Alman hükümeti Suriye’ye karşı savaş hazırlıklarını destekliyor

Göreve yeni başlayan Alman bakanlar kurulu, hafta sonu, başkent Berlin’in 70 kilometre uzağındaki Meseberg şatosunda toplandı. Alman hükümetinin konuk evinde iki günlük dinlenme bir gelenek haline gelmiş durumda. O, Başbakan Angela Merkel (Hristiyan Demokratik Birlik-CDU) ve yardımcısı Olaf Schulz (Sosyal Demokrat Parti-SPD) tarafından toplantıdan sonra belirtildiği gibi, resmi olarak, yeni bakanlar kurulu üyelerinin “birbirlerini tanıması”na ve “ekip oluşturma”ya hizmet ediyor. Gerçekte, söz konusu olan, Hristiyan Demokratlar ile Sosyal Demokratların koalisyon anlaşmasında ortaya koyduğu militarist ve işçi sınıfı düşmanı çizgiyi somutlaştırmak ve yoğunlaştırmaktır.

Bu, ilk günün konukları ve konuları tarafından gösterildi. Alman Sendikalar Konfederasyonu’nun (DGB) patronu Reiner Hoffmann, işverenler birliğinin başkanı Ingo Kramer, NATO’nun Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ve AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Junker davetli konuklardı.

Hoffman ve Kramer ile yapılan toplantı, sendikalar, işveren birlikleri ve hükümet arasında varolan ve Almanya’yı, geçtiğimiz 20 yıl içinde, Avrupa’nın büyük bir düşük ücret sektörüne, artan yoksulluğa ve kamu sektöründe kabul edilemez koşullara sahip en eşitsiz ülkelerinden biri yapmış olan sıkı işbirliğini derinleştirmeyi amaçlıyordu.

Bu şirket yanlısı ittifak, şimdi, metal ve elektronik sektörlerinde başlayıp kamu hizmetlerinde devam eden öfkeli grevler ve komşu Fransa’da hükümet ile işçi sınıfı arasındaki bir hesaplaşma bağlamında, militarizme ve sosyal yardım kesintilerine yönelik direnişi felç edip ezmek için yenileniyor. DGB ile işveren birlikleri, halkın genel seçimlerde oy vermeyecek kadar nefret ettiği büyük koalisyonun yeni bir sürümünü en başından beri desteklediler.

Hoffman ile Kremer’in hükümet ile Meseberg’de tam olarak neyi tartıştığı ve anlaştığı açıklanmadı. Ancak DGB’nin başkanı, basının önünde, hükümeti, 1945’ten bu yana en sağcı gerici programını olabildiğince hızlı bir şekilde uygulamaya çağırdı. Hoffman, şatoya varışında, “Şimdi uyum içinde olmalı ve çalışmaya başlamalısınız” dedi.

Kramer, hükümetin kemer sıkma önlemlerini sürdürmesini istedi. O, uygun ekonomik durum uzun sürmeyecek dedi ve ekledi: “Faiz oranlarında değişim ufukta, giderek artan sayıda ülkedeki korumacılık ihracatımızı tehdit ediyor, ABD ile diğer ülkelerdeki vergi indirimleri yatırımlarımızın yönünü değiştirecek.” O, şirketlerin çok daha fazla esnekliğe gereksinim duyduklarını vurguladı.

İkinci konu birincisi ile yakından bağlantılıydı. Hükümet toplantısı, nükleer silahlı Rusya’ya ve Çin’e yönelik, Küba Füze Krizi’nden bu yana en yoğun savaş hazırlıklarının ortasında gerçekleşti. Geçtiğimiz haftalarda, ABD ile müttefikleri, Rusya’ya karşı kampanyayı hızlandırmak ve Suriye’ye yönelik, kolayca dünyanın en büyük nükleer güçleri arasında bir askeri çatışmaya yol açabilecek bir saldırıya hazırlanmak için, eski ikili ajan Sergei Skripal’a yönelik saldırıdan ve Suriye’nin Duma kentinde düzenlendiği iddia edilen zehirli gaz saldırısından yararlanıyorlar. ABD Başkanı Donald Trump, Hitler ile Göbels’den bu yana duyulmamış bir dille Rusya’yı tehdit ediyor.

Bu savaş hazırlıkları, Ortadoğu’daki Batılı emperyalist çıkarları, Irak’taki, Libya’daki ve Suriye’deki savaşların bir bozguna yol açmasının ardından askeri bir tırmandırma yoluyla korumaya hizmet etmektedir. Onlar, aynı zamanda, ABD’deki ve Avrupa’daki artan toplumsal çatışmaları dışarıya akıtmayı amaçlıyorlar. Bir hükümetin içerideki bir toplumsal ayaklanma tehlikesini önlemek için dışarıda savaş başlatması ilk kez olmayacak.

NATO’nun Genel Sekreteri Stoltenberg’in Meseburg’u ziyareti, hiç kuşkusuz, Suriye’ye ve Rusya’ya karşı savaş hazırlıklarını koordine etmeye yarıyordu. Ancak bu konuda, halka hiçbir açıklama yapılmadı. Bununla birlikte, Başbakan Angela Merkel ile Dışişleri Bakanı Heiko Maas (SPD), önceki günlerde, ABD, Fransa ve Britanya tarafından girişilecek bir askeri eyleme koşulsuz destek vereceklerini açıklamışlardı.

Bütün veriler olayın kasıtlı bir provokasyon olduğuna işaret etmesine ve Suriye hükümetinin ya da Rusya’nın sorumlu olduğuna ilişkin hiçbir kanıt olmamasına rağmen (saldırının gerçekleşip gerçekleşmediğinden söz etmiyoruz bile), Maas, Salı günü, “Bu tür bir gaz saldırılarının, bu iğrenç suçlardan hiç kimse sorumlu tutulmadan, hem de tekrar tekrar gerçekleşmiş olması, savunulamaz bir durumdur.” dedi. Almanya Dışişleri Bakanı, şimdi, görevin Moskova üzerindeki baskıyı sürdürmek olduğunu belirtti. Rusya yapıcı şekilde davranmıyordu ve bu “böyle devam edemez”di.

Merkel’in hükümet sözcüsü Steffen Seibert, Pazartesi günü, iddia edilen kimyasal gaz kullanımını “mide bulandırıcı”, “insanlık dışı” ve “uluslararası insani hukukun temel kuralları”nın çiğnenmesi olarak betimledi ve “Bu cezasız kalmamalı” dedi. Çarşamba günü, bizzat Başbakan, “Suriye rejimine işaret eden ciddi belirtiler var. Sonraki değerlendirmeler bu temelde yapılacak” dedi. Merkel, Salı günü, Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroshenko ile görüşmesinin ardından, “Çok, çok açık bir dile ihtiyacımız var” demişti.

Dışişleri Bakanlığı’nda Ortadoğu’dan sorumlu Devlet Bakanı Niels Annen (SPD), savaş yanlısı ajitasyon yapmak için zehirli gaz bombalarına ait olduğu iddia edilen görüntüleri yayınlamış olan Bild gazetesine, Duma’dan gelmiş görüntülerin “her zamanki gibi davranmaya” izin vermediğini söyledi ve “Bu suçtan sorumlu olanlardan hesap sorulması gerekiyor” dedi.

Savaş kışkırtıcıları korosuna Yeşiller de katılmış durumda. Yeşiller’in gölge dışişleri bakanı Franziska Brantner, büyük koalisyona, “Esad rejiminin zehirli gaz ve diğer silahlarla tehdit ettiği sivil halka yardımcı olmak için sonunda aktif bir Suriye politikası izleme” çağrısı yaptı. “Hükümetin daha fazla hoş görmemesi gereken” saldırılardan çocuklar da etkileniyordu.

Savaş propagandasına Alman medyası da katılıyor. Örneğin, Stefan Kuzmany, SpiegelOnline’daki bir makalede, açıkça, “Duma saldırısına ilişkin herhangi bir bağımsız, yani genel kabul gören bir soruşturma yok” ve Trump, ürkütücü bir sorumsuzlukla, “büyük güçler arasında bir savaş” kışkırtıyor itirafında bulundu. Bununla birlikte o, bir askeri saldırıyı savunuyor: “Durum böyleyken, böylesi bir saldırının, en azından sembolik bir eylem olarak, artık gerekli ve doğru olduğu sonucuna varılabilir.”

Dört yıl önce, Birinci Dünya Savaşı’nın patlamasının 100. yıldönümünde, çok sayıda medya kaynağı ve politikacı, Christopher Clark’ın Uyurgezerler adlı kitabında yeniden ele aldığı, Almanya’nın Birinci Dünya Savaşı’na hiçbir suçu olmadan sürüklendiği tezini destekliyorlardı. Onlar, bugün, gözleri açık bir şekilde, bilerek, insanlığın varlığını tehdit eden bir felakete doğru uygun adım yürüyorlar.

12 Nisan 2018

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir