Ukrayna’da yaşanan son olaylar, işçi sınıfına yönelik bir uyarıdır. Onlar, Washington, Berlin ve Brüksel’deki siyasi önderlerin, kendi jeo-politik hedeflerine ulaşmak için Ukrayna’yı bölmeye ve onu bir iç savaşa sürüklemeye hazırlandıklarını ve tüm bölgeyi büyük bir yangın alanına dönüştürmeyi göze aldıklarını ortaya koyuyor.
Ukrayna’daki muhalefet ile onun Batılı destekleyicilerinin, Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç’i gösteriler yoluyla devirip onun yerine Avrupa Birliği (AB) dostu bir yönetimi geçirmeyi başaramamasının ardından, bu amaca ulaşmak için silahlı faşist çeteler seferber edilmiş durumda.
Kiev, 18 Şubat Salı günü, gösterilerin üç ay önce başlamasından bu yana en kanlı çatışmalara tanık oldu. Kaldırım taşları, silahlar ve yangın bombalarıyla silahlanmış çetelerin kolluk güçleriyle şiddetli sokak çatışmalarına girmesiyle, aralarında polislerin de yeraldığı 27 kişi öldürüldü ve 1.000 dolayında insan yaralandı.
Muhalefete destek amacıyla propaganda yapan Batılı medya araçları bile, aşırı sağcı güçlerin şiddetli protestolardaki rolünü bütünüyle yok sayamadılar. Financial Times, “Kamuflaj elbiseleri, miğferler ve kurşun geçirmez yelekler giymiş kimi göstericiler tabancalarla karşılık verdiler.” diye yazdı. Gazetenin haberine göre, “En fazla askerileşmiş protesto gruplarından biri olan Sağ Sektör, yurttaşlara, silahlı olarak karargaha katılmaları çağrısında bulundu.”
Alman haber kanalı N24, “Sağ Sektör’lü radikaller protesto hareketini gaspettiler” dedi ve bu grubun “tüm ülkedeki aşırı sağcı örgütlerin destekleyicileri”nden oluştuğunu belirtti. N24, haberini şöyle sürdürdü: “Onlar, Kiev’de, yüzleri maskelerle ve miğferlerle örtülmüş şekilde, joplarla ve demir çubuklarla polise saldırdılar.”
ABD ve Alman hükümetleri, Yanukoviç ve hükümeti üzerindeki baskıyı arttırmak için bu paramiliter grupları destekliyorlar. Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi, bunu açıkça ifade etti: “Salı günü şiddete ilk başvuranın rejimin radikal karşıtları mı yoksa güvenlik güçleri mi olduğu artık önemli değil. Şimdi, tek bir şey yardımcı olabilir: Yanukoviç’in hızla istifası.”
Almanya Başbakanı Angela Merkel, 17 Şubat Pazartesi günü, Ukraynalı muhalefet önderleri Arseniy Yatsenyuk ile Vitali Kliçko’yu sıcak bir şekilde karşılamış ama onların yaptırımlar uygulama çağrısını reddetmişti. Merkel, Kiev’deki kanlı karışıklıkların ardından görüşünü değiştirdi ve Yanukoviç yönetimine karşı yaptırımlara destek vereceğini ifade etti. Fransa Devlet Başkanı François Hollande ile birlikte sahneye çıkan Merkel, Ukrayna kolluk güçlerini canavarlıkla suçladı.
Benzeri açıklamalar, Ukrayna hükümetine çevik kuvveti çekme çağrısında bulunan ABD yönetimi tarafından yapıldı. Başkan Obama, “Halkın ’artık yeter’ demesinin sonuçları olacak” tehditinde bulundu.
Gerçek şu ki, Berlin ve Washington, Ukrayna’da düzenin ve hukukun tehlikede olduğunu belirten resmi propagandalarında, paramiliter faşist çetelerin hizmetinden yararlanmaya hazırlanıyor. Gerçek amaç, Yanukoviç yönetiminin yerine Rusya’ya mesafeli duran, Avrupa Birliği’ne tabi ve Ukrayna işçi sınıfına acımasız kemer sıkma politikalarını dayatan bir yönetimi geçirmektir.
Bu, Kliçko’nun, Yatsenyuk’un ve partisi Svoboda Nazi işbirlikçisi Stepan Bandera’yı açıkça göklere çıkartan, Musevi karşıtı ve ırkçı Oleh Tyahnibok önderliğindeki muhalefetin de amacıdır.
Ukrayna üzerindeki çatışma, ABD’nin ve Avrupalı güçlerin Doğu Avrupa’nın tamamını kapsama ve Rusya’yı yalıtma çabalarının bir parçasıdır. Kapitalizmin yeniden inşasıyla başlamış olan bu süreç, eski Doğu Bloku ülkeleri ile Baltık devletlerinin NATO’ya ve Avrupa Birliği’ne alınmasıyla devam etti ve şimdi, eski Sovyetler Birliği’nin büyük kesimine yayılacak.
Ukrayna, enerji hatları ağıyla, stratejik olarak önemli askeri üsleriyle ve ağır sanayisiyle, Amerikan ve Avrupa emperyalizminin önemli bir hedefidir. Alman emperyalizmi, geçtiğimiz yüzyıl içinde iki kez, 1918’de ve 1941’de Ukrayna’yı istila etmiş; Hitler’in orduları, II. Dünya Savaşı’nda milyonlarca Ukraynalı’yı katletmişti.
Ukrayna, aynı zamanda, diğer eski Sovyet cumhuriyetlerinin AB’nin etki alanına çekilmesi için bir dayanak işlevi görmektedir. Gazeteci Judy Dempsey, Carnegie Europe için yazdığı bir makalede, Ukrayna’daki krizden, “AB için büyük bir fırsat” olarak söz ediyor: “Şimdi, AB’nin kendisini yalnızca Ukrayna’da değil ama Gürcistan ve Moldova’da da beğendirmeye başlamasının zamanı.”
Ukrayna’da bağımlı bir yönetimin kurulması ya da ülkenin emperyalist bölünmesi, nihayetinde, bizzat Rusya’ya yöneliktir. Çok sayıda düşünce kuruluşu, Rusya’da bir rejim değişikliği gerçekleştirmekte ve bu ülkeyi de parçalamakta yararlanılabilecek etnik ve siyasi gerilimler üzerinde çalışıyor.
Washington, Berlin ve Brüksel tarafından, sağcı ve faşist müttefiklerinin desteğiyle Ukrayna’da izlenen politikalar, işçi sınıfının toplumsal ve demokratik haklarına karşıdır. Bu politikalar, bir iç savaş riskini ve Rusya ile askeri çatışma tehlikesini arttırmaktadır.
Ukrayna işçi sınıfı, bu tehlikeleri, Yanukoviç’in kampını destekleyerek önleyemez. Onun, oligarkların muhalefeti destekleyenlerden farklı bir kesiminin çıkarlarını temsil eden yönetimi çürümüş ve iflas etmiştir. Onların hepsi, kamu mülkiyetinin yağmalanması ve işçi sınıfının yoksullaştırılıp bastırılması söz konusu olduğunda anlaşmaktadırlar.
İşçi sınıfı için tek çıkar yol, oligarşinin mülksüzleştirilmesi ve bankalarla büyük şirketlerin kamulaştırılması için kavga veren; emperyalizmi ve milliyetçiliği kararlılıkla reddeden; Ukraynalı işçilerin Rusyalı, Avrupalı ve dünyanın diğer bölgelerindeki işçilerle birliği uğruna mücadele eden bağımsız bir sosyalist partinin inşa edilmesidir.