2016 artan bir sınıf mücadelesi yılı olacak

ABD’deki ve dünya çapındaki egemen sınıflar küresel ekonomik krizin ve bitmek bilmeyen ve genişleyen savaşın bedelini işçilere ödetmeyi talep ederken, sınıf çatışması, 2016’da, yaşamın giderek daha baskın bir özelliği haline gelecek.

Geçtiğimiz yıla, işçiler arasında uluslararası ölçekte büyüyen muhalefetin önemli başlangıç ifadeleri damgasını vurdu. En önemli mücadelelerden biri, dünya kapitalizminin merkezi ABD’deki otomotiv işçilerinin mücadelesiydi.

Yılın son aylarında, şirketler ve Birleşik Otomotiv İşçileri sendikası (UAW), Fiat Chrysler (FCA), General Motors ve Ford’daki şirket yanlısı toplu sözleşmelere yönelik kitlesel muhalefetin üstesinden, yalnızca, bir yalan kampanyası, gözdağı ve rapor edilen oy hileleri yoluyla gelebildiler. Buna rağmen, FCA’daki işçiler, 32 yıldır ilk kez, UAW destekli bir ulusal toplu sözleşmeyi yenilgiye uğrattılar.

Otomotiv işçilerinin öfkesi, yalnızca, nefret edilen iki kademeli ücret ve yan ödeme sistemini sürdüren ve işçilik maliyeti artışlarını enflasyon oranının altında sınırlayan dört yıllık yeni toplu iş sözleşmelerine düşmanlığı değil; büyüyen toplumsal eşitsizliğe, durgun ücretlere ve sağlık hizmetleri ile emeklilik ödemelerine yönelik bitmek bilmez saldırılar karşısında bir bütün olarak işçi sınıfı içindeki derin hoşnutsuzluğu yansıtıyordu.

ABD otomotiv işçilerinin mücadelesi, sınıf mücadelesinin uluslararası ölçekteki daha kapsamlı yenilenmesinin parçasıydı. Geçtiğimiz yıl, Çin, Brezilya, Hindistan ve Türkiye gibi sözde gelişmekte olan piyasalardakilerin yanı sıra, Avrupa’daki gelişmiş kapitalist ülkelerde, Avustralya’da ve Kanada’da büyük grevlerin ve protestoların patlamasına tanık olundu.

Hong Kong merkezli China Labour Bulletin’e göre, büyük bir ekonomik gerileme karşısında, grevler ve protestolar, Çin’in hazır giyim, elektronik, madencilik ve inşaat sektörlerinde, Kasım 2015’te 301 olayla zirveye ulaşacak şekilde, durmadan arttı. İşçi eylemlerinin çoğu, birleşmelerde kapatılan veya yutulan şirketlerdeki gecikmiş maaşların, yan ödemelerin ve emeklilik pirim borçlarının ödenmesi talepleri ile ilgiliydi.

Brezilya 1930’lardan beri ilk kez peş peşe ikinci ekonomik daralma yılıyla karşılaşırken, kitlesel işten çıkarmalar, otomotiv işçilerinin grevlerini kışkırttı ve diğer iş bırakmalar bankacılık ve devlete ait petrol sektörlerini vurdu. Geçtiğimiz yıl, Yunanistan’da, Hindistan’da, Arjantin’de, Uruguay’da ve Burkina Faso’da genel grevler patlak verdi.

Almanya’da, yıl, Kasım ayındaki Lufthansa havayolu işçilerinin grevlerinin ve tren sürücülerinin, posta işçilerinin, kreş ve anaokulu öğretmenlerinin kamu sektörü grevleri yılının ardından, ABD’li çevrimiçi satış şirketi Amazon tarafından işletilen depolardaki grevlerle son buldu. Fransa’da ve Britanya’da yükselen iş bırakma eylemleriyle çakışan grevler, uzun süredir var olan “Alman modeli” işçi-işveren ilişkilerine tehdit olarak betimlendiler.

Financial Times’ın geçtiğimiz hafta görüştüğü avro bölgesi ekonomistleri, emek piyasasının sözde “yapısal reformları” için yenilenmiş bir hücum çağrısıyla, yeni yılın gündemini sergilediler. Bu, ücretleri ve çalışma koşullarını belirleyen elde kalmış yönetmelikleri ıskartaya çıkarmak ve işçileri bir ucuz emek gücü konumuna indirgemek anlamına geliyor.

Her ülkede, işçiler, sınıf mücadelesinin herhangi bir belirtisini frenlemeye ve bunun kapitalist sistem ile bir çatışma haline gelmesini önlemeye çalışan ulusal-şirket yanlısı sendikalarla çatışma içine giriyorlar. Yunanistan’da ve başka ülkelerde, kemer sıkmaya ve bankaların dayatmalarına yönelik kitlesel düşmanlık, işçileri, Syriza gibi sahte sol partilerle bir çatışmaya sokmuş durumda.

Sınıf mücadelesi, giderek artan bir şekilde, gerici sendikalar ve onların siyasi müttefikleri tarafından dayatılan sınırlamalardan kurtulacaktır. Bu eğilim, ilk ifadesini, binlerce işçinin, onları gerçekle ve şirketlerin çetelerine, şirket kontrolündeki medyaya, UAW’ye ve Obama yönetimine karşı bir mücadele stratejisiyle silahlandırmayı amaçlayan Dünya Sosyalist Web Sitesi’ne (WSWS) ve WSWS Otomotiv İşçileri Bülteni’ne yüzünü döndüğü, ABD otomotiv işçilerinin mücadelesinde buldu.

Amerika Birleşik Devletleri’nde sınıf mücadelesinin gelişmesinin uluslararası sonuçları bulunuyor. Dünyanın küresel yeniden paylaşımına öncülük etmekte olan Amerikan egemen sınıfı, sendikaların işbirliği sayesinde, içeride işçi sınıfına saldırmak için uzun süredir sınırsız bir hareket özgürlüğüne sahip oldu. Bununla birlikte, Wall Street’teki mali aristokrasinin sorunlarını “kendi başına” çözmediği giderek belirgin hale gelecektir.

Otomotiv işçilerinin ve -petrol rafinerisi işçilerinin Birleşik Çelik İşçileri sendikasının (USW) baltalamasına karşı aylarca yürüttüğü grev dahil- Amerikalı işçilerin diğer kesimlerinin militanlığı, yeni yılda yalnızca tırmanacak olan güçlü ekonomik ve toplumsal itici güçler eliyle körüklenmektedir. Bu, 2008 mali iflasının sürmekte olan etkisi ve sadece süper zenginlerin faydalandığı sözde “ekonomik toparlanma”yı da içeriyor.

Özel sektör işçilerinin (enflasyondan arındırılmamış) nominal ücretleri, 2015’te ve 2009’da başlamış olan resmi toparlanmadan bu yana her bir yılda, yalnızca yüzde 2 ile 2,5 arasında arttı. Reel ücretler sabit kaldı. ABD işçileri Büyük Bunalım’dan bu yana en uzun ücret durgunluğu dönemine katlanırken, 2009’dan beri, neredeyse tüm gelir kazançları, nüfusun en zengin yüzde birine gitti.

Geçtiğimiz yıl, düşünce kuruluşlarının, medyanın ve çeşitli iş dünyası ve siyaset figürlerinin, toplu sözleşmelerin 2015-2016’da sona ermesiyle birlikte milyonlarca ABD işçisinin bir “ücret zorlaması”nda bulunma tehlikesine ilişkin uyarılarıyla başlamıştı. Bu, otomotiv işçilerine ek olarak telekom, çelik, havayolları, market ve sağlık hizmetleri sektörlerindeki işçilerin yanı sıra ABD posta işçilerini, öğretmenleri, kamu emekçilerini ve diğer kamu sektörü işçilerini kapsamaktadır.

Obama yönetimiyle birlikte çalışan AFL-CIO ve diğer sendikalar, her mücadelenin kasıtlı olarak önünü kestiler ve geçtiğimiz yıl 1.000 ya da biraz daha fazla işçiyi kapsayan sadece 11 grev düzenlediler. 2015 grev rakamları, 1947’den beri kaydedilen en düşük ikinci sayı olarak 2014 ile eşitti.

Yeni yıl, US Steel ile Arcelor Mittal’daki 30.000 işçinin otomotiv işçilerininki gibi bir isyanından korkan USW sendikasının, Pennsylvania’daki ve birçok başka eyaletteki Allegheny Technology işçilerine yönelik yaklaşık beş aylık lokavtı kasten yalıtmasıyla başlıyor. USW, US Steel ile bir anlaşmaya vardığını duyurdu ama hiçbir ayrıntı açıklamadı ve toplu sözleşmeyi mümkün olduğunca çabuk kabul ettirmek için kulis yapıyor.

Bu arada, Verizon telekom, Chicago öğretmenleri ve yarım milyondan fazla ABD postane işçisi, sözleşmesiz olarak ya da uzatılmış sözleşmelerle işe devam ediyor.

Büyüyen muhalefet,  anaakım medya tarafından bütünüyle görmezden gelinse de, çok sayıda ifade biçimi bulmuştur. Geçtiğimiz ay, Southwest Airlines’ın 12.000 uçuş görevlisi, Taşımacılık İşçileri Sendikası tarafından geri getirilmiş bir toplu sözleşmeyi yüzde 87’lik bir oranla reddetti. Onların önceki toplu sözleşmesi üç yıl önce sona ermişti. United Airlines’ın uçuş görevlilerinin toplu sözleşmesi 28 Şubat’ta sona ererken, American Airlines uçuş görevlileri, bir toplu sözleşmeyi sendikaları zorunlu tahkimi kabul etmeden önce, iki kez reddettiler.

Delta’daki pilotların yüzde 65’inin yeni bir üç yıllık anlaşmaya karşı oy kullanmasının ardından görüşmeler devam ederken, Southwest’teki 8.000 pilot, Kasım ayında, toplu sözleşmelerini ikiye bir oranında karşı oy vererek yenilgiye uğrattılar. Ülkedeki pilotlar ve makinistler şu anda anlaşmaları oylarken, UPS pilotları grevi onayladılar.

Volvo kamyon işçileri ve New York eyaletinin 75.000 çalışanı gibi, bütün büyük nakliye demiryollarındaki işçilerin toplu sözleşmeleri bu yıl sona eriyor.

Bu mücadeleler, şirket yanlısı sendikalar çerçevesinde ilerletilemez. İşçiler, taban-fabrika komiteleri dahil, öz-temsile dayanan yeni örgütlere ihtiyaç duymaktadır.

En önemlisi, işçiler, yeni bir mücadele dönemine girerlerken, son derece önemli siyasi konularla karşı karşıya bulunuyorlar. Mücadele için kararlılık ve gönüllülük kadar yaşamsal olan şey, işçilerin, her ülkede egemen sınıflar ve onların siyasi temsilcileri tarafından sürdürülen savaş ve kemer sıkma politikalarına karşı koymak için derinlemesine geliştirilmiş bir siyasi stratejiye sahip olmaları gerektiğidir. Bu, ABD’de, Obama yönetimine, her iki büyük şirket partisine ve onların savunduğu kapitalist sisteme karşı siyasi bir işçi sınıfı hareketinin geliştirilmesi anlamına gelmektedir.

Amerikalı işçilerin mücadeleleri, uluslararası sosyalizm uğruna ortak bir kavgada dünyanın dört bir yanındaki işçilerin mücadelelerine bilinçli bir şekilde bağlanmalıdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir