Başbakan Haydar El İbadi’nin ABD destekli hükümetine karşı genişleyen bir halk hareketinin ortasında, polis, Özel Kuvvetler ve hükümet yanlısı milisler, geçtiğimiz hafta Irak’ın güneyinde ve merkezinde işçi sınıfından bir düzineden fazla protestocuyu vurup öldürdü.
Bu hareketin itici gücü, ülkeyi işgal edip yıkıma uğratan ABD silahlı kuvvetlerinin resmi olarak çekilmesinden yedi yıl sonra, yaşam koşullarının katlanılmaz kalmasına ve hükümetin ülkenin petrol zenginliğini halk yararına kullanma sözlerini yerine getirmeyip çok uluslu şirketler ve ABD emperyalizminin Iraklı işbirlikçilerinden oluşan yozlaşmış bir tabaka yararına kullanmasına duyulan öfkedir.
8 Temmuz’da Basra’da bir göstericinin öldürülmesinden bu yana, Irak’ın en büyük üçüncü kenti ve petrol sektörünün merkezi olan Basra’da altı kişi daha öldürüldü. Güvenlik güçlerinin yol açtığı diğer ölümlerin Amara, Semave ve Müsenne kentlerinde gerçekleştiği bildirildi. Nasıriye ile Kerbela’daki kitlelere ateş açıldı. Uluslararası haber servislerinin bildirdiği toplam zayiat, 14 ölü ve 366 yaralıya ulaşmış durumda.
Hükümet, hareket kontrol edilemeyecek kadar yaygın hale gelmeden önce kitlesel protestoları bastırmaya çalışırken, yüzlerce kişi tutuklandı. İlk haftada yalnızca uzak güneydeki Basra ve Müsenne illeriyle sınırlı kalan protestolar, Irak halkının çoğunluğunun yaşadığı tüm güneye ve ülkenin merkezindeki Bağdat, Diyala ve Selahaddin illerine yayıldı.
Gösteriler, petrol sektörü ulusal gelirin büyük kısmını üreten ama sakinleri hayal edilebilecek en yoksul ve en onur kırıcı koşullarda yaşayan; yüksek işsizlik ve yoksulluk oranlarına sahip olan ve elektrik ve temiz musluk suyu gibi uygar kamu hizmetlerinin neredeyse olmadığı Basra’da başlamıştı.
Basra’dan gazeteci Ahmed Abdulasmar, Britanya gazetesi Independent’a şunları söyledi: “Protestoların bir ana talebi var: gençler için istihdam. Güney bir petrol bölgesi olmasına rağmen, iş yok, tatlı su bile yok. Berbat tesisler durumu daha da kötü hale getiriyor… Çok az sayıda okul var ve neredeyse hiç taze su yok. Şişelenmiş su bulamayanlar, son çare olarak, onları hasta eden tuzlu suyu kullanıyor.”
Hareket yayılırken, protestocu kalabalıkları bazı en önemli taşımacılık tesislerini hedef aldılar. Göstericiler, Basra’nın Basra Körfezi’ne başlıca çıkış noktası olan Um Kasr limanını, ülkenin Necef’te bulunan en yoğun ikinci havaalanını ve güneydeki iki ana sınır kapısını (Kuveyt ile Safvan ve İran ile Şelemçe kapısını) kapatmaya zorladılar.
Yüzlerce protestocu, Exxon Mobil’in işlettiği West Qurna-1 petrol sahasını, Rus firması Lukoil’in işlettiği West Qurna-2 petrol sahasını ve dünyanın en büyüklerinden biri olan, devlete ait dev Rumaila’yı kapsayan başlıca petrol üretim tesislerine erişimi engellemeye çalıştılar. Pazartesi günü, 200 protestocu, Basra’daki Siba doğalgaz sahasının ana girişini bloke etmeye çalıştı.
Protestoların gerçekleştiği Irak illeri (kırmızıyla)
İşsizliğe, yolsuzluğa ve kamu hizmetlerinin çökmesine karşı gösteriler, en sonunda başkent Bağdat’a ulaşacak şekilde güneydeki Meysan, Kerbela, Necef, Babil, Vasit, Kadisiye ve Zi Kar illerine yayıldı. Hafta sonuna gelindiğinde, ABD ve emperyalist müttefikleri tarafından desteklenen Irak hükümeti güçleri ile Sünni köktendinci IŞİD arasındaki üç yıllık savaş sırasında daha da yıkıma uğrayan Bağdat’ın kuzeyindeki Diyala ve Selahaddin illerinde de protestolar vardı.
Protestolar, ülkenin tüm Şii nüfuslu bölgesine hızla yayıldı. Bunlar, Şii işçilerin, rakip Sünni ve Kürt seçkinler arasındaki anlaşmazlıklar ve bizzat Şii egemen sınıf içindeki gerilimler nedeniyle Mayıs ayından beri yeni bir hükümet kuramayan burjuva Şii partilerine dayanan bir yönetime karşı sınıf hareketini temsil ediyor.
Bu hafta sonu, göstericilerin iktidardaki Şii partilerin ve onların Necef’teki milis örgütlerinin bürolarına saldırmasıyla birlikte, toplumsal kabarmanın siyasi odak noktası daha belirgin hale geldi.
Müsenne ilinde, protestocular, hükümet binalarını ve parti bürolarını bastılar. İl genel meclisi ofislerine saldıranlardan bir kişi öldürüldü, 15 kişi yaralandı. Göstericiler, ayrıca, iki büyük burjuva Şii partisinin (Erdem ve Dava) ve en güçlü Şii milis grubu olan Bedir örgütünün genel merkezlerini ve Badr al-Samawa televizyon kanalını ateşe verdiler. Sadece Müsenne ilinde, Pazar günü en az 33; Pazartesi günü de 65 protestocu tutuklandı.
Başbakan İbadi, NATO zirvesi sırasında, IŞİD’e karşı devam eden mücadeleyi görüşmek için bir toplantıya katıldığı Brüksel’den aceleyle geri döndü. İbadi, yerel yetkililer ve aşiret önderleri ile görüşmek üzere doğrudan Basra’ya uçtu ve baskıcı önlemler ve geçici çareler talimatı verdi.
Hükümet, güney illerinde sokağa çıkma yasağı uygulamaya koydu ve güneyin büyük kısmında interneti birkaç günlüğüne kapattı. Seçkin terörle mücadele birlikleri, hükümet binaları ve petrol tesisleri etrafına dikenli tel örgülü barikatlar kurarak, protestoculara karşı koymaya gönderildi.
Aynı zamanda, su ve elektrik dağıtım sistemlerinde iyileştirmelere ödenek ayırma sözü veren İbadi, Basra bölgesine para akıtmak için, Petrol Bakanı Cabbar Ali Hüseyin El Luaibi’nin başkanlığında altı bakandan oluşan bir komite kurdu. Kent nüfusu, bu adımdan çok az etkilenmiş görünüyordu. Sosyal medyada, protestocular Basra’da kaldığı otele saldırırken korumaları tarafından uzaklaştırılan İbadi’yi gösteren bir video yayınlandı.
Toplumsal altüst oluşun Iraklı egemen seçkinler içinde yarattığı korkunun açık bir belirtisi olarak, Şii siyaset kurumu içindeki en güçlü kişilerden bazıları, Cuma günü, göstericilere sempati ifade eden açıklamalar yayınladılar.
Mayıs seçimlerinde partisi meclis dağılımında en büyük bloğu elde eden bir zamanların Şii radikali Mukteda el Sadr, Cuma günü, Twitter’da, protestocuların “bir açlık devrimi” yaptığını yazdı. Mehdi Ordusu birlikleri bir zamanlar ABD işgaline karşı savaşmış olan El Sadr, çoktandır Amerikan Büyükelçiliği ile barışmış durumda. Onun, Bağdat’daki herhangi bir yeni hükümetteki hakimiyetin arkasında güç olarak ortaya çıkması bekleniyor.
Iraklı Şii din adamlarının başındaki Büyük Ayetullah Ali Sistani de, güney illerindeki çoğu insanın bağlı olduğu Şii mezhebinin kutsal kenti Kerbela’daki Cuma ibadeti sırasında, protestoculara sempati ifade etti. Onun temsilcisi, basına, Basra’nın Irak’ın “en sefil bölgeleri”nden biri olduğunu söyledi. Temsilci, Basra halkı “kamu hizmetlerinin yokluğunun sıkıntısını çekiyor” dedi ve Sistani’nin, “federal ve yerel yönetimi, yurttaşların talepleriyle ciddi bir şekilde ilgilenmeye ve ne yapılabilecekse acilen yapmaya” çağırdığını ekledi.
İran’la bağlantılı bazı medya kuruluşları, yaklaşan daha büyük katliama ilişkin bir kötülük habercisi olarak, Tahran yönetiminin, İran’da bu yılın başında patlak verdiklerinde, ekonomik koşullara yönelik halk protestolarına yönelttiği suçlamaları yineleyerek, protestocuları “ajan” olmakla suçladı.
İran’daki protestolar ile şimdi Irak’ta ortaya çıkanlar arasında kimi bağlar söz konusu olabilir; protestoların Basra’da başlamasından sadece bir hafta önce, doğudaki İran-Irak sınırına iki saatten az bir mesafede olan Abadan ve Hürremşehr kentlerinde, aynı düşük nitelikli su tedariki sorunu üzerine polis ile protestocular arasında şiddetli çatışmalar vardı. Hürremşehr’de, dört kişi, 30 Haziran’da, Devrim Muhafızları güçleri tarafından vurulup öldürülmüştü.