Afganistan’daki NATO operasyonları için sürenin sonu olan 2014 yaklaşırken, Obama yönetimi, ülkedeki ABD askeri varlığını belirsiz bir süre için uzatmaya hazırlanıyor. New York Times tarafından bildirilen planlar, ABD önderliğindeki işgalin yağmacı yeni sömürgeci karakterini vurguluyor.
New York Times’a göre, Afganistan’daki en yüksek düzeydeki ABD komutanı General John Allen “savaşçı birlikler”in 2014 sonunda öngörülen çekilmesi sonrasındaki dönem için Pentagon’a üç seçenek sunmuş. Bunlardan biri ABD askeri gücünü 6.000 asker düzeyinde korumak, diğeri 10.000 asker gönderilmesini istemek. Üçüncü seçenek ise 20.000 askerlik bir güce dayanıyor.
Adı belirtilmeyen bir savunma bakanlığı yetkilisinin açıkladığına göre, her üç önerinin merkezinde de “İsyancıların peşini bırakmayacak olan Özel Operasyon Komandoları”nın sürekli varlığı yer alıyor. Ek ABD güçleri Afgan güvenlik güçlerinin hava desteği, lojistik ve eğitim yoluyla desteklenmesi için kullanılacak.
Bunların hepsi, düzmece “terörle mücadele” bahanesiyle haklı çıkartılmaya devam edecek. Gerçekte, Afganistan, 12 yıllık sonu gelmeyen kanlı savaş boyunca, tüm bölgede Amerikan etkisinin ve askeri gücünün korunması uğruna girişilen operasyonların üssü işlevini görmüştür.
Başkan Obama, komşu Pakistan’a yönelik insansız uçak saldırılarını arttırarak, çatışmayı, şimdiden “AfPak savaşı”na dönüştürmüş durumda. Afganistan, kuşkusuz, hem Pentagon’un İran’a karşı ilerlemiş savaş planlarının önemli bir bileşeni hem de Orta Asya cumhuriyetlerindeki ABD planları ve entrikaları için uygun bir ileri karakoldur.
Afganistan’ı bir Amerikan yarı-sömürgesi olarak elde tutmak, Afgan devlet başkanı Hamid Karzai’nin rüşvetçi yönetiminin desteklenmesi demektir. Gece saldırıları ve kitlesel öldürmeleriyle adı kötüye çıkmış olan ABD Özel Operasyon Birlikleri’ne bağlı büyük bir gücü orada tutmanın gerçek amacı, yabancı işgale karşı köklü bir nefret duyan halkı yıldırmak ve terörize etmektir. “Yeşilden maviye” adı verilen olayların (silahlarını yabancı birliklere çeviren Afgan askerlerin ve polislerin) artan sayısı, devam eden ABD varlığına yönelik çok yaygın öfkeye ve düşmanlığa işaret etmektedir.
Allen’in önerileri bu hafta Washington’da Obama ile Karzai arasında 2014’ten sonraki ABD askeri varlığının koşulları üzerine yapılacak olan toplantılar için hazırlanıyor. Medyada sunuluşuna bakılırsa, görüşmeler iki bağımsız ülkenin önderleri arasında gerçekleşecek. Bu, gerçeğin komik ve kaba bir çarpıtmasıdır.
Karzai ve hükümeti bütünüyle Washington’a bağımlıdır. Ülkenin ekonomisi uluslararası yardıma bağlı. Afgan güvenlik güçlerinin ücretleri ABD ve müttefikleri tarafından ödenmektedir ve onlar yabancı askeri desteğe bel bağlamaktadırlar. Pentagon’un en son incelemesine göre, Afgan ordusunun 23 birliğinden yalnızca bir tanesi kendi başına işlev görebilmektedir.
Obama yönetimi, ABD birliklerinin ve personelinin 2014 sonrasında Afgan yasalarından muaf tutulmasında ısrar ediyor. ABD, Afganistan’da kalıcı askeri üs peşinde olmadığını açıkladı. Ama ABD personelinin tam faaliyet özgürlüğüne sahip olduğu ortak tesisler, Pentagon’un amaçlarına en az onlar kadar hizmet edecektir.
ABD ve müttefikleri, kukla yönetimin konumunu desteklemeye değil; onların çıkarlarına hizmet eden bir Afgan ordusunun masrafını karşılamaya gönüllüler.
Afganistan, 21. yüzyıl yeni-sömürgeciliği için bir deneme alanıdır. Washington, enerji zengini Ortadoğu ve Orta Asya bölgelerinde ekonomik ve stratejik egemenliğini genişletme peşinde koştuğu için, buradaki işgal Irak, Libya ve şimdi Suriye’deki ABD önderliğindeki operasyonlar için model oluşturmuştur.
ABD ordusu ve istihbarat servisleri, düşman halka karşı yıldırma, terör ve suikastte, yerel paralı askerler ve ajanlar satın almada, kabileler ve etnik gruplar arasındaki rekabetleri manipüle etmede ve işine gelen uysal yönetimleri işbaşına getirip korumada son derece becerikli bir hale gelmiştir. Teknoloji daha modern olmakla birlikte, yöntemler, 19. yüzyıl Avrupa sömürgeciliğine olağanüstü benzerlik göstermektedir.
Washington’ın Libya ve Suriye’deki müdahaleleri, ilk olarak ABD’nin Afganistan’ın istilasına bahane sağlamış olan “terörle mücadele”nin düzmece karakterini açığa çıkartmıştır. Pentagon ve CIA, Libya ve Suriye yönetimlerini devirmek için, büyük ölçüde El Kaide bağlantılı olanları da kapsayan Sünni İslamcı milislerin desteğine bel bağlamıştır. Birçok durumda, para ve silahlar ABD’nin Basra Körfezi’ndeki müttefikleri; Suudi Arabistan’daki ve Körfez Devletleri’ndeki despotik yönetimlerden sağlanmaktadır.
Afganistan, ABD’nin Ortadoğu’ya “demokrasi” getirdiği iddialarını yalanlamaktadır. Seçimler hilelidir. Afgan parlamentosu, adı kötüye çıkmış savaş ağalarını ve milis önderlerini kapsayan ABD yanlısı rakip hiziplerin pislik yuvasıdır. Eğer yabancı işgal konusunda serbest bir referandum yapılacak olsa, sonuç, ezici biçimde işgale karşı çıkar. Bütün bunlar, [Libya] Trablus’ta kurulmakta olan ve ABD’nin Şam’da kurmaya çalıştığı şeye model oluşturmaktadır.
Afganistan’ın işgaline karşı çıkış bu ülke ile sınırlı değil. ABD’deki ve onun müttefiklerindeki kamuoyu yoklamaları, çoğunluğun savaşa karşı olduğunu defalarca göstermiştir. Ama bu muhalefet siyaset ve medya kurumlarında ifadesini bulmamaktadır.
Irak savaşına karşı kitlesel protestoları desteklemiş olan sözde liberaller ve eski-solcular, Obama göreve başlar başlamaz, protesto hareketini hızla durdurdular. Bu örgütler, Obama yönetiminin Libya ve Suriye’ye “demokrasi getirme” savaşlarının amigoları haline geldiler.
Yeni-sömürgeciliğin ve militarizmin bu patlamasının ardındaki güç, kapitalizmin derinleşen küresel krizidir. Obama yönetimi, içeride işçi sınıfına karşı saldırırken bile, çaresizce, Washington’ın Avrupalı ve Asyalı rakiplerine -özellikle de Çin’e- karşı tüm dünyada Amerikan egemenliğini yeniden ileri sürmeye kalkışıyor. Sonuç, büyük devletler arasında artan gerilimler ve artan bir yıkıcı küresel çatışma tehlikesidir.
Gerçek bir savaş karşıtı hareket, yalnızca, savaşın, militarizmin ve yeni-sömürgeciliğin altındaki asıl neden olan kâr sistemini hedef alan bir perspektif temelinde gerçekleşecektir. Geçtiğimiz on yıl, kapitalist hükümetlere ve partilere seslenmenin anlamsızlığını göstermiştir. Savaşa karşı mücadele, uluslararası işçi sınıfının kapitalizmi yıkma ve sosyalizmi kurma uğruna bağımsız seferberliğine dayanmalıdır.