Medyada, Ukrayna’daki ABD destekli darbeye faşistlerin dahil olduğunu ya da onların rolünün marjinal ve önemsiz bir ayrıntı olduğunu inkar etmeye yönelik kötü niyetli bir siyasi propaganda saldırısı sürüyor.
Örneğin, Britanya’daki Guardian gazetesi Kırım’daki olayların “devrimci faşist çetelerin saldırılarını önleme”ye yönelik bir girişim olduğu iddialarını bir “hayal” olarak reddeder ve “dünya medyası” böylesi güçleri “görmüş ya da işitmiş değil” derken, New York Times, “Putin’in Ukraynalı Ruslara yönelik doğrudan tehdit iddiası boş” savını öne sürdü.
Bu, tiksindirici bir örtbas etmedir.
Gerçek şu ki, 1945’ten bu yana ilk kez, açıkça Musevi karşıtı, Nazi yanlısı bir parti, ABD ve Avrupa emperyalizminin teveccühüyle bir Avrupa başkentinde devlet gücünün önemli noktalarını kontrol etmektedir. ABD’nin atadığı Arseniy Yatsenyuk’un başkanlığındaki seçilmemiş Ukrayna hükümeti, faşist Svoboda partisinden en az altı bakanı kapsamaktadır.
Bir yıldan kısa bir süre önce, Dünya Musevi Kongresi, Svoboda’nın yasaklanması çağrısı yapmıştı. Ama partinin kurucusu ve önderi olan ve tekrar tekrar “Ukrayna’yı kontrol eden Rus-Yahudi mafyası”nı ezme kararlılığından söz etmiş olan Oleh Tyahnibok, geçtiğimiz ayki darbeyi hazırlarlarken ABD ve Avrupa Birliği yetkilileri tarafından ağırlandı.
Tyahnibok, John Demjanjuk’un, 2010’da, Sabibor Nazi toplama kampında yaklaşık 30.000 insanın öldürülmesinin suç ortağı olarak mahkum edilmesinin ardından, ona bir kahraman diye hitap etmişti. Tyahnibok’un yardımcısı Yuriy Mikhalçishin, Joseph Göbbels Siyasi Araştırmalar Merkezi adlı bir düşünce kuruluşu kurdu.
Svoboda, Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç’i deviren Maidan protestolarındaki başlıca siyasi güçtü. Darbeye hücum kıtaları sağlamasının karşılığında, ona önemli bakanlıklar verildi.
Svoboda’nın kurucularından Andriy Parubiy, protestolarda, aralarında paramiliter Ukrayna Ulusal Meclisi-Ukrayna Ulusal Öz Savunma’nın da (UUM-UUÖS) bulunduğu faşistlerin ve aşırı sağcıların bir ittifakı olan Sağ Sektör’ün saldırılarını yöneten “güvenlik komutanı” olarak davrandı. Onun, Hitler’in Waffen SS’lerinden esinlenen üniformalar giyen üyeleri, Çeçenistan’da, Gürcistan’da ve Afganistan’da Rusya’ya karşı savaştıklarıyla övünüyorlar.
Parubiy, şimdi, savunma bakanlığını ve silahlı kuvvetleri yöneten Ulusal Güvenlik ve Savunma Konseyi’nin sekreteri.
Başbakan Yardımcısı Oleksandr Siç, Başsavcı Oleh Makhnitski, Eğitim Bakanı Serhiy Kvit, Çevre Bakanı Andriy Makhnik ve Tarım Bakanı Ihor Şvaiko gibi, Svoboda’nın önde gelenlerinden biri.
UUM-UUÖS ile bağlantılı olduğu söylenen diğerleri ise Gençlik ve Spor Bakanı Dmitro Bulatov ve hükümetin yolsuzlukla mücadele komitesinin başkanlığına atanan “eylemci” gazeteci Tetyana Çernovol.
Svoboda’nın ve UUM-UUÖS’nin kahramanı, Nazilerin Museviler’e karşı dehşet verici katliamlarına yardımcı olmuş Ukrayna İsyan Ordusu’nun önderi, Nazi işbirlikçisi Stepan Bandera’dır.
Svoboda’nın resmi forumunda 2010 yılında yayımlanan bir açılamada şu ifadeler yer alıyordu: “Doğudaki ve güneydeki kentlerde gerçek bir Ukraynalı Ukrayna yaratmak için… parlamentarizme son vermemiz, bütün siyasi partileri yasaklamamız, tüm sanayiyi ve medyayı ulusallaştırmamız, Rusya’dan Ukrayna’ya her türlü yazın ihracını yasaklamamız… kamu hizmetlerinin, eğitim kurumlarının, ordunun başındakileri (özellikle doğuda) bütünüyle değiştirmemiz, Rusça konuşan tüm aydınları ve Ukrayna’dan korkanları fiziksel olarak ortadan kaldırmamız (hizlı bir şekilde, deneme atımı olmaksızın. Ukrayna’dan korkanların kayıtları, şurada ya da burada Svoboda’nın her üyesi tarafından tutulabilir), Ukrayna karşıtı partilerin üyelerini infaz etmemiz gerekecek…”
Yeni hükümetin ilk işlerinden biri, Rusça konuşanların azınlık haklarının feshedilmesi oldu. “Faşizmin suçlarına affı” yasaklayan yasayı kaldırma yönünde adımlar hazırlanıyor.
Geçtiğimiz günlerde, Sağ Sektör’ün temsilcileri, Museviler’e, Rus Ortodoks Kilisesi’ne bağlı Hristiyanlar’a ve tüzel kişiliklere yönelik saldırılarla meşguldü. YouTube’da yayımlanan iki video, Sağ Sektör’ün önderi Aleksandr Muziçko’yu (inancını, “damarlarımda kan aktığı sürece komünistlerle, Musevilerle ve Ruslarla savaşmak” diye betimliyor) Rovno’daki bölgesel savcıya fiziksel olarak saldırırken ve Rovno yerel meclisinin üyelerini silah zoruyla toplanmaya zorlarken gösteren bir video yayımlandı. Muziçko, elindeki Kalaşnikov’u sallayarak, “Otomatik silahımı elimden almayı kim istiyor? Silahımı almayı kim istiyor? Bıçaklarımı almayı kim istiyor? Haydi, yapın bakalım!” diyordu.
ABD ve Avrupa burjuvazisi, medyadaki uşaklarıyla birlikte, bütün bunların farkındalar.
Onların aşırı sağcıları, neredeyse bir gecede ortaya çıkmış marjinal bir azınlık gibi gösterme çabaları aynı şekilde düzmecedir. Ukrayna’daki aşırı sağın onlarca yıl geriye giden rolünü ve önemini ayrıntılı biçimde gösteren çok sayıda akademik belge söz konusu. Bu belgeler, Sovyetler Birliği’nin parçalanmasının ve kapitalizmin restorasyonunun ardından başını kaldıran aşırı sağın nasıl ön plana çıktığını, onun üstünlüğünün ideolojik olarak yıllar içinde nasıl hazırlandığını da gösteriyor. Aşırı sağın yükselişi, Batı’nın düzenlediği 2004’teki “Turuncu Devrim”in ardından önemli ölçüde hızlandı.
Per Anders Rudling (Günümüz Ukraynası’nda Örgütlü Musevi Düşmanlığı: Yapısı, Etkisi ve İdeolojisi, 2006), 1989’da kurulan ve “Ukrayna toplumunun en tepesine ulaşan etkili ve geniş bir siyasi ağı işleten” özel bir üniversite olan Bölgelerarası İnsan Kaynakları Akademisi (BİKA) tarafından oynanan önemli rolden söz eder.
2008’de, ABD Dışişleri Bakanlığı, BİKA’yı “Doğu Avrupa’daki en ısrarcı Musevi karşıtı kuruluşlardan biri” olarak kaydetti. Rudling, BİKA’nın Ukrayna’daki “diğer üniversitelerden daha fazla devlet yetkilisi, diplomat ve yönetici yetiştirmiş” olduğunu belirtiyor.
BİKA’nın uzmanlığı, Bolşevizm’i ve Ekim Devrimi’ni “uluslararası Musevilik”in eserleri olarak sunan akademik araştırma olarak gizlenmiş aşırı sağ propoganda üretmektir. Akademi, bu temelde, Stalinist diktatörlüğün Ukrayna halkına karşı işlediği suçların, aynı “Musevi komplosu”nun bir parçası olduğunu öne sürüyor.
Haziran 2005’te BİKA tarafından düzenlenmiş olan Dördüncü Dünya Konferansı’nın katılımcıları arasında, Ku Klux Klan’ın eski önderi David Duke ile aşırı milliyetçi ve Ukrayna’nın eski Kanada Büyükelçisi Levko Lukianenko da vardı.
Lukianenko, milyonlarca Ukraynalının öldüğü 1932-1933 kıtlığının Museviler’in yönettiği şeytani hükümetin işi olduğunu savunan bir rapor sunmuştu. Konferanstaki delegeler, bütün Museviler’in Ukrayna’dan çıkartılması çağrısı yapmışlardı.
Lukianenko, o zamanlar, Turuncu Devrim’de önde gelen iki kişiyle; Viktor Yuşçenko ve Yulia Timoşenko ile müttefikti. Bu iki kişi, Rusya yanlısı Viktor Yanukoviç’e karşı Ukrayna devlet başkanlığını garantiye almak için Washington ve Avrupalı büyük devletler tarafından destekleniyordu.
Yuşçenko, Ocak 2005’te devlet başkanı olarak Yanukoviç’in yerini aldı. O, o zamanlar, BİKA’nın yönetim kurulundaydı. Lukianenko, Timoşenko’nun seçim bloğundaydı. Yuşçenko, Haziran 2005’teki BİKA konferansından yalnızca birkaç hafta önce, Lukianenko’yu “Ukrayna’nın kahramanı” yaptı.
BİKA, 2005’in sonunda, “1917 Musevi-Bolşevik Devrimi-Kızıl Terörizmin ve Ukrayna’nın Açlığının Kaynağı” adı altında bir konferans düzenledi. Rudling’in “Ukrayna, Turuncu Devrim’in ardından örgütlü Musevi karşıtlığında önemli bir artış yaşadı” demesi boşuna değildi.
Faşist gericiliğin pis kokusu öylesine güçlüydü ki, o yılın Temmuz ayında, önde gelen Ukraynalı akademisyenler, Turuncu önderlere, BİKA’nın “yabancı düşmanı tavrı” ile aralarına mesafe koymaları yönünde bir çağrı yayımladılar. Çağrıda, “Devlet yetkililerine, bu kapsamlı Musevi karşıtı kampanyaların ne pahasına sürdürüldüğünü sormak istiyoruz. Bizim yabancı etnik-siyasi çatışmaları topraklarımıza taşımak isteyen bir ‘beşinci kol’umuz yok mu?” deniyordu.
Oligarklar Ukrayna’nın kaynaklarını kontrol altına almaya can atarken ve emperyalist devletler Rusya’yı yalıtıp sonunda sömürgeleştirmek için Ukrayna’ya egemen olma planlarında hızla ilerlerken, bu beşinci kolun hedefi ideolojik ortamı gericilikle zehirlemekti.
Emperyalist devletlerin Ukrayna’da yardım ve yataklık yaptığı ve uğruna Avrupa’yı, gerçekte tüm dünyayı bir üçüncü dünya savaşına sürüklemeye hazırlandığı bu gerici güçlerin gerçek sicili budur.