AKP hükümetinin IŞİD’e ve Kobani’ye yönelik tutumuna karşı gelişen protestoları devlet provokasyonlarıyla kana bulayan 6-7 Ekim olaylarının* ardından bölgedeki gerginlik bir kez daha tırmanıyor.
Bölgede Aralık ayının son günlerinden beri devam eden gerginliğin ardından, Demokratik Toplum Kongresi Başkanı Hatip Dicle, HDP Şırnak Milletvekilleri Selma Irmak ve Faysal Sarıyıldız ile birlikte Çarşamba günü Cizre’ye gitti.
Hatip Dicle’nin konuşmasının ardından, Yasef Mahallesi’nden geçen çevre yolu yakınlarında 12 yaşındaki Nihat Kazanhan, polis saldırısı sırasında başına isabet eden kurşunla ağır yaralandı ve kaldırıldığı hastanede öldü. Bu cinayetle birlikte 27 Aralık’tan bugüne öldürülenlerin sayısı altıya ulaştı.
Başından vurularak öldürülen Nihat’ın amcası Yusuf Kazanhan şunları söylüyor: “Ben bir elektronik servisinde çalışıyorum. Yeğenim de bana yardım etmek için bu sabah benimle birlikte işe geldi. Sonra beraber eve gelip yemek yedik. Mahallede hiç olay yoktu. Arkadaşlarıyla buluşmak için dışarı çıktı. Sonra Nihat’ın vurulduğu ve hastaneye kaldırıldığı bilgisini aldık. Görgü tanıkları çevre yolundan geçen zırhlı aracın Nihat’a ateş ettiğini söylüyor.”
Cinayetlerin polis tarafından gerçekleştirildiği iddialarını reddeden İçişleri Bakanı Efkan Ala, “Toplumsal olaylarda şiddet kullananlara karşı en az zarar verecek şekilde su ve gaz kullanıyor” derken, Cizre Devlet Hastanesi’nde bulunan Nihat Kazanhan’ın cenazesini bekleyenlere de gaz bombası atıldı ve gaz nedeniyle hastanedeki hastalar tahliye edildi.
Nihat’tan sekiz gün önce, 6 Ocak’ta, 14 yaşındaki Ümit Kurt’un öldürülmesiyle ilgili olarak Şırnak Barosu İnsan Hakları Merkezi’nin hazırladığı rapor ve babası Abdullah Kurt’un açıklamaları bu cinayetin nasıl gerçekleştiğini ve üstünün nasıl örtülmeye çalışıldığını gösteriyor.
Baro’nun raporuna göre, Ümit Kurt’un vurulduğu Ziraat Sokak’ın girişinde daha önceden kazılmış olan hendek cinayet günü belediye çalışanları tarafından kapatılmış. Saat 18.00 sularında bölgedeki mahallelerin elektriği kesiliyor. “Sokak sakinleri ile yapılan görüşmede trafoda herhangi bir sorun olmadığı, sigorta atmadığı, elektriğin polis araçlarının sokağa girmesinden hemen önce, kanaatlerince bilinçli olarak kesildiği” ifade ediliyor.
Herhangi bir eylem yokken sokağa giren on kadar zırhlı aracın ateş açmaya başladığı ve Ümit Kurt’un bu sırada kalbinden vurulduğu görgü tanıklarının ifadelerine dayanarak vurgulanıyor. “Ümit Kurt’un tam kalbinden vurulmuş olması, vurulduğu yerin elektrik direği ile duvar arasında kalması sebebiyle korunaklı olması, Ümit Kurt’un hedef gözetilerek vurulduğunu göstermektedir.”
Aynı sırada Cizre Ticaret Sanayi Odası’nda memur olarak görev yapan Çeli Sakçak, “iş çıkışında Ziraat Sokak’ta bulunan evinin önüne geldiği vakitte kasığından vurularak” yaralanmış. Son olarak, olay yerinde aracından inen bir kişiye daha ateş açıldığı ve saldırıya uğrayan kişinin, aracının arkasına saklanarak kurşunlardan kurtulduğu belirtildi.
Radikal gazetesinden İdris Emen’e konuşan Ümit Kurt’un babası Abdullah Kurt, oğlunun günlüğü 20 liraya çalışan bir boyacı çırağı olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Sokak sakinken Ümit ustasından izin alarak tuvalete gitmek istemiş ve inşaattan sokağa çıkmış. Sokağa çıkar çıkmaz kurşun kalbine isabet etmiş. Oğlum vurulurken sokakta zırhlı araçlar dışında kimse yoktu. Onlar vurmadıysa kim vurdu?”
Abdullah Kurt, oğlunun öldürülmesiyle ilgili yetkililerle görüşmeye çalıştığını ama kimsenin onunla ilgilenmediğini, oğlunun elbiselerinin kendisine verilmediğini ve soruşturma dosyası için gizlilik kararı alındığını söyleyerek, faillerin aklanacağını vurguluyor.
Dört kişinin öldürülmesinin ardından, Cizre Emniyet Müdürü görevden alınmış, yerine, Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü’nde amir olduğu dönemde gerçekleşen Hrant Dink cinayetine adı karışan ve bugün “şüpheli” olarak yargılanmaya devam eden Ercan Demir atanmıştı. Ercan Demir, Hrant Dink cinayetinde ihmali olduğu gerekçesiyle 12 Ocak’ta tutuklanma talebiyle çıkarıldığı mahkemede serbest bırakıldı. Tek başına bu atama bile, AKP hükümetinin Cizre olaylarındaki tavrının ne olduğunu göstermektedir.
Buna rağmen, dün Cizre’de konuşma yapan Hatip Dicle, kendilerinin Hüda-Par’lı Kürtler ile bir sorunu olmadığını, sorunun, çözümü istemeyen devlet güçlerinden kaynaklandığını ifade etti. Hükümet ile aynı dili kullanan Dicle, “Bu paralel denen yapının bu çözümü istemediklerini, baltalamak istediklerini, medyalarını da açın göreceksiniz.” diyerek, cinayetlerin AKP hükümetine rağmen gerçekleştirildiğini ima etti.
Cizre’de yaşananlar üzerine bölge halkının anlattıkları, 1990’lardaki olağanüstü hal, kirli savaş ve devlet güçlerinin gerçekleştirdiği ve “faili meçhul” olarak üstü örtülen cinayetler dönemine bir dönüş yaşanmakta olduğuna işaret ediyor.
Plakasız gezen polis araçları, saldırılar öncesi elektrik kesintileri, gece boyu süren çatışmalar ve cinayetlerin üstünü örtmek üzere soruşturmalara konulan gizlilik kararları… Tüm bunlar, AKP iktidarının PKK ile sürdürdüğü “çözüm, barış ve demokrasi süreci”nin gerçekte ne olduğunu gözler önüne sermektedir.