21 Aralık’ta Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu,“genel grev” adını verdiği bir iş bırakma eylemi gerçekleştirecek. KESK, bu eylem ile ilgili açıklamasında, kamu hizmetlerinin “ticarileştirilmesine”; kamuda 4/c, 4/b, 50/d vb. adlar altında güvencesiz çalıştırma uygulamasına; AKP hükümetinin TBMM’yi devre dışı bırakan kanun hükmünde kararnameler uygulamasına; zorunlu fazla çalıştırmaya; “hukuksuz, haksız ve mesnetsiz gözaltı ve tutuklamalara” vb. birçok uygulamaya karşı çıktığını açıkladı. KESK, “grev hakkının yasal güvence altına alındığı bir toplu sözleşme düzeni”, “Net asgari ücretin 1000 TL’ye çıkartılması”, “çalışma koşullarının demokratikleştirilmesi”, “eşit işe eşit ücret” taleplerini yükseltiyor.
KESK’in yükselttiği bu talepler, yalnızca kamu çalışanlarının KESK’e üye kesiminin değil ama bütün emekçilerin ortak sorunlarını ifade etmektedir.
AKP iktidarları döneminde, başta eğitim ve sağlık olmak üzere, devletin ücretsiz olarak sağlamak zorunda olduğu kamu hizmetlerinin (ki bu hizmetler yine emekçilerden alınan vergilerle karşılanıyor) şirketlere devredilmesi ve ticarileştirilmesi devasa boyutlara ulaştı. AKP iktidarının dokuzuncu yılında, özel dershanelerin ve okulların sayısı ikiye katlanmışken bizzat devlet okulları birer şirket gibi yönetiliyor. Sağlık sektörü, bir yandan sayısı katlanarak artan özel hastaneler, öte yandan da kamu hastanelerinin şirketleştirilmesi ve hizmetlerin çoğunun taşeronlaştırılması yoluyla sermayenin kar amacına tabi kılındı. Yüz binlerce hasta, yalnızca ilaç şirketleri daha fazla kar istiyor diye aylardır ilaç bulamıyor. Özetle, bütün yurttaşların ücretsiz olarak yararlanması gereken kamu hizmetleri şirketlerin büyük paralar kazandığı birer vurgun alanı haline gelmiş durumda.
Bu yüzden, daha fazla kar elde etmekten başka bir şey düşünmeyen şirketlerin kamu sektöründe çalışanların ücretlerine ve sosyal haklarına yönelik saldırısı, yalnızca “onların sorunu” değildir. Kamu çalışanlarına yönelik bu saldırı işçi, emekli ve öğrenci herkesi ilgilendirmektedir.
Biz, herkesi KESK’in düzenlediği iş bırakma eylemini desteklemeye ve kamu çalışanlarının yanında olmaya çağırıyoruz. Ancak bu çağrı, KESK bürokratlarının bugüne kadar izlediği işçi-emekçi karşıtı, sınıf işbirlikçisi politikaları gözardı ettiğimiz anlamına gelmiyor. KESK, kamu emekçilerinin, 1990’lı yılların başında sermayenin yeni-liberal saldırısına karşı başlattığı militan mücadelesi üzerinde yükselen bir örgütlenmedir. Ama o, sendika bürokrasisinin elinde uzun yıllar önce iğdiş edildi ve ulusalcı reformist küçük burjuva partilere eklemlendi. Reformist KESK bürokratlarının devlet katında bir yer edinme uğruna izlediği sınıf işbirlikçisi çizginin bedelini, başta kamu çalışanları olmak üzere, bir bütün olarak işçi sınıfı ödedi.
KESK bürokrasisi, şimdi, gerçekte kendi politikalarının ürünü olan etkisizliğini ve hükümet katından dışlanmışlığını aşmak için, “sorumluluk sahibi” sendikacı kostümünü çıkartıp, “militan – mücadeleci” bir maske takıyor. Onların bu maskesi, gerçekten militan ve sınıf mücadeleci bir anlayışı savundukları anlamına gelmiyor. Tersine, onlarca yıllık pratik, KESK bürokrasisinin, yüzünü, aynı diğer konfederasyonlardaki kardeşleri gibi, başı sıkıştığında ve yapacak başka bir şey kalmadığında tabana döndüğünün kanıtlarıyla dolu. KESK bürokrasisi, 21 Aralık eylemini, tabanındaki hoşnutsuzluğu “gidermek” ve AKP iktidarı ile sürdürdüğü pazarlıkta parlamentodaki muhalefetin elini güçlendirmek için düzenlemektedir.
21 Aralık eylemi öncesinde, bizzat KESK üyesi sendikalar içinde bile hiçbir ciddi hazırlık yapılmamış, eyleme -en azından DİSK ve “Türk-İş muhalefeti” gibi- diğer sendikal örgütlerin eylemli desteği sağlanmamış; geniş kitleler içinde ciddi bir propaganda faaliyeti sürdürülmemiştir. En önemlisi de KESK’in bütünüyle bürokratik biçimde aldığı 21 Aralık eylemi için yükselttiği taleplerin dağınık ve yetersiz olmasıdır. Bütün bu gerçekler ve işçi sınıfının içinde bulunduğu durum göz önünde bulundurulduğunda, bu eyleme “genel grev” denilemeyeceği ortada. Dolayısıyla, 21 Aralık eylemi, KESK’in günü kurtarma mantığıyla ve farklı hesaplarla düzenlediği göstermelik bir eylemden öteye geçemeyecektir.
Sendika bürokrasilerinin on yıllardır izlediği bu yöntem (abartılı ancak içi boş söylemler), onların sermaye ve hükümetler karşısındaki konumunu güçlendirmediği gibi, işçi sınıfının mücadelesine hiçbir katkı sağlamamış; tersine, her durumda zarar vermiştir. Bu yüzden, 21 Aralık eyleminin bir “genel grev” olduğunu iddia edenler ve bu eylemi düzenleyen KESK bürokrasisine -aynı geçtiğimiz yıllarda DİSK’e, Türk-İş’e ve Hak-İş’e yaptıkları gibi- övgüler düzenler, akıl almaz bir aymazlık içindedirler. Zira ne genel grev, muhalif reformist-ulusalcı sendika bürokratlarının hükümetle sürdürdüğü siyasi pazarlıklarda olur olmaz başvuracağı sıradan bir araçtır ne de 21 Aralık eylemi bir genel grevdir.
21 Aralık eyleminin, KESK bürokrasisinin hesapları çerçevesinde kaldığı ölçüde AKP iktidarının işçi sınıfına yönelik saldırılarını durduramayacağı ortada. Dahası, ezici çoğunluğu “solcu” sendika bürokrasisinin sesi haline gelmiş olan “sosyalist sol”un, mevcut programıyla ve önderliğiyle başarısızlığa uğrayacağı apaçık ortada olan bu eylemi “genel grev” olarak alkışlaması ve ona övgüler düzmesi, emekçi kitleler ve gençlik içinde yeni bir moral bozukluğuna yol açacaktır (TEKEL direnişi sürecindeki “genel grev”i hatırlayın)*.
Biz, sosyalist işçileri ve gençleri, bütün bunları bilerek KESK’in 21 Aralık’ta gerçekleştireceği eyleme katılmaya ve bu eylemi, 10 yıldır AKP iktidarları eliyle sürdürülen toplumsal yıkım politikalarına karşı seslerini yükseltmek üzere bir araç olarak kullanmaya çağırıyoruz. Çünkü 21 Aralık eyleminin sermayenin ve AKP iktidarının emek düşmanı politikalarına gerçek bir meydan okuma haline gelmesi, aynı zamanda, bu eylemin sendika bürokratlarının hesaplarının ötesine taşınması demektir.
“Solcu” sendika bürokrasilerinin ulusalcı reformist programlarının küresel sermayenin ve onun siyasi taşeronu olan AKP iktidarının emek düşmanı politikalarına karşı koyamadığı, onlarca yenilgi eliyle kanıtlanmış durumda. Sermayenin işçi sınıfı ve emekçiler için yıkım anlamına gelen politikalarının tek alternatifi, bütün işkollarından çalışanları ücretli emek sömürüsüne karşı sınıfsız, sınırsız ve sömürüsüz bir dünya mücadelesinde bir araya getirecek enternasyonalist sosyalist bir program ve bu programı cisimleştiren bir partidir. Bu perspektifin en önemli tamamlayıcısı, işçi sınıfı ve emekçilerin tabandan gelen örgütlenmelerinin (fabrika/işyeri komiteleri) inşası yoluyla sendika bürokrasilerinin önderliğinin aşılması ve kontrolün işçi sınıfının eline geçirilmesi mücadelesi olabilir.
Sermayeye, AKP iktidarına ve sınıf işbirlikçisi önderliklere karşı işçi sınıfı ve sosyalizmin sesini yükseltmek için;
21 Aralık’ta kamu emekçileriyle dayanışmaya!