Artvin halkı on yıllardır yağmalanmaya çalışılan Artvin’in Cerattepe bölgesinde hükümete yakın Cengiz Holding’in madencilik çalışmaları kapsamında doğanın talan edilmesine karşı direnişe geçmiş durumda. Yaşlı-genç, kadın-erkek, binlerce Artvinli şehrin çatısını oluşturan Kafkasör Yaylası Cerattepe bölgesine yönelik çalışmaları engellemek üzere günlerdir seferber oldu.
Bir süredir şirketin madencilik çalışmalarına başlamak amacıyla ağaç kesmesine karşı nöbet tutan bölge sakinleri, geçtiğimiz günlerde bölgeye bir çıkarma yapılacağı haberi üzerine harekete geçtiler. İnsanlar Cerattepe yoluna araçlarıyla barikat kurarken, daha yüksek noktalarda saldırıyı püskürtmek üzere kitleler halinde beklemeye geçildi.
Devletin sınıf karakterinin açık bir ifadesi olarak, şirket yetkilileri ve iş makineleri, çevre illerden seferber edilen yüzlerce çevik kuvvet polisi ve jandarma ile TOMA ve zırhlı araçlarla birlikte bölgeye doğru harekete geçerken, binlerce Artvinli geçiş yolunu tuttu. Hükümetin uzun süredir yaşama geçirmeye çalıştığı maden talanı doğrultusundaki kararlılığı, seferber edilen kolluk güçlerinin dizginsizce saldırısının yaralanmalara yol açacak olması nedeniyle hastanelere önden yapılan uyarıdan da açıkça görülüyordu.
Burada yaşanan bekleme sırasında telefonla Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’e ulaşan CHP Artvin milletvekili Uğur Bayraktutan, “30 dakikalık müddet aldık. Tüm yetkililere ulaşmaya çalışıyoruz. Tek umudumuz sizsiniz. Biraz sonra burası karmakarışık olacak. Çok zor durumdayız. Bu kelimelerle anlatılacak bir durum değil. Artvin’de devletle halk bir kere karşı karşıya geldi mi ipler kopar. Çok zor durumdayız.” ifadeleriyle, kendisinin ve partisinin konumunu özetliyordu. CHP’nin “tek umudu” AKP’li bir bakan olsa da, bölgedeki doğanın talan edilmesini bugüne kadar engelleyen asıl olarak Artvin’in emekçi halkıydı.
Bu kısa süreli beklemenin ardından halkı ezip geçme talimatıyla bölgeye gönderilen kolluk güçlerinin yoğun biber gazı saldırısı başladı. CHP’li vekil Bayraktutan, saldırıdan sonra da, “Bütün bakanları ikna ettik. İçişleri Bakanı Efkan Ala’yı ikna edemedik. ‘Vurun geçin’ demiş bakan. Herkes ikna oldu bir o ikna olmadı. Kendisine bir şey söylemiyorum buradan. Parlamentoya gidince kendisiyle görüşeceğim” diye sızlanıyordu.
Kolluk güçlerinin saldırısına rağmen halkın kararlı direnişi gece boyu sürerken sabah saatlerinde bölgeye çevre illerden çok sayıda polis ve asker takviyesi yapıldı. Artvinlilerin yola barikat olarak bıraktığı yüzlerce aracı çekmek üzere yeniden başlatılan biber gazı saldırısına taşlarla direniş gösterilirken, daha yüksek yerlerde barikatlar oluşturuldu. Polis, sabah saatlerindeki saldırısı sırasında iş makineleri önünde bekleyen Yeşil Artvin Derneği Başkanı Nur Neşe Karahan ile birlikte 3 kişiyi daha gözaltına aldı.
Ayrıca, şehir merkezinde yollar araçlarla trafiğe kapatıldı, esnaf dün olduğu gibi bugün de kepenk açmadı ve yüzlerce kişi valilik önünde bir araya geldi.
Artvin halkının doğayı, bölgedeki canlıları ve yaşamlarını kapitalist yağmacılığa karşı savunma direnişi, 1980’li yıllara kadar uzanıyor. 1980’lerin sonunda Kanadalı Cominco Madencilik’in başlattığı çalışmalar 1997 yılında durdurulurken, Inmet Mining adlı başka bir Kanadalı firma tarafından 2000’lerin başında yeniden başlatılan çalışmalar Yeşil Artvin Derneği ve Artvin Barosu tarafından açılan ruhsat iptali davasının ardından Rize İdare Mahkemesi’nin ruhsatı iptal etmesi ve Danıştay tarafından kararın onaylanmasıyla şirket 2009 yılında faaliyetine son vermek zorunda kaldı.
Hükümetin 2010 yılında yürürlüğe koyduğu yeni Maden Kanunu ile birlikte 2012’de yeniden açılan ihale, nihayetinde, bölgenin hükümete yakın Cengiz Holding tarafından yağmalanmasının önünü açıyordu. Şirketin, ahbap-çavuş kapitalizmine uygun olarak kolayca çevre etki değerlendirme (ÇED) uygunluk raporu almasına karşı iptal davası açılmış, 7 bilim insanının hazırladığı bilirkişi raporu doğrultusunda Rize İdare Mahkemesi ÇED olumlu raporunu iptal etmişti. Ardından şirketin yeniden sunduğu ÇED raporu ilgili bakanlık tarafından yeniden onaylandı. Kararın iptali için açılan son dava hala devam ederken, şirketin maden faaliyetleri için ağaç kıyımına girişmesi üzerine bölge halkı bir süre önce direniş nöbetine başladı.
Bilirkişi raporu, bölgenin madenciliğe açılması halinde hem şehir merkezinde hem de çevrede yaşamın yok olacağını açıkça ortaya koymuş durumda.
Dünyadaki 100 doğal ormandan birine, 1 milyon 700 bin ağaca, zengin bir bitki örtüsüne ve hayvan çeşitliliğine sahip olan bölgenin madencilik faaliyetiyle talan edilmesine karşı yaşamlarına, doğaya ve canlılara sahip çıkan Artvin halkının direnişine yönelik hükümetin vahşi saldırısı Gezi Parkı direnişi günlerini hatırlatırken, aynı zamanda altı ayı aşkın süredir Kürt halkına uygulanan zulmün ülkenin diğer taraflarına yayılacağı tespitini de doğrulamaktadır.
Artvin’in doğasına ve insanına saldıran güç ile milyonlarca işçinin kıdem tazminatına göz diken, Suriye’de sonuçları kestirilemeyecek bir savaşı kışkırtan ve Kürt illerinde yüzlerce sivilin yaşamına mal olan bir baskı uygulayan gücün beslendiği kaynak aynıdır: kapitalizm ve egemen sınıfın çıkarları.
Mahkemelerin sonuç kararı ne olursa olsun, diğer onlarca yerin yağmalanmasında kılıfına uydurulan ya da görmezden gelinen burjuva hukuku odaklı bir direnişin başarıya ulaşması mümkün değildir. Artvin halkı da bu yüzden umutlarını sözde “adalet”e bağlamamış; şirketin fiili ve gayrimeşru talan girişimine seyirci kalmayarak izlenmesi gereken yolu göstermiştir.
Bugün, Artvinli emekçilerin ve gençlerin direnişine her yerde destek eylemleriyle omuz vermek için seferber olmak gerekiyor. Bununla birlikte, hem Cerattepe’yi yağmalama girişiminin hem de diğer onlarca girişimin gösterdiği üzere, bu mücadelenin Artvin yerelinde ve salt AKP karşıtı bir perspektifle kalıcı bir zafere ulaşması mümkün değil.
1980’lere kadar uzanan bölgenin talan edilme çabası, ardı ardına gelen hükümetlerin kapitalist şirketlerin birer aracı olduğunu ve Cerattepe’nin ve tüm insanlığa ait diğer doğal zenginliklerin savunusunun kapitalizme karşı sosyalist bir sınıf mücadelesini gerektirdiğini açıkça göstermektedir. Bütün insanlara ve diğer canlılara ait olan doğayı şirketlerin çıkarlarına tabi kılan bir sistemde, doğanın talan edilmesi kalıcı olarak durdurulamaz.
İnsanların yaşam alanlarının, doğanın ve canlı yaşamının talan edilmesini durdurmak ve kapitalist sistemin bugüne kadar yarattığı çevre tahribatını telafi etmek, kapitalist kara değil ama tüm insanlığın ihtiyaçlarına dayanan sosyalizmle mümkün olacaktır.