinde özgür yazılım taraftarları kaynak kodu kapalı yazılımlara alternatif oluşturabilecek yazılımlar üretiyorlar ve dağıtıyorlar. Kaynak kodu kapalı yazılımlar sadece belirli bir grup çalışan tarafından yazılıyor ve kodları kapalı olduğu için hiç kimse üzerinde değişiklik yapamıyor. Kaynak kodu açık olan ve “özgür yazılım” olarak tarif edilen yazılımlar ise herkes tarafından ihtiyaçlar doğrultusunda değiştirilebilmekte ve özgürce dağıtılabilmekte. Sanal dünyadaki bu muhalefete bazı devletler de katılmış durumda. Artık Microsoft’a haraç ödemek istemeyen, kendi ihtiyaçları doğrultusunda işletim sistemleri ve yazılımlar kullanmak isteyen devletler Linux tabanlı işletim sistemlerinin oluşturulmasını destekliyor ve kullanıyorlar. Türkiye de aynı yolu izleyip kendi Linux dağıtımı olan Pardus’u üretti. Fakat henüz devlet dairelerinde bu sistemin kullanılmasına başlanmış değil. TÜBİTAK’ın yoğun destek verdiği proje hızla gelişmeye devam ediyor ve kullanıcı sayısı da artıyor. Türkiye’deki bu örneğin dışında dünya çapında ün yapmış başka Linux dağıtımları da var: Ubuntu, Debian, Free BSD, Fedora, Suse, Mandriva, Slackware, Knoppix, Gentoo, CentOS, Red Hat Linux bunlardan sadece bazıları. Sadece işletim sitemi alanında değil, diğer pek çok konuda da Microsoft yazılımlarına alternatif oluşturan yazılımlar mevcut ve hızla yayılıyor.
Bu gelişmeler elbette Microsoft’u ürkütmüyor değil. Microsoft bu gelişmelere karşılık olarak diğer yazılım tekelleriyle ve oyun üreticileriyle anlaşarak sadece Windows’a yönelik üretim yapılmasını sağlıyor. Okullarda ve kurslarda bütün bilgisayarların Windows ile çalışmasını sağlamaya çalışıyor ve şu ana kadar bunda başarılı da oldu. Microsoft bunun dışında Linux dağıtımlarına karşı psikolojik bir savaş da yürüterek bu dağıtımların güvenli olmadığına dair pek çok söz söyleyebiliyor. Ancak gerçek şu ki bu dağıtımlar Windows’dan daha güvenliler. En basitinden bir örnek verecek olursak dünya çapında üretilen pek çok virus Windows için üretiliyor. Bunda Windows’un yaygınlığı güvenlik açıkları ve sadece belirli bir ekip tarafından geliştirildiği için hackerların hızına yetişememesi önemli rol oynuyor. Microsoft’un her çıkardığı yazılım birkaç gün içinde yamalanmak zorunda kalıyor, çünkü güvenlik açıkları veriyor. Örneğin geçtiğimiz günlerde Internet Explorer 7 çok önemli bir güvenlik açığı verdi ve Microsoft bir güncelleme yayınlamak zorunda kaldı. Fakat sorun hala çözülmüş durumda değil. Bunun dışında pek çok önemli güvenlik sorunu yine Windows sistemlerinde çıkıyor ve bunların bir kısmı kapatılamayacak kadar ciddi. Hatta geçtiğimiz günlerde Microsoft bu yüzden bir hackerin başına 250.000 dolar ödül koymak zorunda kaldı.
Yine bugünlerde Küba devleti kendi Linux dağıtımı olan Nova Linux projesine başladı. Havana’da düzenlenen teknolojik bağımsızlık fuarında “Windows’un kaynak kodlarının kapalı olması ve üretici firma dışında sadece ABD yönetiminin görebilmesi, bu sistemin içinde bilgisayarların izlenmesine neden olacak kodların bulunduğuna dair şüphelerin olması, kötü giden ABD-Küba ilişkileri, Küba halkının orijinal Windows kullanamadığı için çok ciddi sorunlar yaşadığı, özgür yazılım düşüncesinin Küba halkının bağımsızlık fikirlerine daha yakın olduğu” belirtilerek Küba’nın kendi Linux dağıtımını oluşturma kararı aldığı söylendi. Aslında bu gerekçelerin büyük çoğunluğu son derece haklı gerekçelerdi.
Açık kodlu yazılımlar, esasında geleceğin eşitlikçi ve özgür bilişim teknolojilerinin altyapılarından birisini oluşturuyor. Bu tür yazılımlar yaratıcı düşünceyi teşvik etmiş, ticari yazılımların yerine toplumsal amaçlı yazılımların kullanılması için altyapıyı hazırlamış, yazılım sektörünün kapitalist niteliğini ortadan kaldıracak altyapıyı döşemiş, yeni ürünler için gerekli zamanı kısaltmış, fikir alışverişini arttırmış ve hepsinden önemlisi bilim ve teknolojinin (sadece bir alanda olsa da) kitleselleşmesini ve herkesin ona katılmasını sağlamıştır.
Kapitalizmin küreselleşme adını verdiğimiz son 30 yıldaki sıçramasının temelinde bilgisayar teknolojisinin muazzam gelişmesinin olduğu unutulmamalıdır. Bir bakıma küreselleşme, bilgisayar teknolojisinin gelişmesinin üzerine kuruludur diyebiliriz de… Üretimin dünya çapında örgütlenmesi, üretime daha yüksek teknolojinin sokulması, aynı anda pek çok üretim aracının kontrol edilebilmesi, birkaç dakika içinde muazzam miktarlardaki sermayenin dünyanın öbür ucuna aktarılmasında bilgisayar teknolojisinin payı vardır.
Ve geleceğin sosyalist dünyasında bilgisayar teknolojisinin büyük bir yeri olacaktır. Biz marksistler teknolojik gelişmenin bazı olumsuz sonuçlarından dolayı bu gelişmeye karşı çıkmayız. Çünkü biliyoruz ki gelişmenin sonucuymuş gibi görünen yıkıcı durumlar aslında kapitalizmin sonucudur ve teknolojinin bütün olarak insanlık yararına kullanılması mümkündür. Kapitalist tekeller her ne kadar araştırma-geliştirmeye ciddi yatırımlar yapsalar da onun “gereğinden fazla hızlı” gelişmesini istemezler, gelişmenin kendi güdümünde olmasını isterler. Bilimin insanlık yararına kullanılabilmesi için önce özgürleştirilmesi gerekir. Bu da sadece dünya işçi sınıfının zincirlerini kırmasıyla mümkün olacaktır. Sadece sosyalist bir dünyada insanlar özgürce yazılım üretebilir, dağıtabilir, bütün yazılımların kodlarını bütün insanların kullanımına açabilir.
Yazılım yazma işinin kitleselleşmesi aynı zamanda bu sektördeki artı-değer sömürüsnün geri gelmeyecek biçimde ortadan kalkması demektir. Çünkü bu iş bütün toplum tarafından yine yararına yapılabilecek, insanların saatlerce bilgisayar başında zaman kaybetmesini de engelleyecektir.
Bugün yaşadığımız dünyada sosyalizm için gerekli bütün şartlar olgunlaşmıştır. Sınıfların, sınırların, sömürünün, ezen-ezilen ilişkisinin, açlığın, savaşların olmadığı, herkesin kendisini dilediği gibi geliştirebileceği, herkes için insanca bir yaşamın olabileceği, zenginliğin herkes tarafından paylaşılabileceği, insanların sanatsal ve kültürel faaliyetlere diledikleri gibi katılabileceği, bilimsel ve teknolojik faaliyetlerin herkes tarafından sürdülebileceği bir dünya mümkündür.2