İnsan hakları grubu Uluslararası Af Örgütü ile çatışmaları izleyen Airwars örgütünün ortaklaşa yayınladığı kapsamlı yeni bir rapora göre, ABD’nin Haziran-Ekim 2017 tarihleri arasında Suriye’nin Rakka kentine yönelik “ayrım gözetmeyen” hava saldırıları ve topçu bombardımanı, en az 1.600 sivilin yaşamına mal oldu.
Gerçek ölü sayısı, kuşkusuz çok daha fazla; Rakka sakinlerinden gelen raporlar, sayıyı 3.000’in üzerine çıkarıyor. Af Örgütü ile Airwars’ın verdiği 1.600 rakamı, geniş çaplı ek kanıtlara dayanıyor. Bunlara, 1.000 kurbanın ismi ve Af Örgütü’nün Rakka’da olay yerinde yaptığı iki aylık soruşturma ve röportajlar sırasında isimleri belirlenen kayıpların 641’inin öldüğünün doğrulanması dahil.
Fotoğraf: Uluslararası Af Örgütü
Irak’ta ve Suriye’de İslam Devleti (IŞİD) ile mücadele adına yaklaşık beş yıldır savaş yürüten ABD önderliğindeki “koalisyon”, şimdiye kadar, Rakka’ya yönelik dört aylık kuşatmada sadece 159 sivili öldürdüğünü kabul etti. Bu, yeni raporun doğruladığı ölü sayısının ondan birinden azdır.
Pentagon’un rakamı açıkça saçmadır. Kent, en az 11.218 binanın imha edildiği, kentin yüzde 70’ten fazlasını yerle bir eden amansız bir bombardımana uğramıştı. Hem IŞİD, hem de –daha katı biçimde– ABD’nin bombardıman harekatı, kıyımdan kaçmaya çalışan sivillerin kaçış rotalarını kesmişti.
Bu harekat, Vietnam Savaşı döneminde ABD’li bir subayın yaptığı şu kötü ünlü açıklamayı hatırlamaktadır: “Kenti kurtarmak için onu yok etmek gerekli hale gelmişti.” Ancak bu kez söz konusu olan, Suriye’de ABD’nin organize ettiği rejim değişikliği savaşı başlamadan önce 220.000’i aşkın bir nüfusu olan, çok eski çağlardan beri var olan bir kentti.
Rapor, ABD’nin ve müttefiklerinin savaş uçaklarının Rakka’ya attığı on binlerce bombaya ek olarak, bir ABD subayının, ABD Deniz Piyadeleri birliklerinin kuşatma sırasında kente 30.000 dolayında top atmasıyla övünmesini aktarıyor. Bu, dört ay boyunca her altı dakikada bir top ateşine denktir. Deniz Piyadeleri’nin Rakka’nın kalabalık mahallelerine ateşlediği 155 mm’lik havan topları, hedefi bulmakta 100 metrelik, yani kabaca bir futbol sahası uzunluğunda hata payına sahipler. Bu tür ayrım gözetmeyen bir silahın insanların yaşadığı bir kentte kullanılması, başlı başına bir savaş suçu oluşturmaktadır.
Rapor, fotoğrafları, videoları, yıkımın 360 derecelik görüntülerini, uydu görüntülerini ve ABD bombardımanından sağ kurtulan sivillerin yürek burkan tanıklıklarını içeren etkileşimli bir web sitesini içeriyor: Söyleme karşı gerçeklik: ‘Tarihteki en titiz hava harekatı’ nasıl oldu da Rakka’da arkasında modern zamanlardaki en yıkılmış kenti bıraktı.
Rapor, ailesi Rakka’nın batısındaki düşük gelirli bir mahalle olan Dara’iya’da yaşayan Munira Hashish’in sözlerini aktarıyor. Aile, kentten defalarca kaçmaya çalışmış olsa da, Ağustos 2017’de, iki haftalık süre içinde 18 üyesini kaybetmiş. Onlardan dokuzu koalisyonun hava saldırısında, yedisi bir yoldan kaçmaya çalışırken IŞİD’in döşediği mayınlara basıp ve ikisi de, ABD’nin vekil askerleri olan Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) havan topu saldırısında ölmüş.
Munira Hashish, “Kalanlar da, kaçmaya çalışanlar da öldü. İnsan kaçakçılarına paramız yetmedi; kapana kısıldık,” diyordu.
Hashish, aileden geriye kalanların, “önümüzde kaçmaya çalışırken havaya uçanların kanlarına basıp geçerek” kurtulmayı başardığını söylüyordu.
Ayat Mohammed Jasem, 25 Eylül 2017’de gerçekleşen ve beş katlı bir apartmanı tamamen imha eden bir hava saldırısını anlattı. Saldırıda, neredeyse hepsi ailesinden olan, 20’si çocuk 32 sivil öldürülmüştü.
Jasem, şunları söylüyordu: “Günde 24 saat, uçaklar bombalıyor ve roketler düşüyordu. Oğlumun, önümde enkaza gömülmüş halde öldüğünü gördüm. Sevdiğim herkesi kaybettim. Dört çocuğum, kocam, annem, kız kardeşim, tüm ailem. Hedef sivilleri kurtarmak değil miydi? Sözde bizi, çocuklarımızı kurtaracaklardı.”
Taha Mohammed Othman, 28 Haziran 2017’de gerçekleşen ve ailesinin yaşadığı apartman binasını harap eden hava saldırısını şöyle anlattı:
“Yıkılmış binaya gittiğimde ilk gördüğüm, kardeşim, Mohammed Mahmoud Othman’dı [50]. Ölmüştü. Sonra 17 yaşındaki oğlu Mamoud’u gördüm; bir sütunun altında kalmıştı. Denedik ama sütunu kaldıramadık. Daha sonra, onun 12 yaşındaki kardeşi Anas’ı gördüm; ölmüştü. 13 yaşındaki kız kardeşi Amal’ı göremiyor ama duyabiliyordum. Kardeşimin eşi Fatima da oradaydı. Onu görmedim ama daha sonra enkazı kazıp cesedini çıkardık ve gömdük.”
Mohammed, Af Örgütü araştırmacılarına, Rakka’nın merkezindeki kalabalık Harat al-Badu mahallesinde, 3 Ekim 2017’de gerçekleşen hava saldırısının tüm ailesini nasıl yok ettiğini anlattı. Bu saldırı, kuşatmanın son günlerinde gelmişti. ABD ordusu ve SDG, halihazırda, IŞİD’le, 4.000 savaşçısının ve ailelerinin kentten kaçıp kurtulmasına izin veren bir anlaşmaya varmıştı. Mohammed, eşi Aya’yı, iki kız çocuklarını, babasını, annesini, kız kardeşini, kız kardeşinin kocasını ve onların dört çocuğunu kaybetmişti:
“Saldırıdan iki saat önce ailemle birlikteydim. Hepimiz aynı dairede barınıyorduk ama yaralı bir komşuya yardım etmek için ayrıldım. Saat 10.30 gibi, diğer komşular bana tüm ailemin öldürülmüş olduğunu haber vermeye geldiler. Binaya koştum ve yıkılmış olduğunu gördüm. Neredeyse herkes ölmüştü; yalnızca erkek kardeşim hala yaşıyordu. Patlama onu yola fırlatmıştı.
“Komşularım ve ben, çıplak ellerle enkazı kazdık. Hiçbir aracımız yoktu. Kızlarım, Rimas ile Kafah’ın cesetlerini buldum. Kafah 11 yaşındaydı. Onları evin yakınlarına gömdüm. Erkek kardeşim kötürüm kaldı. Aradan bir yıl geçti ama ona hala bir tekerlekli sandalye alamadım. Birçok kuruluşa sordum ama hiçbiri yardım etmedi. Kardeşim yatağa mahkum durumda.”
Rakka’nın Darai’ya mahallesinden Ahmad, ABD’nin 10 Haziran 2017’deki topçu bombardımanı terörünü şöyle betimliyordu:
“İlk top mermisi, bulunduğum evin tam arkasına düştü. İçgüdüsel olarak yolun karşısındaki başka bir akrabamın evine koştum ama bir sonraki top mermisi o evi vurdu ve Mahmoud’u ve torununu öldürdü; diğer toplar da civardaki evleri vurdu. Bir tanesi iki kadını ve iki çocuğu öldürdü; bir diğeri İbrahim’i, bebeğini ve arkadaşı Rahmoun’u; bir başka top mermisi Hisham’ı ve bir diğeri de Hsein Kenjo’nun iki kızını öldürdü. Tüm bunlar, birkaç dakika içinde oldu. Top mermileri birbiri ardına yağıyordu. Sesler, insan çığlıkları… Tarifsizdi, dünyanın sonu gibiydi. 100 yıl da yaşasam bu katliamı unutmayacağım.”
Bu saldırıdan sağ kurtulanlar arasında, o sabahki top yağmurunda annesi Aziza’yı ve üç kız kardeşini nasıl kaybettiğini anlatan 11 yaşındaki Fatima Hussein Ahmad de vardı. Fatima, Uluslararası Af Örgütü’ne, “Patlamayla savruldum,” diyordu. Fatima, sağ ayağını kaybetmişti ve sol ayağı da ciddi biçimde yaralanmıştı. O, neredeyse iki yıl sonra, hala ayağının üzerinde duramıyor. Dolaşmak için, bir sivil toplum örgütünün bağışladığı tekerlekli sandalyeyi kullanıyor ve tek isteği okula gitmek. Bu, kentin okullarının büyük kısmı imha edildiği için, Rakka’daki çocukların çoğunluğunun yoksun kaldığı bir istek.
ABD önderliğindeki “koalisyon”un bir sözcüsü ise, saldırıdan sağ kurtulanların tanıklığının “güvenilir olmadığı” ve “o sivillerin bu saldırıda zarar gördüğünü saptamak için kanıtların yetersiz olduğu” konusunda ısrar ediyordu.
Bir ay sonra, 16 Temmuz 2017’de aynı mahallede gerçekleşen aynı derecede korkunç bir topçu saldırısı, beş kadını, altı çocuğu ve bir yetişkin erkeği öldürmüştü. En küçük kurban yedi aylık; en büyüğü ise 55 yaşındaydı. Saldırıda eşini ve üç kızını kaybeden, 6 ve 10 yaşlarındaki diğer iki çocuğu da ağır yaralanan bir adam, Af Örgütü’ne, topçu ateşinden kaçacak hiçbir yer olmadığını söylüyordu:
“Kusura bakmayın ama kimi vurduklarını nasıl biliyorlardı? Mahallemizi ya da vurup öldürdükleri insanları tanımıyorlar bile.”
Af Örgütü ve Airwars, Pentagon’u ve IŞİD karşıtı “koalisyon”u, “Rakka’ya yönelik saldırılarının neden olduğu şok edici boyuttaki sivil ölümlerini ve yıkımı inkar etmeyi bırakmaya” çağırdı. İki kurum, “şeffaflık” talep ediyor ve ABD ordusunu, “uluslararası insan hakları hukukunun ihlalleri dahil olmak üzere, sivillerin zarar gördüğüne ilişkin bütün raporları incelemek ve bulguları kamuoyuyla paylaşmak üzere bağımsız, tarafsız bir mekanizma” oluşturmaya çağırıyordu.
Bu çağrıların dikkate alınmayacağını söylemeye gerek yok. ABD’nin eski savunma bakanı, General James Mattis’in bir “imha” savaşı olarak tanımladığı şey hakkındaki örtbaslar ve yalanlar, Rakka’nın çok ötesine uzanmaktadır. Bir zamanlar iki milyon kişinin yaşadığı bir kent olan Musul’daki yıkım, eğer daha büyük değilse, Rakka’dakine denkti. Irak Kürdistan yönetimi istihbaratının bir tahmini, sivil kurbanların sayısını 40.000’e kadar çıkarıyordu.
Yalanlar, ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki son savaşında zincirlerinden boşalttığı katliamın boyutuyla sınırlı değildir; onun amacını da kapsamaktadır. Washington’ın stratejik hedefi hiçbir zaman “IŞİD’i yok etmek” olmamıştır. IŞİD, ABD’nin 2003’te Irak’ı istila ve işgal etmesinin ve ardından, Washington’ın İslamcı savaşçıları hem Libya’daki, hem de Suriye’deki rejim değişikliği savaşlarında vekil kara güçleri olarak kullanmasının ürünüdür.
ABD emperyalizminin stratejik hedefleri, “terörle” mücadele etmek değildir. Bu hedefler, onlarca yıldır aynı kalmayı sürdürmektedir: ABD’nin petrol zengini Ortadoğu üzerindeki egemenliğini sağlamlaştırmak ve bu hedefin önündeki başlıca engeller olan İran’a, Rusya’ya ve Çin’e karşı savaşa hazırlanmak.
Bu yağmacı hedefler, çeyrek yüzyıldır işlenen savaş suçlarının kaynağıdır ve milyonlarca Iraklı, Libyalı, Suriyeli ve Yemenli sivilin yaşamını kapsayan “sivil zayiat”a mal olmuştur.
Af Örgütü ile Airwars’ın yayınladığı bu mahkum edici raporun, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad hükümetini devirmek için bitmek bilmeyen bir “insani” savaş propagandası üreten ABD şirket medyası tarafından özünde görmezden gelineceği kesindir. CIA’in Suriye’de organize ettiği savaşı bir “devrim” olarak resmederken çok daha saldırgan bir ABD müdahalesi talep eden çeşitli sahte sol örgütlerde de, kaçınılmaz olarak benzer bir sessizlik görülecektir.