Alman emperyalizminin dönüşü

Almanya, kaynakları garantiye almayı amaçlayan yeni savaşlar için yoğun hazırlıklar içinde. Almanya’da yayımlanan iş dünyasının gazetesi Handelsblatt’ın “Kaynaklara Sefer: Almanya’nın Yeni Rotası” başlıklı bir başyazısının apaçık mesajı buydu.

Makale, Alman burjuvazisinin gerçek yüzünü göstermektedir. Almanya, insanlığı iki defa dünya savaşına sürüklemede merkezi rol oynadığı 20. yüzyılın ilk yarısında olduğu gibi, bir kez daha kendi çıkarlarını savaş yoluyla dayatmaya yöneliyor. Handelsblatt, “Hammadde kaynaklarını güvence altına almaya yönelik önceki siyasi önlemler sınırlarına dayanıyor” diye belirtiyor. Hammaddelere bağımlılığın, Alman ekonomisinin zayıf noktası olduğunu açıklayan gazete şöyle yazıyor: “Sanayi, Almanya’daki yüksek teknolojili sanayinin temel tedarik mallarından kopartılabileceği korkusu içinde.”

Geçmişte Hitler’i finanse etmiş olan aynı iş çevreleri, bir kez daha savaş tamtamları çalıyor. Makale, 2011’de kurulmuş olan Resource Alliance’ın [Kaynak İttifakı] yöneticisi Dierk Paskert ile yapılmış bir röportajdan alıntı yapıyor. İttifak, kendisi ya da önceli Nazilerin savaş planlarını doğrudan ya da dolaylı olarak desteklemiş olan Volkswagen, ThyssenKrupp, Bayer ve BASF adlı şirketleri kapsıyor. Bu şirketler, şimdi, Berlin’in yerkürenin her yerinde kritik hammaddelere -gerekirse savaş yoluyla- ulaşmayı nasıl güvence altına alacağını planlamak için Alman hükümetiyle çalışıyor.

Almanya’nın ihracata bağımlı ekonomisinin hammaddelere ve pazarlara olan açlığı son derece büyük. Handelsblatt’a göre, Almanya’nın hammadde ithalatı son on yıl içinde neredeyse üç kat arttı. “Kaynaklara sahip olma mücadelesi yalnızca petrol ve gaz ile değil ama aynı zamanda mineraller ile de ilgili.” Handelsblatt, lityum, kobalt, krom, indium ve başka az bulunur pahalı elementlerin ayrıntılı bir dökümünü yapıyor ve büyük güçler arasında bu kaynaklar üzerindeki artan çatışmadan söz ediyor.

Paskert, Alman burjuvazisinin rakiplerine karşı bu kaynakları güvence altına almak için askeri güç kullanmaya istekli olduğunu açıklıyor. O, Handelsblatt’ın, hammaddeler üzerinde bir savaşın yeniden söz konusu olup olmayacağı sorusuna şu yanıtı veriyor: “Tarih, çok sayıda çatışmanın altında kaynaklar uğruna mücadelenin yattığını gösteriyor. Hammadde ihtiyacını karşılamak, bir ülkenin itibarının ve servetinin temelidir ve bu yüzden jeopolitik öneme sahiptir. ABD ordusunun Basra Körfezi’ndeki varlığı ya da Çin deniz kuvvetlerinin kapsamlı büyümesi de bu tür çıkarların korunmasını amaçlıyor.” Handelsblatt, okurlarını, bu düşüncenin siyasi çevrelerde destek bulduğuna ve bu yüzden, “hammaddelerin kontrolünün” federal hükümet için “stratejik dış politika konusu” olduğuna ikna etmektedir. O, “varolan kaynak ittifakının” yetersiz olduğuna ve “güvenliğe ilişkin ve askeri ek önlemlerin gerektiği” bir durumu hazırlıyor.

Saldırgan Alman emperyalizminin dönüşü, emperyalistler arası çatışmada, bir üçüncü dünya savaşı tehlikesini arttıran yeni bir aşamayı başlatmaktadır.

Alman burjuvazisinin pasifist bir duruş sergilediği ve savaşlar ya da dünya emperyalizminin bel bağladığı diğer askeri operasyonlar için Washington’a yaslandığı II. Dünya Savaşı sonrası dönemin tarihsel bir ara olduğu giderek daha fazla ortaya çıkmaktadır.

Dünya ekonomik krizinin patlamasının ardından Avrupa Birliği tarafından izlenen kemer sıkma politikaları, son on yıllar içinde Alman ticaretinin ve üretiminin büyümesine zemin oluşturan Avrupa pazarının altını oymuştur. Sonuç, uzun süredir saklı kalmış görünen hayaletin, bütün emperyalist güçler savaşa hazırlanırken, geri dönmesidir.

19. yüzyılda, Almanya, dünyanın paylaşımı uğruna kapışmada yerini almak üzere, sahneye geç çıkmıştı. O, bunun üzerine, çıkarlarını rakiplerine dayatmak için son derece saldırgan bir tavır sergiledi ve dünyayı iki kez savaşa sürükledi. Alman emperyalizmi, dünya kapitalizminin mali ve ekonomik krizinin yoğunlaşmasıyla birlikte, kendisini bir kez daha mücadele alanına çıkmaya zorunlu hissetmektedir.

Sovyetler Birliği’nin çökmesinin ardından, Amerikan egemen sınıfı, tüm dünyada, kimsenin karşı çıkmayacağı operasyonlar için bir fırsat görmüştü. O, on yıldan fazla süredir Ortadoğu’da “önleyici savaşlar” sürdürmektedir. O şimdi, aynı zamanda Asya’ya yöneliyor ve kendi stratejik ve ekonomik çıkarlarını savunmak için küresel bir insansız hava aracı savaşı örgütlüyor. ABD Başkanı Barack Obama, ABD yurttaşlarını bile insansız hava araçlarıyla öldürmek için yetki talebinde bulunmaktadır.

Fransız emperyalizmi, Afrika’daki ve Ortadoğu’daki çıkarlarını savunmak için, giderek daha fazla askeri araçlara başvuruyor. Fransa, Libya’daki savaşı başlatmada ve eski sömürgeleri Fildişi Sahili ile Suriye’de önemli rol oynadıktan sonra, şimdi dördüncü bir ülkeyi, Mali’yi istila ediyor.

Almanya’nın II. Dünya Savaşı’ndaki stratejik müttefiki Japon burjuvazisi, aynı Alman burjuvazisi gibi, krize, içeride işçi sınıfına yönelik saldırılarla ve dışarıda artan militarizmle yanıt veriyor. Bu militarizm, 1930’larda olduğu gibi, özellikle Çin’i hedeflemektedir ve şu sıralar, Doğu Çin Denizi’ndeki Senkaku/Diaoyu adaları üzerinde bir çatışmada alevleniyor.

Alman burjuvazisi, bu koşullar altında, yeniden silahlanmaktadır. Handelsblatt, Alman ordusunun “tüm dünyada kullanılmak amacıyla” yeniden inşa edileceğini açık açık söylüyor.

Alman halkının büyük çoğunluğu, militarizme şiddetle karşıdır. Handelsblatt’ın Alman burjuvazisinin amaçlarını böylesine açık şekilde ifade edebilmesi, öncelikle, büyük ölçüde Yeşiller Partisi’nin, Sosyal Demokrat Parti’nin ve Sol Parti’nin yıkıcı bir suçudur. Kosova ile Afganistan’daki savaşların demokratik kaygılara dayandığını iddia eden bu partiler, Alman dış politikasını ve askeri faaliyetlerini sürekli olarak haklı göstermişlerdir.

Giderek daha açık bir şekilde Alman büyük iş çevrelerinin ve Alman militarizminin çıkarlarıyla işbirliğine giren bu tür güçler, geçtiğimiz 15 yıl içinde keskin bir biçimde sağa kaymıştır. Onların Handelsblatt’ın makalesi karşısındaki sessizlikleri çok şey anlatmaktadır. Onlar, savaş hazırlıklarına katılmaktadırlar.

Kapitalizm, egemen sınıfların yıkıcı güçlerinin geçtiğimiz yüzyılın iki dünya savaşındakinden çok daha büyük olduğu koşullar altında, insanlığı bir kez daha felakete sürüklüyor. Yeni bir dünya savaşı bir bütün olarak insan soyunun geleceği üzerinde soru işareti yaratsa da, egemen sınıflar ve onların iflas etmiş olan toplumsal ve ekonomik sistemi insanlığı oraya sürüklemektedir. İşçi sınıfı, emperyalist barbarlık ve ulusal çatışma politikalarına karşı -Almanya’da, Avrupa’da ve tüm dünyada- uluslararası dayanışma ve sosyalist devrim programını yükseltmelidir.

21 Şubat 2013

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir