Metin Çulhaoğlu’na Yanıt
“Troçki cinayeti” konusunu kısa bir cümle ile geçiştirip “New York entelektüelleri”ne sıçrayan Çulhaoğlu, onların “hepsi olmasa bile önemli bir bölümü Troçkisttir” ve “bir araya gelip dünyayı değerlendirdiklerinde, sürükleyici fikirler artık yaşamayan Troçki’nin fikirleridir,” derken, gerçekleri çarpıtmaktadır.
“New York entelektüelleri” olarak adlandırılan kişiler, 1930’lu yıllardan başlayarak bir araya gelmiş liberal demokrat, ilerici yazarlardan, eleştirmenlerden ve sanatçılardan oluşan bir çevreydi. Büyük ölçüde günümüz sahte soluna da teorik gıda sağlayan Marksizm/Troçkizm karşıtı Frankfurt Okulu’ndan beslenen bu çevrede, totaliterliğe (faşizme, Nazizme ve Stalinizme) karşı belirgin bir düşmanlık vardı ve bu konumları, “New York entelektüelleri”nin en azından bir kısmını, tüm bu akımlara karşı mücadele eden Troçkist hareketin etkisine açık hale getiriyordu.
Nitekim bu çevrede yer alan birçok aydın ve sanatçı, Lenin’in en yakın çalışma arkadaşlarından bir kısmının katledilmesiyle sonuçlanan düzmece 1936 Moskova Yargılaması’na karşı o dönemde Sosyalist Parti içinde faaliyet gösteren ABD’li Troçkistler tarafından başlatılan kampanyaya önemli bir destek vermişti.
Bu kampanya sırasında kurulan Troçki’yi Savunma Komitesi’nin, başkanlığını ünlü ABD’li ilerici reformist düşünür John Dewey’in yaptığı ve onun adıyla anılan Dewey Komisyonu, 1937 ilkbaharında, Moskova’daki duruşmayı en ince ayrıntısına kadar incelemiş ve onun baştan sona düzmece olduğunu kanıtlamıştı. 1936 Moskova Yargılaması’nın baş sanığı olan Troçki’nin de sorgulandığı bu soruşturmanın sonucu, The Case of Leon Trotsky [Lev Troçki Davası] ve Not Guilty [Suçlu Değil] adlı iki kitapta yayınlandı. Bu tarihsel belgeler, yalnızca 1936 Duruşmalarının düzmece niteliğini ve Stalinist bürokrasinin işçi sınıfı ve Bolşevizm düşmanı karakterini inkar edilemez bir biçimde gözler önüne sermekle kalmıyor; Troçkizmin en temel pozisyonlarını bizzat Troçki’nin ağzından açıklıyordu.
Bununla birlikte, 1936-1938 Moskova Duruşmaları ile doruk noktasına ulaşan siyasi soykırıma karşı çıkmaları, bu aydınların ve sanatçıların Troçkist olduğu anlamına gelmiyordu. Onların bir kısmı (Irwing Howe, Nathan Glazer, Seymour Martin Lipset, Leslie Fielder vb.), Eugene V. Debs’in önderliğinde sosyal demokrat bir işçi partisi olarak 1901 yılında kurulmuş olan Amerika Sosyalist Partisi’nin gençlik örgütüne üyeydi ve bunların bazıları, sonradan, Max Shachtman’ın Nisan 1940’ta, Sosyalist İşçi Partisi’nden (SWP) atıldıktan sonra kurduğu İşçi Partisi’ne katılmıştı. Her iki parti de Troçkizme cepheden karşıydı. Çulhaoğlu’nun “Troçkist” olduğunu ima ettiği kişiler arasında özellikle vurgu yaptığı Hannah Arendt’e gelince; onun Troçkist hareket ile ilişkisi, 1939-1940’ta, kısa süreliğine SWP’nin çevresinde dolanmanın ötesine geçmiş değildi.
Siyasi alanda hiçbir önemli rol oynamamış olan ve Troçkizm ile herhangi bir ilişkisi olmadığı bilinen “New York entelektüelleri”nin önemli bir bölümünün 1940’ların sonundan başlayarak yaklaşık on yıllık bir döneme damgasını vuran komünizm karşıtı cadı avında, dünyanın en güçlü emperyalist devletinin baskısına teslim olduğu doğrudur.
Biz bu olgudan, liberal demokrat küçük burjuva aydınların Stalinizm karşıtlığının, Troçkist dünya görüşü ve perspektifler ile bütünleşmemesi durumunda, kaçınılmaz biçimde işçi sınıfı ve komünizm karşıtlığına dönüşeceği sonucunu çıkartıyoruz (bu, Stalinizmin Marksist/Troçkist bir eleştirisini yapamadığı için emperyalizmin açık savunucusu sahte solcular haline gelenler için de geçerlidir).
Peki, Çulhaoğlu’nun “New York entelektüelleri” deneyiminden, artık ilgilenmediği işçi sınıfı bir yana, kendisi için çıkarttığı ders ne? Kocaman bir hiç!
Tüm siyasi varlığı emperyalizm ile işçi sınıfı karşıtı ittifaklar üzerine kurulu olan Stalinizmin suçlarından hiç söz etmeden, bir grup küçük burjuva liberal aydını, yalnızca Stalinizm karşıtı olmalarından hareketle Troçkist ilan etmek ve onların sonraki evriminden dolayı Troçkizmi suçlamak için, insanın ar damarının çatlamış olması gerekir.
Çulhaoğlu’nu ve siyasi yol arkadaşlarını bu utanmazca yalan ile baş başa bırakıp, gerçekleri anlatmaya devam edelim.
ABD’li Troçkistlerin ilkeli duruşu
Stalinistler, işçi sınıfını, sözde faşizme karşı “halk” ve “demokrasi” cepheleri adı altında yerel egemen sınıflara ve emperyalizme yedeklerken, bu cephelerin hedef tahtasına yerleştirilmiş olan Troçkistler, her türden liberal demokrat küçük burjuva çevre ile aralarındaki ayrımı titizlikle korumuşlardır.
Dördüncü Enternasyonal’in ve Amerikan Troçkizminin kurucularından James P. Cannon, Troçkizm ile ilerici küçük burjuva çevrelerin Stalinizm karşıtlığı arasındaki ayrımı, Nisan-Mayıs 1947’de, Amerikan Stalinizmi ve Stalinizm Karşıtlığı başlığı altında Militant’da yayınlanan bir dizi makalede özetlemişti:
Bizim Stalinizme ve onunla her türlü uzlaşmaya uzun süredir ve hâlâ karşı olduğumuz biliniyor. Buna 18 yıldan uzun süre önce başladık ve o zamandan beri kararlılıkla sürdürüyoruz. Bizler, Stalinizmin diğer karşıtları ile işbirliğini memnuniyetle karşılarız ama bu işbirliğinin, yalnızca Stalinizmin doğasına ve Stalinizme karşı mücadelenin genel kapitalizm karşıtı mücadelenin bir parçası olduğuna, ondan ayrı ya da ona aykırı olmadığına ilişkin kimi temel konularda hemfikir olunduğunda verimli olabileceğine inanıyoruz.
… Biz, insan soyunun en büyük ve en tehdit edici düşmanının Washington’daki iki partili küçük bir emperyalist hizip olduğuna inanıyoruz. Biz, Amerikalı devrimcilerin ilk ve en önemli görevinin savaşa ve ABD’deki gericiliğe karşı mücadele olduğunu düşünüyoruz. Stalinizme karşı mücadelede işbirliğinin gerekli öncülü budur. Bu konuda bizimle aynı fikirde olmayanlar, günümüzün gerçekliğini anlamıyor ve bizim dilimizi konuşmuyorlardır.
Stalinizmin hain karakterinin anlaşılması, her ciddi sınıf bilinçli işçi için sağduyunun ve mantığın başlangıcıdır; aynı zamanda kapitalizm karşıtı olan bütün Stalinizm karşıtları ile birlikte faaliyet göstermeye çaba harcanmalıdır. Ancak bir başına Stalinizm karşıtlığı, ortak mücadele için bir program değildir. Bu çok geniş bir kavramdır ve herkes için farklı anlamlar taşımaktadır. Stalinizmin güçsüz, Trumancılığın ise güçlü olduğu bu ülkede, günümüzde, bizim mücadeleye başladığımız 18 yıl öncesinde olduğundan daha fazla Stalinizm karşıtı var. Onlar, özellikle New York’ta kalabalıklar ve hepsi sahtekar değil. Ama üst perdeden atıp tutan mevcut Stalinizm karşıtı grupların son derece büyük bir kesiminin bizimle uzaktan yakından ilgisi bulunmuyor. Bunun nedeni, bizim ya da onların seçkinciliği ya da kavgacılığı değil; bizim farklı öncüllerden yola çıkmış olmamız, mücadeleyi farklı yöntemlerle sürdürmemiz ve farklı hedeflere sahip olmamızdır…1
Cannon, aynı dizide yer alan, Komünist Parti Bir İşçi Sınıfı Örgütü mü? başlıklı bir diğer makalesinde, Troçkizmin ilkesel pozisyonlarından birini şöyle özetliyordu: “Stalinizm, işçi hareketinin bir iç sorunudur ve bütün diğer iç sorunlar gibi, yalnızca işçiler tarafından çözülebilir.”2
Cannon ve Troçkistler, Stalinizme karşı kararlılıkla mücadele ederken, onun işçi hareketinin bir parçası olduğu gerçeğinden hareket etmiş; ABD’li Stalinistleri kapitalistlerin ve devletin saldırıları karşısında savunmuşlardır.
SWP, örneğin, 1948 yılında 12 Stalinist öndere karşı açılan davada, ABD Komünist Partisi’nin Merkez Komitesi’ne, burjuva devletin kovuşturmalarına karşı mücadele etmek üzere bir birleşik cephe oluşturma teklifinde bulunmuştu. SWP’nin Siyasi Komitesi adına Farrell Dobbs tarafından kaleme alınan 28 Temmuz 1948 tarihli mektuptan aktaralım:
Partinizin 12 önderine karşı Smith Yasası çerçevesinde dava açılması, Washington’daki egemenlerin, ifade özgürlüğünü kısıtlayan bu yasayla, siyasi ve sendikal işçi sınıfı hareketine yönelik şeytani bir silaha sahip olduklarına ilişkin bir diğer açık uyarıdır…
Smith Yasası’nın ilk kurbanları olan bizler, şimdi sizler saldırıya uğradığınız için size yardımımızı sunuyoruz. Sizleri demokratik haklarınızdan mahrum etmek için düzenlenmiş olan bu komployu, yalnızca içindeki tüm eğilimlerle birlikte işçi hareketinin birleşik mücadelesinin yenilgiye uğratabileceğine inanıyoruz…
Sizden, partilerimiz arasındaki köklü farklılıkların, temel hakların savunusunda geniş bir birleşik işçi sınıfı cephesinin önünde engel olmasına izin vermemenizi istiyoruz. Bizler aynı Smith Yasası altında zulme uğrarken, sizler Troçkistleri savunmaya gelmemiştiniz ama biz, sizin hakkınızda dava açılmasına karşı tavrımızı şimdiden açıklamış bulunuyoruz ve sizin savunmanıza daha fazla yardımcı olmaya tam olarak hazırız.3
Stalinistler, bu çağrıya hiçbir zaman yanıt vermediler.
Stalinistlerin ABD yönetimi ile işbirliği
Çünkü onlar, savaş ve “demokratik emperyalizm” yanlısı bir “faşizme karşı halk cephesi”nin başındaydılar; “faşizme karşı mücadeleye zarar vermeme” adına, kapitalistlere ve emperyalist ABD yönetimine yönelik her türlü greve ve direnişe karşı çıkıyorlardı. Stalinistler, ABD yönetimi kendi önderlerine komplo kurarken bile, Troçkistlere yönelik cadı avını desteklemeye devam ettiler.
ABD’li Troçkistlerin burjuva devlet ve Stalinizm karşısındaki ilkeli tavrı ile Stalinistlerin emperyalizmin işbirlikçisi konumu arasındaki farkı anlamak için, yukarıda, Dobbs’un mektubunun son paragrafında gönderme yaptığı olayı anımsatalım.
II. Dünya Savaşı’nda Sovyetler Birliği’nin koşulsuz savunusundan yana olan Troçkistler, Stalinistlerin “demokratik emperyalist” olarak adlandırdığı ülkelerde izlediği sınıf işbirlikçisi “halk cephesi” politikalarına cepheden karşı çıkıyor, Leninist “emperyalist savaşa karşı proleter devrim” çizgisini savunuyor ve bu doğrultuda işçi sınıfı içinde devrimci faaliyet sürdürüyorlardı. Bu, sosyalizm uğruna sınıf mücadelesinin savaş sırasında da sürdürülmesini savunan SWP’yi, artık Stalinistlerin başlıca müttefiki olan Roosevelt yönetiminin hedef tahtasına yerleştirmişti.
ABD hükümeti, II. Dünya Savaşı’na girmeden hemen önce, 1941 ilkbaharında ve yaz başında, sağcı sendika bürokrasisinin işbirliğiyle, SWP’ye ve onun sendikal hareket içindeki başlıca mevzilerine saldırdı. 15 Temmuz 1941’de, SWP’nin Ulusal Sekreteri James Cannon’ın ve Minneapolis’teki bütün parti önderlerinin dahil olduğu 28 kişi hakkında, “hükümeti zor ve şiddet kullanarak yıkmaya yönelik komplo” örgütlemek, “ordu içinde itaatsizliği kışkırtmak” ve “halkı isyana teşvik” suçlarını içeren iki dava açıldı. Bu davalardan Smith Yasası’na göre açılan ikincisinde, 18 ABD’li Troçkist önder, bir buçuk yıla varan hapis cezalarına çarptırıldı. Cannon, 1 Ocak 1944’te hapse girdi ve bir yıldan uzun bir süre sonra serbest bırakıldı.
Stalinistler, emperyalist ABD yönetiminin işçi sınıfını kapitalistlerin ve burjuva devletin saldırılarına karşı örgütleyip sınıf mücadelesini sürdüren Troçkistlere yönelik bu saldırısını, “faşizme karşı mücadele”nin bir parçası olarak alkışlamışlardı.
Troçkist SWP, Stalinistlerin Roosevelt yönetimi ve ABD’li kapitalistler ile “halk cephesi” kurup işçilere tüm grevlere ve direnişlere son verilmesini öğütlediği koşullarda, bu sınıf işbirlikçisi politikayı reddeden ve bu yüzden önderleri II. Dünya Savaşı sırasında hapse atılan tek işçi sınıfı partisiydi.
Özetle, Çulhaoğlu’nun, ABD’deki Troçkistler hakkında kuşku yaratma çabası, bütünüyle yalanlar üzerine kuruludur ve boşunadır. Çulhaoğlu, eğer işçi hareketi içinde dünya devrimi ve komünizm davasına herhangi bir ihanet ya da emperyalizm ve burjuvazi ile herhangi bir işbirliği arıyorsa, bunun sayısız örneğini görmek için Kremlin’deki Stalinist bürokrasinin ve onun dış politika araçları olan Komünist Partilerin tarihine bakmalı.
Dipnotlar:
1 Akt. David North, Savunduğumuz Miras (İstanbul, Mehring Yayıncılık, 2017), s. 45.
2 Age. içinde alıntı, s. 45.
3 Age. içinde alıntı, s.47.
Devam edecek