WikiLeaks yayıncısı Julian Assange’ın tutuklanmasının birinci yılı

11 Nisan, WikiLeaks’in kurucusu Julian Assange’ın, yedi yıldır siyasi sığınmacı olarak kaldığı Ekvador’un Londra büyükelçiliğinden yasadışı bir şekilde çıkarılarak tutuklanmasının birinci yıldönümü.

Fiziksel olarak kötü durumda olan bu gazetecinin Londra’nın göbeğinde Britanyalı altı polis tarafından zorla götürülme görüntüsü, tüm dünyada milyonlarca insanı şok etmişti. Assange, bir süredir ilk kez güneş ışığı gördüğü için gözlerini kısmış bir halde binadan çıkarılmıştı. Operasyon, birkaç gündür büyükelçiliğin etrafında sinsice dolaştıkları görülen gizli görevliler tarafından yürütülmüş gibi görünüyordu.

Assange, polis tarafından zorla götürülürken de meydan okuyor ve kendisine zulmedenlere karşı çıkılması çağrısı yaparak “Britanya, Trump yönetiminin bu girişimine direnmeli,” diyordu.

Britanya polisi, Julian Assange’ı Ekvador büyükelçiliğinden gözaltına alıyor

Assange, o sırada bina dışında bulunan tek gazeteci (Ruptly’den bir muhabir) tarafından büyükelçilikten çıkarılması sırasında 55 saniyelik kamera görüntüsünün çekilmesinden önce, şiddetli bir saldırıya uğramıştı.

Alman “Panaroma” programı, o sırada Assange’ın yanında olan ismi açıklanmayan bir WikiLeaks çalışanının yaptığı açıklamayı aktardı.

Assange, 11 Nisan sabahı büyükelçiliğin konferans odasına çağrılmış. Büyükelçi Jaime Marchan, güvenlik görevlileri ve Ekvador’un gizli servis personeli ile birlikte odaya girerek, yüksek sesle, Assange’ın sığınma hakkının ve Ekvador yurttaşlığının iptal edildiğini ve büyükelçilikten derhal çıkması gerektiğini bildiren bir mektup okumuş. Ardından Marchan ve koruma ekibi odayı terk etmiş.

“Panorama”, Assange’ın ve meslektaşının konferans odasının kapısını açınca, “aralarında Londra Emniyet Müdürlüğü mensupları bulunan bir grup erkek ve kadın gördüler. Görünüşe göre, kapının hemen dışında onu bekliyorlardı.

“Assange, sığınmacılığının ve yurttaşlığının iptal edilmesinin Ekvador anayasasını ihlal ettiğini ve buna itiraz etmek istediğini söyleyerek odasına yöneldi.

“Assange’ın yardımcısı kenara itildi; Julian Assange yakalanıp kelepçelendi ve büyükelçiliğin ön kapısına götürüldü.”

Bir yıl sonra, 11 Nisan’daki saldırının ABD ile Britanya’nın bir siyasi suikast girişiminin başlangıcı olduğundan kuşku duyulamaz. Koronavirüs hızla hapishaneye yayılırken, Assange Britanya’nın Guantánamo’su diye adlandırılan maksimum güvenlikli Belmarsh Cezaevi’nde tutuluyor.

Assange, arkadaşı Vaughan Smith ile Perşembe günü yaptığı telefon görüşmesinde, günün 23,5 saati hücresinde tutulduğunu söyledi. Geriye kalan yarım saatlik egzersizi, diğer tutuklularla dolu bir avluda yapılıyor. Şu anda en az 150 cezaevi çalışanı ya COVID-19’a yakalanmış durumda ya da karantinada. Assange, mahpuslar arasında, cezaevi yetkililerinin kabul ettiği bir ölümden daha fazla ölüm olduğunu açığa vurdu ve virüs “hapishaneyi kasıp kavuruyor,” dedi.

WikiLeaks’in kurucusu, tutuklu yargılanmasına ve ciddi sağlık sorunları nedeniyle virüs karşısında risk altında olmasına rağmen kefaletle serbest bırakılmadı. Hatta Sulh Yargıcı Vanessa Baraitser, ulusal ölçekte devam eden tecride, koronavirüsten dolayı kitlesel ölümler meydana gelmesine ve Assange’ın avukatlarıyla görüşememesine rağmen, göstermelik iade duruşmasının Mayıs ayında görülmesine karar verdi.

20. yüzyılın faşist rejimlerinin uygulamalarını hatırlatan bu hukuksuz muamele ve Assange’ın tutukluluğu, onu yok etmek için yıllardır ABD’nin öncülük ettiği ve tüm müttefiklerince desteklenen kampanyanın doruk noktasıdır.

ABD ordusu, daha 2008 yılında, Assange’ı ve WikiLeaks’i susturmak için kullanılabilecek araçları ayrıntılı olarak ele alan gizli bir rapor hazırlamıştı.

WikiLeaks’in 2010’da yayımladıkları, ABD’li üst düzey siyasetçilerin Assange’ı “ortadan kaldırılması” gereken bir “siber terörist” ilan etmesiyle karşılık bulmuştu. Bugün Assange’ın yayımlamakla suçlandığı şeyler arasında, Collateral Murder (İkincil Cinayet) videosu, ABD’nin Irak ve Afganistan savaş günlükleri ve ABD’yi mahkum edici yüz binlerce diplomatik telgraf vardı.

Obama yönetimi, Assange’a ve meslektaşlarına Casusluk Yasası kapsamında düzmece suçlamalar getirmesi amacıyla gizli bir Büyük Jüri oluşturdu. Dönemin Dışişleri Bakanı Robert Gates ve Obama yönetiminin diğer üyeleri, açıkça, ABD’nin müttefiklerini Assange’a karşı ceza soruşturması başlatmaya çağırdılar.

CIA’in şüphelilerin ülkeler arası yasadışı transferini içeren “terörle mücadele” programıyla zaten işbirliği yapmakta olan İsveç devleti ve yargısı, bu çağrıya yanıt verdi. İsveç polisi ve savcılar, Assange’a karşı cinsel istismar iddiaları uydurdular.

Şikayetçilerden biri, ülkenin ABD güdümündeki sosyal demokrat partisi içinde öne çıkan bir kişiydi. Onun avukatı olan ve soruşturmanın ilk savcısının Assange’ın cevap vereceği bir şey olmadığı biçimindeki kararını başarılı bir şekilde temyiz eden Claes Borgström, ABD ile sıkı bağları bulunan önceki İsveç hükümetlerinde görev almıştı.

Britanya mahkemeleri, tüm içtihada, yerel ve uluslararası hukuk kurallarına aykırı biçimde, Assange’ın, bir yargıcın değil ama bir savcının talebi üzerine sadece “soruları cevaplamak” için İsveç’e iade edilmesine karar verdiler. Bu sorgulamanın neden Londra’da yapılamadığı hiçbir zaman açıklanmadı. İsveç makamları, Assange’ı yayıncılık faaliyetleri nedeniyle kovuşturulmak üzere ABD’ye göndermeyecekleri konusunda güvence vermeyi reddettiler.

Assange, bu koşullar altında, 19 Haziran 2012’de Ekvador’un Londra büyükelçiliğinden sığınma talep etti. Daha sonra polis büyükelçiliği kuşatma altına alırken, birbirini takip eden Britanya hükümetleri, Assange’ın dışarı adımını attığı anda gözaltına alınacağını açıkladılar. Bununla birlikte, Assange’ın siyasi sığınmacı statüsü Birleşmiş Milletler tarafından tekrar tekrar onaylandı ve Assange çalışmaya devam edebildi.

ABD’nin WikiLeaks’e karşı kampanyası 2016 yılında yoğunlaştı. WikiLeaks, Hillary Clinton’ın Wall Street’e bağlılığı sözü verdiğini ve Demokratik Parti Ulusal Komitesi’nin Bernie Sanders’ın ön seçimlerdeki kampanyasını yasadışı bir şekilde çökertmeye çalıştığını gösteren kanıtları yayımlamıştı.

ABD’nin çabaları, WikiLeaks’in CIA’in bilgisayar korsanlığını ve siber savaş operasyonlarını ifşa ettiği 2017’de daha da yoğunlaştı. Şimdi Dışişleri Bakanı olan dönemin CIA müdürü Mike Pompeo, WikiLeaks’i “devlet dışı düşman istihbarat servisi” ve Assange’ı ise “şeytan” ilan etti. 2012’de Assange’a sığınma tanıyan Ekvador Devlet Başkanı Correa, Mayıs 2017’de yerini Lenín Moreno’ya bıraktı.

Büyükelçilik içinde Assange’a karşı CIA’in de dahil olduğu yasa dışı gözetleme faaliyetleri giderek arttı. ABD, Assange’ın sığınma hakkını iptal etmesi için Ekvador’a büyük baskı yaptı. Ekvador hükümeti, buna, Assange’ı Nisan 2019’da binadan atmadan önce, Mart 2018’de internetini keserek, ziyaretçi kabul etmesini yasaklayarak ve büyükelçiliği fiilen bir hapishaneye dönüştürerek karşılık verdi.

Assange’ın büyükelçilikten çıkarılması, uluslararası alanda korunan siyasi sığınma hakkını hiçe sayan tarihi bir suçtu. Bu, sınıf mücadelesinin canlanmasının ve devasa toplumsal muhalefetin ortasında, tüm dünyadaki hükümetlerin interneti ve alternatif görüşleri sansürleme yönünde devam eden kampanyalarının doruk noktasıydı; basın ve ifade özgürlüğüne devam eden saldırıda bir köşe taşıydı.

ABD’deki Ulusal Güvenlik Kurumu’nun (NSA) faaliyetlerini ifşa eden Edward Snowden, o dönem şöyle yazmıştı: “Ekvador büyükelçisinin –sevin ya da sevmeyin– gazeteciliği ile ödül kazanmış bir yayıncıyı sürükleyerek çıkarması için Britanya’nın gizli polislerini davet etmesinin görüntüleri tarih kitaplarına girecek. Assange’ın karşıtları neşelenebilirler ancak bu, basın özgürlüğü açısından karanlık bir andır.”

Geçtiğimiz yılın bu deneyimleri, Assange’ın özgürlüğünün ve demokratik hakların, kapitalist siyaset, medya ya da devlet kurumunun herhangi bir kesimine çağrı yaparak ya da onları destekleyerek sağlanamayacağını kanıtlamıştır.

Britanya mahkemeleri, Assange’ı bir kötü muameleden diğerine tabi tutmuştur. Geçtiğimiz on yılın büyük kısmında Assange’a iftira atan şirket medyası ise artık Assange yokmuş gibi davranıyor.

Britanya İşçi Partisi’nin eski lideri Jeremy Corbyn, yeni bir sosyalist canlanmanın öncüsü olarak desteklenmişti. Corbyn, partisinin sağ kanadına sürekli teslim olmasının bir parçası olarak, Assange’ı savunmak için herhangi bir kampanya yürütmeyi reddetti ve İsveç’in komplosuna arka çıktı. Corbyn, İşçi Partisi önderliğini Keir Starmer’e bırakarak sahneyi terk etti. Starmer, Kraliyet Başsavcılığının başında bulunduğu süreçte, Assange’a karşı uluslararası siyasi komploda merkezi bir rol oynamıştı.

ABD’de ise, Demokratik Parti içinde bir “siyasi devrim” yapma iddiasında olan Bernie Sanders, Assange hakkında tek bir söz bile etmedi. Şimdi de Demokratların başkan adayı olarak Joe Biden’ı desteklemeye hazırlanıyor. Biden, ABD’nin Assange’a karşı takibini başlatan Obama yönetiminde başkan yardımcısıydı.

Avustralya’da, İşçi Partisi ve Yeşiller dahil olmak üzere tüm düzen partileri, zulme uğrayan bir Avustralya yurttaşı ve gazeteci olmasına rağmen Assange’ı savunmayı reddettiler. Bu, 2010’dan beri WikiLeaks’in yayıncısına karşı ABD önderliğinde yürütülen kan davasını destekleyen Avustralya hükümetlerinin ve düzen kurumlarının tavrıyla uyumludur.

Assange’ın özgürlüğü uğruna mücadelenin uluslararası işçi sınıfı tarafından yürütülmesi gerektiği açıktır. İşçi sınıfı, tüm sosyal ve demokratik hakları savunma mücadelesi verebilecek tek toplumsal güçtür.

WSWS, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi ve onun dünya genelindeki şubeleri olan Sosyalist Eşitlik Partileri, geçtiğimiz iki yıldır Assange’ı savunmak ve özgürlüğünü sağlamak için kararlı bir kampanya yürütüyor. Assange’ın hayatına yönelik yakın tehlike karşısında bu mücadeleyi önümüzdeki dönemde yoğunlaştıracağız ve bütün işçileri, gençleri ve temel hak savunucularını bu mücadeleye katılmaya davet ediyoruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir