Büyüyen yoksulluğa yönelik halk öfkesiyle birlikte, Ankara’nın Suriye’nin Kürt kenti Afrin’e yönelik istilasındaki ölü sayısı artarken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığındaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti polis devleti baskısını daha da tırmandırıyor.
Geçtiğimiz Cuma günü, polis, bir kitle hareketiyle yenilgiye uğratılan ve darbecilerin 240’tan fazla insanı öldürdüğü 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ile bağlantılı oldukları iddiasıyla 16 deniz subayını, 66 öğretmeni ve 72 sendikacıyı daha gözaltına aldı.
Gözaltılar, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nden bir savcının, “zincirleme şekilde terör örgütü propagandası yapmak” suçlamasıyla Hayatın Sesi kanalının yöneticileri ve çalışanları için 13 yıl hapis cezası talep etmesinden bir gün sonra gerçekleşti. Suçlamaya göre, sanıklar, 2016’da Ankara’da ve İstanbul’da gerçekleştirilen bombalı saldırıların görüntülerini yayınladıkları için IŞİD’in, TAK’ın ve PKK’nin propagandasını yapmışlar.
28 Şubat’ta, İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, ünlü gazeteci Ahmet Altan’a, yıllar önce bir haber sitesi için yazdığı bir yazıdan dolayı, “terör örgütü propagandası yapmak” ve “cumhurbaşkanına hakaret etmek” gerekçesiyle 5 yıl 11 ay daha hapis cezası verdi.
Mahkeme, Altan’ı, Ankara’nın PKK’ye karşı iki yıl önceki “Hendek Operasyonları”na ilişkin tanımlaması nedeniyle cezalandırdı. 14.048 özel harekat askerinin ve polisinin, Sur, Silopi, Cizre ve Nusaybin’i büyük ölçüde yıkıma uğrattığı operasyonlar sırasında, en az 1.300 Kürt öldürülmüş ve 90.000 kişi (nüfusun yüzde 22’si) yerinden yurdundan edilmişti.
Duruşmaya hapishaneden video konferans yoluyla katılan Altan, Türk askerleriyle savaşmak için hendek kazan “çocuklar” hakkında yazdığında, PKK’yi masum olarak gösterdiği suçlamasına sert bir yanıt verdi.
Altan, “Sur Mahallesi’nde (Diyarbakır) 13-14 yaşındaki askerle çatışan Kürt çocuklarına ‘çocuk’ dediğim için yargılıyorsunuz. Çocuklara çocuk diyemezmişim. ‘Biz onlara çocuk demiyoruz, sen de demeyeceksin.’ diyorsunuz. Sizin ne dediğiniz beni ilgilendirmiyor, ne diyeceğimi size soracak değilim.” dedi.
Mahkemenin kararı, aralarında Kazuo Ishiguro ile J.M. Coetzee’nin olduğu Nobel ödülü sahibi 38 kişi tarafından imzalanan ve Britanya’daki Guardian gazetesinde yayınlanan bir açık mektupla kınandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seslenen açık mektup, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komisyonu üyesinin 15 Şubat 2017’de yaptığı şu uyarıyı tekrarlıyordu: “Türkiye’deki demokratik tartışma alanı, gazetecileri, milletvekillerini, akademisyenleri ve sıradan yurttaşları kapsayan toplumun geniş bir tabakasına yönelik artan yargılama tacizinin ve çoğulculuğu azaltan ve oto sansüre yol açan hükümet eylemlerinin ardından korku verecek şekilde daralmış durumda.”
Ahmet Altan, aynı gün New York Times’ta yayınlanan bir makalede, “Bizler, yaşamlarımızın geri kalanını, üç metre uzunluğunda ve üç metre genişliğinde bir hücrede tek başımıza geçireceğiz. Bize hiçbir zaman af çıkarılmayacak ve bir hapishane hücresinde öleceğiz.” diye yazdı.
Ahmet Altan’a, kendisini “Marksist-liberal” olarak tanımlayan iktisat profesörü ve eski gazete editörü kardeşi Mehmet Altan’a ve diğer dört gazeteciye, 16 Şubat’ta, ABD’de bulunan Fethullah Gülen’in önderlik ettiği hareketle bağlantılı ve Temmuz 2016’daki başarısız darbe girişiminin arkasında oldukları suçlamalarıyla ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası verilmişti.
Ceza kararı, başka bir mahkemenin Berlin ile Ankara arasındaki pazarlık sonucunda Deniz Yücel’i serbest bırakma kararı ile aynı gün geldi. Türk kökenli Alman gazeteci, bir iddianame olmaksızın bir yılı aşkın süredir tutuklu yargılanıyordu.
Stockholm Özgürlük Merkezi’ne göre, Türkiye’de, hükümetin 2016 darbe girişiminin ardından ilan ettiği olağanüstü hal altında yüzlerce dergiyi, gazeteyi ve radyo kanalını kapattığı bir medya temizliğinin ardından 2.500’den fazla gazeteci işini kaybederken, 200’den fazla gazeteci hapse atıldı.
Sürmekte olan olağanüstü hal altında, hükümetin kararnemeleriyle, 110.000’den fazla kamu çalışanı görevden alındı ve yüzlerce yayın organı, dernek, sendika, vakıf, özel hastane ve eğitim kurumu kapatıldı. Aynı zamanda, AKP iktidarından farklı ya da ona karşıt düşüncelere sahip olan en az 50.000 insan, şu ya da bu “terör örgütü”nün üyesi olma veya propagandasını yapma biçimindeki basmakalıp suçlamalarla tutuklandı ve hala hapiste.
Tutuklananlar arasında milletvekilleri de var. Ana muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) milletvekili Enis Berberoğlu, Türk istihbaratının Suriye’deki “asi” gruplarına silah tedarik ettiğini gösteren bir videoyu Cumhuriyet gazetesine vermekten 25 yıl hapse mahkum edilmişti.
Ancak başlıca hedef, Halkların Demokratik Partisi (HDP). Perşembe günü, bir mahkeme, HDP milletvekili Dilek Öcalan’ı, bir cenazede yaptığı konuşmadan dolayı iki yıl altı ay hapse mahkum etti. Çarşamba günü, Gaziantep bölge mahkemesi, HDP milletvekili Selma Irmak’ı “terör örgütü üyesi olmak” ve “terör propagandası yapmak” gerekçesiyle 10 yıl hapse mahkum eden bir alt mahkemenin kararını onayladı.
Bu arada, Salı günü, HDP milletvekilleri Ahmet Yıldırım ile İbrahim Ayhan’ın, kendilerine yönelik ceza yargılamalarındaki kararların onaylanmasının ardından milletvekillikleri düşürüldü. Yıldırım, “cumhurbaşkanına hakaret”ten bir yıl iki ay hapse mahkum edilirken, Ayhan, sosyal medya hesaplarında “terör propagandası yapmak”tan bir yıl üç ay hapis cezasına çarptırıldı.
Şimdiye kadar, 9 HDP’li vekilin milletvekilliği düşürüldü. 9 milletvekili hapiste olan HDP, 1 Kasım 2015 seçimlerinde kazandığı 59 koltuktan, 50 koltuğa düşmüş durumda. Binlerce Kürt politikacı daha hapiste.
Afrin istilasına karşı çıkan ve “yetkililere hakaret etmek”, “halk arasında kin ve nefret kışkırtmak”, “cumhurbaşkanına hakaret etmek”, “Türk halkını, hükümeti ve orduyu alenen aşağılama ” ve “terör örgütlerini desteklemek” ile suçlanan onlarca kişi hakkında tutuklama kararı çıkarılmış durumda.
Hükümet, çoğunlukla Kürtlerin yaşadığı Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, HDP’nin bölgedeki kardeş partisi Demokratik Bölgeler Partisi’nin (DBP) kazandığı 89 belediyenin yönetimine el koydu ve en az 70’i hapse atılan demokratik olarak seçilmiş belediye başkanlarını, terör suçları kuşkusu iddiasıyla görevden uzaklaştırdı.
Ocak ayı sonunda, Türk Tabipleri Birliği (TTB) merkez konseyinin 11 üyesi, “Savaş Bir Halk Sağlığı Sorunudur” başlıklı, savaşa karşı çıkan bir açıklama yayınladıkları için gözaltına alınmıştı.
Aralarında eski bakanların, milletvekillerinin, gazetecilerin, oyuncuların ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin bulunduğu 170’den fazla aydın da, meclis üyelerini Afrin harekatını sona erdirmeye ve var olan sorunları diyalog yoluyla çözmeye çağıran bir mektup göndermişti.
TTB’ye karşı cadı avı, Erdoğan’ın, 29 Ocak’ta AKP Genel Merkezi’nde yapılan Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, derneği “vatana ihanet” ile “terörist seviciler” olmakla suçlamasının hemen ardından başlamıştı. Erdoğan, “İnanın bunlar aydın falan değil, bunlar mankurt sürüsüdür.” demişti.
Muhalefete yönelik baskıdaki tırmanmanın altında, egemen seçkinlerin, işçi sınıfı içinde koşullara yönelik artan huzursuzluğun Suriye savaşına ve Türkiye’nin istilasına muhalefet ile birleşebileceğine ilişkin artan korkusu yatıyor.
9 Mart 2018