ABD Başkanı Donald Trump, dün, Amerika’nın İran nükleer anlaşmasından çekildiğini, İran’a felç edici ekonomik yaptırımları yeniden uygulayacağını ve bunlara, yakında, belirsiz yeni yaptırımlar ekleyeceğini duyurdu.
Trump, bunu yaparak, Washington’ın Avrupalı en yakın müttefiklerinin ve nükleer anlaşmanın ortak imzacılarının (Britanya, Fransa ve Almanya), bu tür bir adımın Ortadoğu’yu topyekün savaşa sokma riski oluşturduğu uyarısını görmezden geldi.
Dünkü duyuru kışkırtıcı ve kundakçı olmakla birlikte, hiç de şaşırtıcı değildir.
Dünya Sosyalist Web Sitesi’nde, Nisan 2015’te, İran ile büyük güçlerin bir nükleer “çerçeve” anlaşmasına varmış olduğunun açıklanmasına yanıt olarak yayınlanan bir perspektif yazısında uyarmış olduğu gibi: “Bu anlaşma, daha geniş bir tarihsel anlamda, üzerine yazıldığı kağıttan daha değerli değildir. ABD, anlaşmayı, geçmişte defalarca olduğu gibi, gerektiğinde lime lime edecektir. Libya’daki Muammer Kaddafi yönetimi, 2003’te WMD [Kitle İmha Silahları] programlarından vazgeçmek için bir anlaşma yapmıştı; sonuçta kendisini 2011’de NATO önderliğindeki rejim değişikliği savaşının hedefi olarak buldu. ABD emperyalizmi, kendi ekonomik gerilemesinin ortasında, büyük rakipleri zararına küresel egemenlik uğruna pervasız yöneliminde engel tanımayacaktır.”
Gerekli değişikliklerin yapılması kaydıyla, 1930’lardaki emperyalist diplomasi ile bugünkü arasında çarpıcı ve öğretici benzerlikler vardır. II. Dünya Savaşı öncesinde, kurt sürüsüne önderlik eden Nazi rejimiyle, yalnızca kısa süre sonra parçalanmak üzere her türlü diplomatik anlaşma imzalanmıştı.
Trump, bu konuda, Beyaz Saray’daki öncellerinden yalnızca daha pişkin ve daha eşkıya gibidir.
Onun konuşması bir laf kalabalığıydı. ABD’nin geçtiğimiz çeyrek yüzyıl boyunca büyük Ortadoğu’da yürüttüğü, kışkırttığı ve yardım ve yataklık ettiği savaşlar, Afganistan’dan Irak’a, Libya’ya, Suriye’ye ve Yemen’e kadar karmaşık toplumları mahvetmiş durumda. Buna rağmen, bu milyarder, faşist düşünceli demagog, İran’ı, “zararlı” ve “kötü niyetli” faaliyetleri Ortadoğu’da “karışıklığa” neden olan, “dünyanın başlıca terörizm destekçisi devleti” olmakla suçladı.
İran’ın nükleer programını tarihteki en sıkı gözetim rejimine tabi tutan Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu, İran anlaşmasının bütün diğer imzacıları, ABD Savunma Bakanı James Mattis ve Trump yönetiminin tüm diğer üst düzey üyeleri, kesin bir şekilde, İran’ın anlaşmanın tüm yükümlülüklerini en ince ayrıntısına kadar yerine getirdiğini ve en az 15 yıldır herhangi bir nükleer silah programına sahip olmadığını belirtiyor. Yine de, Trump, İran’ın ABD’yi nükleer silahlı balistik füzelerle tehdit etmenin eşiğinde olduğunu iddia etti.
O, bu yalanların kanıtı olarak, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, Avrupa Birliği ve en sağcı Batılı medya organları dışında herkes tarafından aldatıcı ve yalan olarak eleştirilen 30 Nisan’daki sunumunu gösterdi. Savaş propagandası, aldatma ve sahtecilik konularında uzman olan New York Times, Washington’ın bu kadar kaba bir gösteriye ortak olmasından kendisini profesyonel olarak hakarete uğramış hissetti ve “Netanyahu’nun İran Üzerine Zırvası” başlıklı bir başyazıyla tepki verdi.
Konuşmasının sonuna doğru, “reddededilemeyecek bir teklif” yapan bir mafya babasına benzer bir dil kullanan Trump, Washington’ın, İran halkına ABD destekli vahşi Şah diktatörlüğü yönetimi altında hüküm süren türde bir yeni sömürgeci boyunduruğu yeniden dayatmayı amaçlayan, artan bir ekonomik, diplomatik ve askeri baskıya girişeceğinin altını çizdi.
O, önce, 1979 Devrimi öncesi İran’ın “dünyanın saygısına sahip” olduğunu iddia ederek, Şah için bir zafer şarkısı söyledi. Ardından, İran önderlerinin Washington’ın dikte ettiği “yeni” bir “anlaşma” talebini reddettiğini ilan etti ve şunları ekledi: “Onların konumunda olsaydım muhtemelen aynı şeyi söylerdim. Ama gerçek şu ki, onlar yeni ve kalıcı bir anlaşma yapmak isteyecekler.”
Trump, yaptığı açıklamada, İran anlaşmasını bozarak “ABD’nin artık boş tehditte bulunmadığını” göstermiş olmasıyla övündükten hemen sonra, kısaca Kuzey Kore’ye de değindi.
Trump ile Kuzey Kore önderi Kim Jong-un arasında planlanan görüşmelerin doğrudan sonucu ne olursa olsun, ABD’nin İran anlaşmasını tanımaması, Kore Yarımadası’ndaki “barış görüşmeleri”nin ABD’nin emperyalist şiddetini ve haydutluğunu kolaylaştırmayı amaçlayan bir taktik manevra olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bir anlaşmaya varılması durumunda, bu, yalnızca, Amerika’nın elini daha önemli düşmanlarıyla çatışma için serbest bırakacaktır. Eğer ABD’nin stratejik öncelikleri değişir ya da koşullar izin verirse, Washington, bir Kore nükleer silahsızlandırma anlaşmasını çöpe atmak için en eften püften ve uydurma bahaneye başvuracaktır.
Belirtmek gerekir ki, Demokratlar ve ABD ordu-istihbarat kurumunun geniş kesimleri, Trump’ın Pyongyang ile görüşmelere yönelmesini kınamış ve Kuzey Kore yönetimi ile imzalayacağı herhangi bir anlaşmayı tanımayacaklarını az çok ilan etmiştir.
Avrupalı emperyalist devletlerin, Trump’ın onların tavsiyelerine kayıtsızlığı nedeniyle öfkelenip sarsıldıklarına kuşku yok. Hem Fransa Devlet Başbakanı Emmanuel Macron hem de Almanya Başbakanı Angela Merkel, geçtiğimiz Nisan ayında, Trump’tan İran anlaşmasını çöpe atmamasını şahsen rica etmek için Washington’a gelmişti. Pazartesi günü, sıra, dinleyicileri yalnızca Başkan Yardımcısı Pence ile Dışişleri Bakanı Pompeo olsa da, Britanya Dışişleri Bakanı Boris Johnson’daydı.
ABD emperyalizmi, bir kez daha, kendi çıkarlarının peşinde, görünüşteki Avrupalı müttefiklerinin kaygılarına aldırmadı. Basın açıklamalarında ne söylenirse söylensin, emperyalist devletler arasındaki ilişkiler, her biri ekonomik kriz ve durmadan şiddetlenen jeopolitik ve ticari rekabet koşulları altında kendi çıkarlarının peşinde koştuğu için, her zamankinden daha düşmanca.
Geçtiğimiz yüzyılın tarihi, Britanya, Fransa ve Almanya egemen seçkinlerinin emperyalist arzularının Amerika’nın kapitalist egemenlerininkinden daha az açgözlü olmadığını göstermiştir.
Eğer onlar Trump’ı İran anlaşmasını çöpe atmaktan vazgeçirmeye uğraştılarsa, bunun tek nedeni, bu adımın onların İran’ı ekonomik olarak sömürme girişimlerine aykırı olması ve İran ile bir savaşın, tırmanan petrol fiyatları ve yeni bir kitlesel sığınmacı akışı dahil, istikrarsızlaştırıcı etkilerinden korkuyor olmalarıdır.
Avrupalılar, Trump’ı anlaşmaya bağlı kalmaya ikna etme yönündeki sonuçsuz girişimlerinde, Tahran’dan bir dizi yeni talepte bulunmakta ona katıldılar. Bunlar arasında, hem Trump’ı hem de Netanyahu’yu İran’a karşı saldırılarını ilerletme konusunda cesaretlendirecek şekilde, balistik füze programına katı sınırlamalar getirilmesi ve İsrail’e sarsılmaz destek sözü vardı.
Bu, Avrupa emperyalistlerin, niyetlerinin daha az savaşçı olmadığını vurgulayan başlıca kaygılarının bir diğerine işaret etmektedir. Onlar, Demokratik Parti ve ABD ordu-istihbarat aygıtının büyük kısmı ile birlikte, İran’a diz çöktürmek ve bu kampanyayı NATO’nun Rusya’ya karşı askeri stratejik atağıyla bütünleştirmek için en iyi stratejinin Suriye’deki rejim değişikliği savaşını sürdürmeye yoğunlaşmak olduğunu savunuyorlar. Siyasi önderlerin ve kapitalist medyanın Suriye’ye yönelik geçtiğimiz ayki ABD-Fransa-Britanya hava saldırıları öncesinde açıkça itiraf etmiş olduğu gibi, bu alternatif emperyalist strateji, hızla, yol açacağı bütün sonuçlarla birlikte, ABD ve Rusya güçleri arasında doğrudan askeri çatışmalarla sonuçlanabilir.
Washington’ın nükleer anlaşmayı çöpe atması, İran’daki burjuva ulusalcı yönetim adına büyük bir kriz ve yıkıcı bir teşhir oluşturmaktadır. İran’da artan sınıfsal çatışmalardan dehşete kapılan İslam Cumhuriyeti’nin burjuva dini yönetimi, umutlarını, ABD emperyalizmi ile bir uzlaşmaya ve Barack Obama’nın ABD’nin yeni bir Ortadoğu politikası yönündeki boş sözlerine bağlamıştı. Oysa ABD, Obama yönetimi altında Libya’ya saldırmış, Suriye’de benzer bir rejim değişikliği operasyonu başlatmış ve ülkedeki kanlı egemenliğini yeniden kurarken Mısır ordusunu desteklemişti.
Başından beri İran anlaşmasının açık bir karşıtı olan Trump’ın göreve gelmesinden beri, Tahran, çaresizce, Amerika’nın gazabına karşı kalkan olmaları için Avrupalılara başvuruda bulundu. Bu arada, İran burjuvazisi, emperyalistlere yaranma ve yatırım çekme çabaları ile uyumlu olarak, işçi sınıfı karşıtı kemer sıkma politikalarını hızlandırdı.
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve Avrupalılar, Trump’ın duyurusuna yanıt olarak, nükleer anlaşmayı sürdürme niyetlerini ilan ettiler. Ruhani, böyle yaparak, olmayacak duaya amin demektedir.
9 Mayıs 2018