9 Ocak 1944’te, ABD Komünist Partisi, Moskova’nın emriyle, New York’ta bulunan Madison Square Garden’da düzenlenen kamuya açık bir toplantıda, kendisini siyasi bir parti olarak “kapatacağını” ve “şu anda ya da savaştan hemen sonraki dönemde, belirgin bir komünist ya da sosyalist nitelik taşıyan öneriler yapmanın ulusal birliğe yararlı olacağına inanmadığını” ilan etti.
Komünist Parti, savaş sonrası dönemin “tarihte benzeri bulunmayan uzun bir barış” dönemi olacağını ilan etmekle kalmıyor ve şunları belirtiyordu: “Ekonomik işbirliği ilişkilerinin serpilmesi; ekonomik refahın ve sosyal reformların gelişmesi, herkesi kapsayan beklentilerdir. Hiç kuşku yok ki, savaş sonrası yeniden inşa, şu andaki savaş üretimi gibi, serbest girişim altında yürütülecektir… Zamanın siyasi meselelerine iki partili sistem yapısı içinde karar verileceği de aynı şekilde ortadadır.” Sosyalist devrim, “çocuksu bir masal alemi” ya da “bir hayal kurma biçimi” olarak damgalanıyordu.
Komünist Parti önderi Earl Browder
Gerçekte ise, hem emperyalist güçler hem de SSCB’deki Stalinist rejim, İtalya’da Mussoli’nin çöküşünün ve Almanya’da Hitler’in beklenen yenilgisinin, savaştan harap olmuş Avrupa genelinde devrimci ayaklanmaları dizginlerinden boşaltacağından ve ABD’deki sınıf mücadelesini etkileyeceğinden korkuyordu. Komünist Parti’nin resmen tasfiye edilmesi, Stalinizmin ABD ve Britanya emperyalizmi ile karşıdevrimci işbirliğini derinleştirmeyi amaçlıyordu.
Geçmişte, Komünist Parti, ihanetlerini, geçici çareler olarak savunmuş ve üyelerini, Stalin’in “tek ülkede sosyalizm” politikasının ABD’de devrimi dışlamadığına ikna etmeye çalışmıştı. Ama Amerikan Komünist Partisi önderi Earl Browder artık açıkça şunu itiraf ediyordu: “Britanyalı ve Amerikalı egemen çevreler, Hitlerciliğe karşı Sovyetler Birliği ile ortak savaşlarının, Sovyet sosyalist sisteminin genişlemesiyle sonuçlanmayacağına ikna olmak zorunda kaldılar.”