Dünya önderleri G20 zirvesinde toplanırken, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, Çin ve Avrupa ile anlaşmazlıklarını yoğunlaştırıyor.
Hızla yaklaşan toplantı hakkında yorumda bulunan Alman haftalık dergisi Spiegel, Amerikan Başkanı Donald Trump’ı, toplanan dünya önderlerinin “baş belası” diye adlandırdı. Hiç kimse, belki de Trump bile, zirvenin sonucunu ya da dünyanın hangi bölümünün ABD tehditlerinin ana hedefi olacağını önceden bilmiyor.
Rusya
Zirvenin patlayıcı ve öngörülemez karakteri, Perşembe günü Trump’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile planlanmış bir toplantı konusunda “U” dönüşü yapmasıyla kanıtlandı.
Trump, Buenos Aires’e gitmek üzere Beyaz Saray’dan ayrılırken, gazetecilere, “Muhtemelen Devlet Başkanı Putin ile görüşeceğim. Bence görüşme çok iyi geçecek,” dedi.
Sadece bir saat sonra, Trump, sözde Rus sahil güvenliğinin üç Ukrayna donanma gemisine Rusya’nın hak iddia ettiği sulara girip 12 saat boyunca ayrılmayı reddetmelerinin ardından el koymasını protesto etmek için, Putin ile görüşmeyeceğini duyurmak amacıyla Twitter’ı kullandı.
İki açıklama arasında geçen bir saatte, Trump, uçakta bulunan Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’yla, Beyaz Saray Özel Kalemi John F. Kelly’yle konuştu ve Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton ile telefon görüşmesi yaptı.
O saatte, başka bir olay ortaya çıkmıştı. Trump’ın eski özel avukatı Michael Cohen, Kongre’ye yalan söylediği hakkında suçluluk savunması yaptı ve o, New York Times’ın sözcükleriyle, Trump, “2016 seçimi sırasında, daha önce kabul edilenden çok daha sonra da, Moskova’da bir kule inşa etme görüşmeleri yaptı,” dedi.
Beyaz Saray’ın içindeki ve dışındaki kişiler, Trump’ın gezisi ile Özel Yetkili Savcı Robert Mueller’in soruşturmasındaki en son aşama arasındaki bağlantıyı ortaya koydular.
Trump’ın avukatı Rudy Giuliani, Mueller’in, “Başkan” yıllık zirvede “dünya önderleriyle bir toplantı için ayrılırken” Cohen’e karşı “bir kez daha” dava açmasının “az bir olasılıkla rastlantısal” olduğunu söyledi. Giuliani, “Özel Savcı, Başkan Helsinki’deki bir dünya zirvesi için ayrılırken de aynı şeyi yapmıştı,” diye belirtti.
Obama dönemindeki eski bir Pentagon yetkilisi de, aynı bağlantıyı kurdu. O, New York Times’a, “Trump Tower Moskova haberlerinin ışığında, hepsi siyasi optik meselesi ve gerçek şu ki, Trump, kendisini, Putin ile herkesin önünde durmadan uğraşmaya ikna edemiyor,” dedi.
Trump’ın Putin’le geçtiğimiz yaz Finlandiya’nın Helsinki kentinde yaptığı son görüşme, Özel Savcı Mueller’in, “Rusların” 2016 seçimleri sırasında Demokratik Parti’yi heklediğine ilişkin doğrulanmamış iddialarla ilişkili olarak 12 Rus istihbarat görevlisini suçlamasından birkaç gün sonra gerçekleşmişti. Trump’ın düzmece suçlama üzerinden Putin ile “uğraşmayı” reddetmesi, Amerikan ve Avrupa medyasının büyük kısmı tarafından yönetiminin “dibe vurduğu an” olarak betimlenmişti.
O zamandan beri, Trump, büyük çaplı yeni yaptırımlar getirerek ve geçtiğimiz ay ABD’nin Orta Menzilli Nükleer Güçler (INF) antlaşmasından çekileceğini duyurarak, ABD’nin Rusya’ya karşı savaşçı adımlarını ciddi ölçüde arttırdı.
Mueller’in soruşturmasının hızlandırılmasının ve Ukrayna’nın Azak Denizi’nde bir krizi tetiklemesinin, ABD siyaset kurumunun Trump’ın Rusya’ya karşı daha cepheleşmeci bir tavır takınmasını isteyen kesimleri ile yakından koordine edildiğinden çok az kuşku duyulabilir.
Bu krize yanıt olarak, kan donduracak şekilde pervasız eylemler teklif ediliyor. Örneğin, Atlantik Konseyi, Ukrayna’ya, “ABD’yi ve NATO’yu davet etme; Azov Denizi kıyısındaki başlıca kent olan Mariıpol’ü ziyaret etmek üzere silahlı gemilerden oluşan bir filo gönderme ve Rusya’ya, ateş etmesi ya da NATO’nun Ukrayna limanlarını ziyaret etme hakkını kullanmasını engellemesi için meydan okuma” tavsiyesinde bulundu. “Bu gemiler silahlı olmalı ve hava desteğine sahip olmalılar ama onlara ateş açılmadıkça ateş açmama emri verilmeli” idi.
Çin
Ukrayna’nın provokasyonu öncesinde, Trump’ın başlıca odak noktası, Çin ile ticaret pazarlıkları olacaktı. Amerika Birleşik Devletleri, Çin mallarına yönelik gümrük vergilerini, 1 Ocak’tan itibaren, şu andaki yüzde 10’luk seviyeden yüzde 25’e doğru ciddi ölçüde arttıracak.
Bu, Trump’ın, Amerikan basınının “yeni bir soğuk savaş” olarak adlandırdığı bir Çin politikasının ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence tarafından duyurulmasından sonra katıldığı ilk zirve olacak. Söz konusu politikaya göre, ABD, Çin’in yüksek değerli üretimde kalkınmasını, stratejik ve askeri bir öncelik olarak aktif bir şekilde engellemeye çalışıyor.
G20 zirvesi öncesinde, Amerikan medyasında Çin karşıtı şiddetli bir kampanya vardı. New York Times, bu ay, Çin’in ekonomik etkisinin artması üzerine korku tellallığı yapan beş bölümlük bir dizi yayınlarken, Washington Post, Perşembe günü, “Çin’in ABD’ye ‘sızma ve hakim olma’ biçimindeki uğursuz planı” hakkında atıp tutan histerik bir yazı yayınladı.
Her iki gazete de, tam da Trump’ın göçmen çocukları göz yaşartıcı gazlar ve plastik mermiler ile vurduğu sırada, Çin’in Batı Çin’deki Uygur halkına karşı insan hakları ihlali iddialarını kınayan başyazılar yayınlıyordu.
Amerikan medyasının bazı kesimleri Trump’ın gümrük vergilerini arttırma konusunda geri adım atacağı yorumunda bulunurken, Trump, Pazartesi günü, herhangi bir uzlaşma olasılığının “uzak ihtimal” olduğunu söyledi.
Avrupa
Trump’ın uluslararası zirvelerdeki daha önceki davranışları göz önünde bulundurulduğunda, ABD’nin NATO müttefikleri ile yeni çatışmaların yaşanması tümüyle olasıdır. Trump, Avrupa Birliği’ni otomotiv alanında gümrük vergileri ile tehdit ederken, askeri harcamaları arttırma baskısı yapacağı Almanya Başbakanı Angela Merkel ile görüşmeyi planlıyor.
Hiç kimse, G20 zirvesinin kesin sınırlarını ve Trump’ın askeri saldırganlık, ticaret savaşı, tehditler ve gözdağı için kimi hedef alacağını kestiremiyor. Ancak açık olan şu ki, Trump, ABD siyaset kurumunun belirli bir hizibini temsil etse de, Amerikan politikasının tüm yelpazesinin düşüncelerini Rusya’ya, Çin’e ve Avrupa’ya karşı bir “büyük güç rekabeti”ni tırmandırmaya doğru yönlendiriyor.