Zimbabve Devlet Başkanı Robert Mugabe, ordunun Çarşamba sabahı erken saatlerde ülkenin yönetimini ele geçirmesinin ardından ev hapsine alındı.
Zimbabve ordusu, darbeyi, Devlet Başkanı Robert Mugabe’nin kendisinin yerine eşi Grace Mugabe’yi geçirmenin önünü açmak için eski devlet başkanı yardımcısı Emmerson Mnangagwa’yı 6 Kasım’da görevden almasına karşılık olarak gerçekleştirdi.
Yaşamının büyük kısmını Mugabe’nin infazcısı olarak geçirmiş olan Mnangagwa, bağımsızlık mücadelesinde yer almıştı ve hala Zimbabve egemen seçkinlerinin en güçlü hizibi olan orduya yakın. Grace Mugabe, 40 yaşından büyük herkesin devlet başkanı adayı olmasına izin veren bir anayasa maddesinin ardından, G40 olarak bilinen ilan edilmemiş bir hizip etrafındaki genç kuşak kapitalistlerin desteğini kazanmaya çalışıyordu.
Söylendiğine göre Namibya’da olan Grace Mugabe dışında, yüksek öğretim bakanı Jonathan Moyo’nun, yerel yönetim bakanı Saviour Kasukuwere’nin ve en etkili kişi olarak maliye bakanı Ignatius Chombo’nun aralarında bulunduğu G40 önderlerinin çoğu tutuklanmış durumda.
Ordu, başkent Harare’nin daha varlıklı mahallelerinde aralıklı silah sesleri geldiğine ilişkin ilk haberlerin ardından, devlet televizyonunun yönetimini ele geçirdi. Tümgeneral Moyo, ordunun, Mugabe’nin çevresinde yer alan ve Mnangagwa’nın görevden alınmasına karışan “suçluları hedef alacağını” belirten bir açıklama yayınladı.
Darbenin, iktidardaki ZANU-PF içindeki hizip mücadelesini kesin bir şekilde bitirdiği görülüyor. Mugabe, darbe planı açığa çıkan eski güvenlik şefi Mnangagwa’ya karşı harekete geçmeden önce, parti içinde orduya yakın çok sayıda kişiyi görevden almıştı.
Ordunun yönetime el koyması, onun başında bulunan Orgeneral Constantino Chiwenga’nın bir basın toplantısında şunları söylemesinden iki gün sonra gerçekleşti: “Açıkça bir özgürlük [hareketi] geçmişine sahip olan partinin üyelerini hedef alan şu anki temizlik derhal durdurulmalıdır… Mevcut hain hilekarlıkların arkasındakilere, devrimimizin korunması söz konusu olduğunda, ordunun müdahale etmekten çekinmeyeceğini hatırlatmamız gerekiyor.”
Guardian gazetesinde, 2009’dan beri ZANU-PF ile bir iktidar paylaşamı anlaşması bulunan, Batı yanlısı Demokratik Değişim Hareketi’nin (MDC) başını çektiğini muhalefet partilerinin ismi açıklanmayan sözcülerinin, ordunun “Mugabe’nin emekliye ayrılmasının ardından bir geçiş hükümeti kurma tartışmasına dalıyor” olduğu sözleri aktarıldı. “Bir muhalefet yetkilisi, ‘ordu içindeki belirli kişiler’ ile görüşmelerin birkaç aydır devam ettiğini söyledi.”
Söylendiğine göre, plan, muhalefet önderlerinin devlet başkanı yardımcılığı ve başbakanlık görevlerini üstlenmeleriyle birlikte, istifa eden Mugabe’nin yerini Mnangagwa’nın almasını içeriyor.
Ülke içindeki ön planın çapı, diğer önemli siyasi güçlerin darbeye yönelik tepkisi eliyle doğrulanıyor.
2016’dan beri Mugabe’ye muhalefetini ilan etmiş olan Zimbabve Ulusal Kurtuluş Savaşı Gazileri Derneği’nin başındaki Chris Mutsvangwa, “iktidarın büyük çaplı kötüye kullanımını kansız bir şekilde düzelttiği” için orduyu kutlayan ve bunun Zimbabve’yi “gerçek demokrasi”ye geri döndüreceğini belirten bir açıklama yayınladı.
Zimbabve’nin eski Maliye Bakanı Tendai Biti “muhalefeti ile iktidar partisini kapsayan” ve Afrika Birliği ile Birleşmiş Milletler’i de içeren bir “geleneksel otorite” oluşturma çağrısı yaparken, MDC Genel Başkan Yardımcısı Nelson Chamisa, “barış, anayasalcılık, demokratikleşme, hukukun üstünlüğü ve insan hayatının kutsallığı” çağrısında bulundu.
Güçlerin iç gruplaşması, Zimbabve’deki en önemli uluslararası oyuncuların desteğini yansıtmaktadır.
ABD’nin ve eski sömürgeci Britanya’nın başını çektiği büyük emperyalist güçler, 1990’larda IMF’nin dayattığı ve ekonomiyi çöküşle tehdit eden bir yapısal uyum programına karşı çıkmak zorunda kalmasından beri Mugabe’nin devrilmesi için uğraşıyordu.
Britanya Dışişleri Bakanı Boris Johnson, parlamentoya, nefes kesen bir sinizmle, “Zimbabve’deki gelişmelerin önümüzdeki günlerde nasıl olacağını söyleyemeyiz” ancak “Doğru bir şekilde Afrika’nın mücevheri olarak betimlenen bu güzel ülke ile olan güçlü tarihi bağları ve dostluğu asla unutmayacağız.” dedi.
Britanya, gerçekte, kanlı sömürge egemenliğinin ve ardından Rodezya’daki ırkçı rejimi desteklemesinin ardından, 1980’deki bağımsızlık sonrasında, 2000’li yıllar boyunca Zimbabve’ye karşı felç edici yaptırımları destekleyerek yeniden saldırıya geçmişti. Bu yaptırımlar, 2008’de, yüzde 500 milyar ile tarihte kaydedilen en şiddetli ikinci aşırı enflasyon dönemine yol açmıştı.
Dolar gayriresmi para birimi haline gelirken, ulusal para ıskartaya çıkartıldı ve yenisiyle değiştirildi. Çok sayıda işletme iflas etti ve işçiler, son dönemde Mugabe tarafından zorunlu olarak el konulmuş olan topraklara geri dönmek zorunda bırakıldı.
Mugabe’ye Güney Afrika’daki Afrika Ulusal Kongresi (ANC) hükümetinden gelen destek, onun varlığını sürdürmesinde son derece önemliydi. Bununla birlikte, “kanlı elmas” satışını da kapsayan yaptırımlar, aynı zamanda, Zimbabve’yi Çin’in yatırımlarına ve etkisine sonuna kadar açma gibi istenmeyen bir sonuç doğurmuştu. Çin, yaptırımları aşmak için elmas madenciliğinin ordudan devralınması dahil olmak üzere, Zimbabve’nin en büyük yatırımcısı ve ticaret ortağı haline geldi.
Dolayısıyla, darbe planları, Güney Afrika ve Çin ile doğrudan işbirliği içinde biçimlendi.
Güney Afrika Devlet Başkanı Jacob Zuma, Mugabe ile konuştuğunu ve onun “iyi” durumda olduğunu belirten bir açıklama yayınladı ve barışçıl bir geçiş çağrısı yaptı. Daha da önemlisi, Mugabe’nin kendisine karşı harekete geçmesinin ardından Güney Afrika’ya kaçmış olan Mnangagwa, dün, güçlük çekmeden ülkesine geri döndü.
Zuma, “Savunma Bakanı ve savaş gazisi Nosiviwe Mapisa-Nqakula’yı ve Devlet Güvenlik Bakanı Adv Bongani Bongo’yu, Robert Mugabe ve Zimbabve Savunma Kuvvetleri ile görüşmek üzere Zimbabve’ye gönderdiği”ne ilişkin bir açıklama yayınladı.
Zuma’nın, şiddetli anlaşmazlıkların ANC’yi ve Üçlü İttifak’ı parçalama tehdidi yarattığı bir dönemde en son isteyeceği şey, komşu bir devlette, bir bağımsızlık mücadelesine ihanet eden sorumsuz bir önderliğin suçlanmasına odaklanan bir karışıklıktır. Dahası, Güney Afrika’da umutsuzca iş arayan 1-3 milyon dolayındaki Zimbabveli ekonomik sığınmanın radikalleşmesi tehlikesi söz konusu.
Çin’e gelince; Mugabe son dönemlerde Çinli yatırımcıları olumsuz etkileyen adımlar atmıştı. Mugabe hükümeti, geçtiğimiz yıl, kazançlı elmas sahalarındaki Çin şirketlerini de kapsayan tüm sözleşmeleri iptal etmeye karar vermişti. Buna hukuki itirazlar eşlik etmiş ve Çin, 2014’te ve 2015’te imzalanan milyarlarca dolarlık enerji ve altyapı anlaşmalarını finanse etme planlarını yeniden gözden geçirdiğini açıklamıştı. Mugabe ise, özel şirketlerin Zimbabve’nin elmas zenginliğini “soyduğunu” ve madencilik sektörünü ulusallaştıracağını belirtmişti. Kimberley Process’e göre, Zimbabve, 2014’teki 4,7 milyon kıratla, dünyadaki en büyük sekizinci elmas üreticisiydi.
Ordu komutanı Orgeneral Chiwenga, geçtiğimiz hafta Cuma günü, iki ülke arasındaki yenilenen ilişkileri ele almak üzere Savunma Bakanı Çang Vançuen ile bir araya geldiği Çin’e bir ziyarette bulunmuştu. Ona, Halk Kurtuluş Ordusu karargahında kendi mevkidaşlarıyla bir araya gelen diğer subaylar eşlik ediyordu. Görüşmenin konusu, bu haftaki darbe olacaktı.
Haberler, darbeye, egemen çevrelerdeki açık zenginleşmenin ortasında halkın büyük kısmının umutsuz ekonomik sıkıntıları eliyle beslenen bir hayli destek olduğu izlenimi uyandırıyor. Bu zenginleşme, savurgan alışveriş gezileri ve Güney Afrika’daki oğullarının eğlence düşkünü yaşam tarzları nedeniyle “Gucci Grace” ile eşanlamı hale gelmişti.
Halkın neredeyse dörtte üçü, günde 1,50 dolardan daha az bir gelirle, yoksulluk sınırının altında yaşıyor. İşsizlik yüzde 90 ve enflasyon yüzde 350 civarında. Temel mallar, satın almak bir yana, bulunamıyor ve elektrik, devlete ait enerji şirketi Eskom’un giderek artan borcunu ödememesi durumunda Güney Afrika tarafında kesilebilir.
Ordu, emperyalizme karşı mücadelenin saygınlığını da kendi çıkarına kullanıyor. Ancak ordunun ekonomik ve siyasi yönelimi, onu kaçınılmaz olarak işçi sınıfı ve kır yoksulları ile karşı karşıya getirecektir.
Savaş Gazileri’nin önderi Mutsvangwa, darbenin arkasındaki emperyalizm yanlısı ve işçi sınıfı karşıtı gündemi açıkça ortaya koydu. O, Güney Afrika’yı, Afrika’nın güneyini ve Batı’yı, ordu yönetimi “daha iyi bir iş ortamı” yaratacağı için Zimbabve ile yeniden yakın ilişki kurmaya çağırdı. Ordunun bu tür bir ortam yaratmak için yapacağı şey, toplumsal ve siyasi muhalefeti vahşice ezmek olacaktır.
16 Kasım 2017