AKP hükümeti Suriye topraklarını işgale hazırlanıyor

7 Haziran seçimleri sonrasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan başkanlığında birbiri ardına toplanan altı güvenlik zirvesi sonucunda, iktidar, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) Suriye topraklarının bir bölümünü işgal etme talimatı verdi. Genelkurmay, yaklaşık 100 kilometrelik bir sınır hattında, derinliği 40 kilometreye kadar uzanabilecek bir “güvenli bölge” oluşturmayı planlıyor ve bu hazırlıkları sürdürülen hava destekli harekata, en azından başlangıçta, 20 bin kadar askerin katılmasını öngörüyor.

Ankara’nın Suriye topraklarında bir “tampon bölge” ilan etme hesabı aslında yeni değil. Bu, Suriye’deki iç savaşın yüz binlerce mülteciyi Türkiye’ye sığınmak zorunda bırakmasından bu yana dile getiriliyor.

TSK, iktidardan aldığı talimat gereği Suriye sınırındaki yığınağını güçlendirirken, Dışişleri diplomatları, Suriye’nin Türkiye sınırındaki iki Kürt kantonu Kobani ile Afrin arasında bulunan Cerablus bölgesinde gerçekleştirilecek olan işgale uluslararası destek sağlamak için harekete geçti.

İktidarın Suriye’deki işgal hesaplarına uluslararası alanda ve iç kamuoyunda destek bulma çabası, şimdi, “yeni göç dalgası” tehlikesi ve PYD-YPG’nin sözde “etnik temizlik” yaptığı iddiaları eşliğinde sürdürülüyor. Bununla birlikte, Ankara’nın bu iddiaları başta ABD ve Rusya olmak üzere, uluslararası düzeyde hiçbir destek bulmadı. Suriye’de yaşanan kitlesel nüfus hareketinin savaş koşullarından kaynaklandığını belirten Washington, son yaptığı açıklamada, “Koalisyon açısından bir tampon bölge oluşturulmasına gerek yok” dedi. AKP iktidarının “tampon bölge” önerisine Rusya ve İran da karşı çıkıyor.

Bununla birlikte Erdoğan’ın ve iktidarın, böylesi bir operasyonu, başta ABD olmak üzere NATO’daki müttefiklerinin desteği ve Rusya’nın onayı olmaksızın gerçekleştirmesi olasılığı dışlanmamalı. İktidarın sözcülerinden Yeni Şafak, geçtiğimiz günlerde, TSK’nin görece kısa süreliğine kalacağı ve işgal edeceği toprakların denetimini eğittiği ÖSO güçlerine bırakacağı bir tek yanlı tampon bölge olasılığını ifade etti.

Bu yönteme, yakın geçmişte, İsrail Lübnan’da başvurmuştu. Siyonist devlet, Filistinlilere yönelik Sabra ve Şatilla katliamlarını gerçekleştirdiği Lübnan işgaline 1985’te son verirken, Güney Lübnan Ordusu (SLA) adındaki vekil gücü aracılığıyla bir “tampon bölge” oluşturmuştu. Ancak İsrail’in bu girişimi tutmadı ve o, tüm dünyanın tepkisini çeken ve kalıcı olamayan bu girişimin ardından, Temmuz 2006’da, Lübnan sınırının 20 km içinde, bu kez doğrudan kendi askerleriyle bir kez daha “tampon bölge” ilan etti. İsrail, son “tampon bölge” dayatmasını,  Suriye’deki bir askeri tesisi bombalamasının ardından, Şubat 2013’te Suriye toprakları içinde gerçekleştirmek istemiş ama başaramamıştı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta sonu yaptığı, “Suriye’nin kuzeyinde, güneyimizde bir devlet kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Bedeli ne olursa olsun bu konudaki mücadelemizi sürdüreceğiz” açıklaması, iktidarın, İsrail’in Lübnan’daki yolunu izlediğini gösteriyor.

Cumhurbaşkanının ve iktidarın, Suriye topraklarının bir bölümünü işgal etme girişimini meşrulaştırmak için kullanmaya başladığı “IŞİD’e karşı mücadele” gerekçesinin gerçekleri yansıtmadığı zaten biliniyor. AKP iktidarının bu örgütü oluşturan İslamcı unsurları beslemeye devam ettiği ve bu yüzden, bölgeye yönelik politikalarında değişiklik yapan bütün Batılı müttefiklerinden uzaklaştığı da hiç kimse için sır değil. AKP iktidarının Suriye’deki emperyalist vekil savaşında bugüne kadar izlediği çizgiye bakarak, bu “tampon bölge” planının IŞİD ile tek ilişkisinin, Türkiye’den ona giden lojistik desteği sürdürme niyeti olduğunu söyleyebiliriz. Zira Ankara, resmi olarak “IŞİD karşıtı koalisyon”un üyesi olmasına karşın, İncirlik üssünün bu örgüte karşı kullanılmasına izin vermiyor ve IŞİD’i desteklemeye devam ediyor.

AKP iktidarının, Suriye’deki Kürt kantonlarının özerk yapısını ancak Tel Abyad’ın PYD-YPG güçlerinin eline geçmesinden sonra “öncelikli tehdit” olduğunu fark etmesinin nedeni, Tel Abyad’ın IŞİD’ten alınmasının, örgütün Türkiye’den gelen ana ikmal yolunu kesmiş ve Cizire ile Kobani kantonlarını birleştirmiş olmasıdır.

Ankara’nın, “PYD-YPG etnik temizlik yapıyor” iddiası ise baştan sona asılsızdır. İktidarın IŞİD ile kopmuş olan sınır bağlantısını yeniden kurma çabasına meşruiyet kazandırmaya yönelik bu iddia, uluslararası alanda ciddiye alınmazken, Türkiye içinde, yalnızca Kürt düşmanlığı üzerine kurulu şoven Türk milliyetçiler arasında prim yaptı. Bunların başında da, MHP geliyor.

MHP Genel Başkan Yardımcısı Edip Semih Yalçın, geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada, “tampon bölge”nin, “MHP’nin daha önce önerdiği gibi” Suriye sınırı ile sınırlı kalmayıp, Irak’a da yayılması gerektiğini belirtti. Yalçın, “iki ayrı ama birbiriyle irtibatlı tampon bölge oluşturması”nı önerdi. O, “Birinci tampon bölge, Irak’ta Kandil’in güneyinden Silopi’ye kadar uzanan havaliyi içine alan yay üzerinde oluşturulabilir. İkinci tampon bölge ise yine Silopi’den Hatay’a kadar uzanan bir hilal çizilerek kurulabilir.” dedi. Bu açıklamayı, Bahçeli’nin, “Türkiye hiç kimseyi beklemeden ve hiçbir devletten izin almadan müdahale etmelidir” sözleri izledi.

7 Haziran seçimlerinde TBMM’deki çoğunluğunu kaybetmiş “geçici” AKP hükümetine verilen bu açık destek, MHP ile Erdoğan-AKP arasında fiili bir savaş koalisyonunun varlığına işaret ediyor. Suriye’ye müdahale konusunda, şoven milliyetçilik ve yayılmacılık üzerine kurulu bu fiili koalisyon, MHP dün yapılan TBMM Başkanlığı seçimlerinin son turunda geçersiz oy kullanarak AKP’nin adayının seçilmesini sağlamış olmasına rağmen, bir AKP-MHP hükümetinin kurulacağının kesin olduğu anlamına gelmiyor.

AKP ile MHP’yi yakınlaştıran, daha doğrusu, Erdoğan önderliğini MHP’nin geleneksel konumuna yakınlaştıran temel etmen, “çözüm süreci” denilen şeyin birkaç aydır rafa kaldırılmış olması ve iktidar sözcülerinin HDP’yi bütün seçim kampanyası boyunca düşman ilan etmesiydi. Bunda da, seçim stratejisinin yanında, AKP iktidarı IŞİD’e verdiği destekten dolayı emperyalist müttefiklerinden uzaklaşırken, PKK’nin (PYD-YPG ile birlikte) ABD önderliğindeki emperyalist koalisyonun bir parçası olarak IŞİD’e karşı savaşta “güvenilir ortak” haline gelmesi ve bölgede Türkiye’ye rakip olabilecek bir güç olarak ortaya çıkması önemli bir rol oynamıştı.

Dış politikada bütünüyle iflas etmiş ve ekonomiyi çökme noktasına getirmiş olan AKP’li yöneticiler, derin ekonomik krizden ve baskılardan bunalmış emekçi kitlelerin dikkatini can alıcı sınıfsal sorunlardan uzaklaştırmak, içerideki toplumsal gerginlikleri dışarıya yönlendirmek ve müflis iktidarlarını sürdürmek için her şeyi yapmaya hazırlar. Buna, MHP’nin kimilerine “hayal” gibi görünen Kandil’den Hatay’a kadar uzanan “tampon bölge” projesi de dahildir.

Şimdiki “yetkisiz” AKP iktidarının ya da bir AKP – MHP koalisyonunun orduyu Suriye’ye gönderme girişimi, TSK’nin Suriye’deki varlığını kalıcılaştırmakla kalmayacak, Suriye’de yaşanan mezhepsel ve etnik boğazlaşmanın derinleşmesine yol açmakla birlikte, çok daha yıkıcı bir şekilde Türkiye’ye yayılması tehlikesi oluşturacaktır.

İşçi sınıfı sosyalistleri işgal hazırlıklarına kararlılıkla karşı çıkmalı, emperyalist devletlerin ve onların Türkiye gibi bölgesel müttefiklerinin yarattığı kan gölüne, savaşa ve onu doğuran kapitalizme karşı kitlesel bir işçi sınıfı hareketi örgütleme mücadelesiyle yanıt vermeliler.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir