Festus Okey davası ‘taksirle’ sonuçlandı

Festus Okey davası 16. Duruşması 13 Aralık’ta Çağlayan 21. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Davanın 2007 Ağustos ayından bugüne dek sürdüğünü bir kez daha anımsatalım. 16 duruşmada çıkan karar, Okey davası için yıllardır mücadele eden örgüt ve topluluklar açısından gerçek bir sus payı.

Daha önceki yazılarımızda, takipçisi olduğumuz Festus Okey davasına ilişkin yaşanan birçok hukuksuzluktan bahsetmiştik. Festus’un kaybolan gömleği, kamera kayıtlarının silinmesi, katil polisin uzun süre silahına el koyulmaması, Festus Okey’in kimliğine ulaşılmadığı için davanın defalarca ertelenmesi, ailesinin davaya taraf olma isteğine dahi karşı çıkılması yaşananlardan bazıları.

Bugün görülen davada ise mahkeme, Festus Okey’in katili polis Cengiz Yıldız için, 4 yıl 2 ay hapis cezasını uygun buldu. Yıldız,taksirle adam öldürme suçundan aldığı bu ceza sebebiyle meslekten men edildi. Peki, bu karar biz davanın takipçileri için neden bir sus payı olarak görülüyor?

Taksirle: Öldürülen Festus, kaybolan gömlek, silinen kayıtlar

Meslekte acemilik, dikkatsizlik ya da emirlere uymama gibi sebeplerle ortaya çıkan kusurlu duruma verilen isimdir taksir. Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) taksir, Hayata Karşı Suçlar bölümünde kasten öldürmeye ilişkin düzenlenen cezai sorumlulukların ve intihar başlığının altında, ağırlaştırılmış hapis cezasına ya da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına yer vermeyecek bir başlıkla düzenlenmiştir. TCK’nın 85. maddesi taksiri düzenlerken, bu suçun karşılığına denk gelen cezayı şöyle düzenlemişti: ‘Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.’

Cengiz Yıldız, mahkeme tarafından belirlenen suçunun cezasını üst sınırdan almadı. Altı yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilecekken mahkeme 4 yıl 2 ayı yeterli buldu. Yıldız’ın olaydan sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları ve cezanın sanık üzerindeki olası etkileri düşünülerek bu kararın verildiği duruşmada ifade edildi.

Dava sonucunda çıkacak herhangi bir başka karar da, hiçbir haklı sebebin varlığı söz konusu değilken gözaltına alınmış ve karakolda öldürülmüş Okey’i geri döndüremeyecek elbette. Ancak 16. duruşmadan çıkan karar, süregelen hukuksuzluk sürecinde yeni bir zincir; ayrıca vicdanlara karşı işlenmiş bir ayıp. Daha önemlisi, burjuva hukukunun ikiyüzlülüğünü bizlere deşifre eden bir örnek daha.

Burjuva hukuku düzenin bekçilerinin yanında

Meslekten men edilen Cengiz Yıldız’ın Okey’in öldürülmesinde en büyük paya sahip olduğu açık. Ancak cinayetin işlendiği karakolda, yaşananlara sessiz kalan birçok emniyet mensubunun yolu yargıya kapalı. Tetiği çeken kişi olarak, Yıldız’ın aldığı ceza ise oldukça az. Cengiz Yıldız’a karşı açılan kamu davasının ‘kasten adam öldürme’ başlığıyla açılmış olduğunu anımsatalım. Ancak hakimlerin yorumu, Yıldız’ın taksirle yani ‘yanlışlıkla’ Festus’u öldürdüğü şeklinde oldu. Bu karar, Yıldız’ın gerçek suçunu deşifre eder nitelikte değil. Ayrıca 16. duruşma sırasında mahkeme başkanından gelen, sanığın cezasını 2,5 yıla indirilip para cezasına çevrilmesi talebi mülkün temeli olan hukukun şaşmaz ilkesini bizlere anımsattı. Burjuva hukuk güçlüyü korur.

Karara itiraz edilecek

Duruşmanın ardından Okey’in ailesinin avukatı olan Alptekin Ocak, karara itiraz edeceklerini açıkladı. Kararın adil olmadığını, temyize gideceklerini bildirdi. Ancak, bildiğimiz üzere mahkeme Okey’in ailesini tanımadı. Davaya taraf olmak isteyen ailenin gerekli evrakları getirmelerine rağmen reddedilmesi, suçluların çok daha geniş çaplı cezalandırılacağı bir sürecin önünü tıkamaktan başka bir amaca hizmet etmiyor.

Kısacası, avukat Ocak’ın temyize gidebilmesi için, Festus Okey’in ailesinin, hukuki açıdan tanınması şart. Aksi takdirde temyiz yolu tıkalı. 16 duruşmadır Okey’in kimliğini teşhis edemeyen hukuk öyle görünüyor ki bu kez de Okey’in ailesini teşhis edemeyecek.

Africano Clandestino

Afrikalı bir göçmen, 22 Ağustos 2007 tarihinde İstanbul Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü’nde gözaltına alındı ve burada öldürüldü. Gözaltına siyahi olduğu için alındı; onu vuran kişi savunmasında böyle yazmıştı. O, ülkesinden, savaş, yokluk gibi sebeplerle yaşayamadığı için ayrılan milyonlarca göçmenden birisiydi. Onun öldürülmesinin ardından açılan kamu davasına müdahil olmak isteyen yüzlerce kişi hakkında dava açıldı; cinayetin delileri açıkça karartıldı. Ama tüm bunlara rağmen mahkeme kararını verdi. Bunca yaşanandan sonra, gerçek ortaya koyulmadığı halde, gerçeğin peşinde olanlara ise yıldırıcı davalar açılırken verilen karar gerçek bir adaletin kararı olabilir mi?

Bu elbette mümkün değil.

Yazımız sonlanırken, Manu Chao söylüyor: ‘Pa una ciudad del norte/Yo me fui a trabajar/Mi vida la deje/Entre Ceuta y Gibraltar/Soy una raya en el mar/Fantasma en la ciudad/Mi vida va prohibida/Dice la autoridad’ *

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir