Salı günü, AB maliye bakanları Yunanistan’a yazdan bu yana ödenmesi gereken mali yardımın bir sonraki diliminin ödenmesini yeniden ertelediler. Kararın, şimdi de gelecek Pazartesi günü verilmesi bekleniyor.
Bu gecikme, Avrupalı hükümetleri ve Uluslararası Para Fonu’nu (IMF) kapsayan ilgili güçler arasındaki ciddi farklılıkların bir sonucu. Özellikle Alman hükümeti ağır borçlanma koşullarının yumuşatılması konusunda bir anlaşmayı reddediyor. Yunanistan kemer sıkma önlemlerinin bütçe fazlasıyla sonuçlanan beşinci dilimini uygulamaya koymuş olsa da, toplam borçlar, devasa miktarda para alacaklılara aktığı için artmaya devam ediyor.
Maliye bakanları ve IMF borç yönetimi üzerinde tartışırken, bu güney Avrupa ülkesinin AB’nin doğrudan talimatlarına tabi olması ve böylece en son kuruşun bile Yunan işçi sınıfından çıkartılması konusunda anlaşıyorlar. Onlar artık uygulanacak kemer sıkma önlemlerini Yunanistan hükümetine dayatmakla yetinmiyor; eski dönemin sömürgeci güçleri gibi, devletin ve yönetimin çeşitli düzeylerine hatta özel bankalara bile kendi görevlilerini atıyorlar.
Yunanistan bütün kıtaya bir model olma işlevi görüyor. Servetin en alttakilerden en tepedekilere doğru yeniden dağıtılması demokratik haklarla ya da parlamenter egemenlik biçimleriyle uzlaşamaz.
Troyka (AB, IMF ve Avrupa Merkez Bankası) ile Yunan hükümeti arasındaki kredi anlaşmasının en son taslağı, parlamentonun bütün yasal gücünün fiilen ortadan kaldırılmasını öngörmektedir. O, yasama için ayrıntılı bir zaman çizelgesi koymaktadır. Parlamentoya, daha fazla yıkıcı sosyal kesintiyi, işçilerin haklarının aşınmasını ve piyasaların liberalleşmesini içeren 259 “reform”u tamamlamak için talimat veriliyor.
Eğer Yunanistan bu direktifleri harfi harfine uygulamayı reddederse, troyka, mali yardımın, üzerinde daha önce anlaşılmış olan sonraki dilimlerini vermeme tehdidinde bulunuyor. Yunanistan, bu durumda, birkaç hafta içinde iflas edecek ve ücretleri, emekli maaşlarını ve sosyal yardımları ödeyemeyecek.
Özerk olduğu varsayılan yerel yönetimler, tek tek bakanlıklar ve devlet şirketleri gibi, her türlü manevra alanından mahrum edilmiş durumda. Onlar, belirli bir kemer sıkma hedefine ulaşmakla yükümlüler ve bunu yapmakta başarılı olunamaması, otomatik olarak dayatılan kesintilerle sonuçlanmaktadır. Her bakanlığa, kesintilerin gerçekleşmesini garanti altına almakla yükümlü komiserler atanmış durumda. Ülkedeki bankalar da doğrudan troyka tarafından hükümete danışarak belirlenmiş ve kredilerin dağıtımından sorumlu olan komiserlere tabi durumda.
Pazartesi günü, bir hükümet sözcüsü, Yunanistan’ın kârlı devlet işletmelerinin özelleştirilmesinden kaynaklanan bütün gelirleri sadece borçların ve faizlerin geri ödenmesinde kullanılacak ve doğrudan troyka tarafından denetlenecek olan özel bir hesaba yatıracağını ilan etti. Alman Maliye Bakanı Wolfgang Schäuble, mali yardımın da bu tür bir hesapta bekletilebilmesini önerdi. Bu yolla, Yunan devleti, mali bağımsızlığının son kalıntılarını kaybedecek.
AB’nin devlet yönetiminin bütün düzeyleri üzerindeki diktatörlüğü, Yunanistan’ın dört bir yanındaki işçilerin vahşi sosyal saldırılara karşı koymak için başvurduğu, süren kitlesel gösterilere, grevlere ve fabrika işgallerine yönelik doğrudan bir tepkidir.
Mali sektör seçkinleri, yeni kesintileri dayatmak ve Yunan toplumunu daha fazla yağmalamak için, giderek artan bir şekilde otoriter yollara başvuruyor. Onlar, devlet yönetimini kendi dayatmalarına tabi tutarken, Chrysi Avgi’nin (Altın Şafak) faşist çeteleri siyasi muhaliflere ve işçilere karşı eyleme geçmeleri için polis tarafından harekete geçiriliyor ve himaye ediliyor.
Bu önlemlerin amacı, artmaya devam eden devlet borçlarını azaltmak değil; işçi sınıfının yaşam koşullarını üçüncü dünya düzeyine geriletmektir. Sosyal haklar ve sosyal yardım sistemi ortadan kaldırılıyor, ücretler düşürülüyor ve yüz binlerce insan işten atılıyor. Kesintiler eliyle harap edilmiş sağlık sisteminde, tedavi ya da ilaç masraflarını karşılayamayan çok sayıda işçi, [bütün bunların bedelini] şimdiden yaşamlarıyla ödediler.
Mali sektör seçkinleri bu programı bütün Avrupa’ya dayatmak istiyorlar. İspanya, Portekiz ve İtalya’nın ardından, şimdi Fransa ateş hattında. Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, Pazartesi günü, devlet harcamalarının yüksekliğinden, “yapısal açık”tan ve “katı emek piyasası”ndan şikâyet ederek, ülkenin kredi notunu indirdi. Önceki haftalarda, çeşitli cephelerden, Fransız ekonomisini “rekabetçi” hale getirmek için Yunan modeline benzer önlemlerin uygulanması yönünde çağrılar yapılmıştı.
Egemen sınıf bütün Avrupa işçi sınıfına karşı böylesi barbarca bir saldırıyı başlatabiliyorsa, bunun sorumluluğu, sendikaların ve onlar için çalışan sahte sol eğilimlerindir.
Sendikalar, işçi sınıfına karşı kesintilerin uygulanması ve işçilerin mücadelelerini yalıtıp dağıtmak için hükümetlerle ve AB ile sıkı sıkıya birlikte çalışıyorlar. Onlar, herhangi bir dayanışma eylemi örgütlemeyi ve Yunan işçi sınıfını savunmayı kategorik olarak reddediyorlar.
Fransa’daki Yeni Kapitalizm Karşıtı Parti (NPA), Almanya’daki Sol Parti ya da Yunanistan’daki Radikal Sol Koalisyon (SYRİZA) gibi örgütler AB’nin kurumlarını ve kemer sıkma planlarını destekliyorlar. Onlar, işçi sınıfını siyasi olarak felç etmek ve mali sektör seçkinleri ile onların AB’deki uşaklarına karşı bir mücadeleyi önlemek için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar.
SYRİZA’nın başkanı Alex Tsipras, ilişkileri güçlendirmek ve -onun sözleriyle- “güven inşa etmek” için, gelecek Salı günü, 27 AB üyesi ülkenin büyükelçileri ile buluşacağını açıkladı. O, haftalardır, muhafazakâr Başbakan Andonis Samaras başkanlığında kriz içinde bulunan hükümeti almaya ve AB’nin zorla kabul ettirdiği anlaşmaları bizzat uygulamaya hazırlanıyor.
İşçiler, kendi haklarını AB’nin diktatörlüğüne karşı savunmak için bu örgütlerle ilişkilerini kesmeli; mali sektör seçkinlerine, onların devletlerine ve AB kurumlarına karşı ortak mücadeleye girişmeliler. Egemen sınıfın kıtayı bir kez daha diktatörlüğe ve yoksulluğa sürüklemesini önleyebilecek tek şey, işçi sınıfının bağımsız seferberliğidir.
Bu, işçi sınıfının, işçileri bütün ulusal sınırların ötesinde, bankaları ve şirketleri kamulaştırıp onları demokratik kontrol altına alan sosyalist bir toplum mücadelesinde birleştiren devrimci partisi olarak IV. Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin inşasını gerektirmektedir.
İlk adım, Yunan işçi sınıfının Avrupalı kardeşleri tarafından savunusudur. Troyka’nın saldırısına ortak bir saldırıyla karşı koyulmalıdır; tersi durumda, işçiler Avrupa’nın her yerinde aynı yazgıyla karşılaşacaklardır.
22 Kasım 2012