Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın kaybolması ve New York Times’ın ikiyüzlülüğü

New York Times’ın (NYT), Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçının geçtiğimiz hafta kaybolmasının ardından takındığı ahlaki öfke pozu, Amerika’nın “büyük tirajlı ve saygın gazete”sinin içler acısı standartları açısından bile, ikiyüzlülüğü ile hayrete düşürüyor.

NYT, aralarında savaş çığırtkanı Thomas Friedman’ın “Cemal Kaşıkçı için dua ediyorum” başlıklı bir yorumunun ve “Suudi Arabistan, Cemal Kaşıkçı için cevap vermeli” başlıklı bir başyazının bulunduğu bir dizi makalede, Kaşıkçı’nın ölümüne ilişkin haberler karşısında şoka uğrayıp dehşete düştüğü numarası yaptı ve Riyad’dan, gazetecinin yazgısını bütün açıklığıyla söylemesini talep etti.

Geçtiğimiz yıl ABD’ye gitmek üzere Suudi Arabistan’dan kaçan 59 yaşındaki Kaşıkçı, yaklaşık otuz yıla uzanan bir gazetecilik kariyeri boyunca Suudi kraliyet ailesi ile sıkı bağlara sahipti. Ancak o, güçlü Veliaht Prens Muhammed bin Salman’ın gündemi ile anlaşmazlık içine girdi. Bunlara, onun, bin Salman’ın rejimi eleştirenleri tutuklamasını ve Yemen’de acımasız bir savaş yürütmesini kınaması dahildi.

2 Ekim Salı günü, Kaşıkçı, boşanma belgelerini almak için İstanbul’daki Suudi konsolosluğuna girdi ve o zamandan beri bir daha görülmedi. Söylendiğine göre, Kaşıkçı’nın kaybolmasına ilişkin soruşturmayı yürüten Türk makamları, gazetecinin konsoloslukta öldürüldüğüne ve ardından cesedinin parçalanıp ülkeden çıkarıldığına inanıyor.

Kaşıkçı cinayeti, eğer doğruysa, kana bulanmış Suudi diktatörlüğünün gaddarlığını vurgulayan korkunç bir suç olacak. Ama bu, Suudi rejiminin gerçekleştirdiği ve çok azı NYT’yi Kaşıkçı’nın kaybolması kadar rahatsız eden uzun bir terör ve gaddarlık eylemleri listesine eklenecek.

ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki asli bir stratejik müttefiki işlevi gören Suudi rejimi, kendi halkına karşı amansız baskısıyla dünya genelinde ün salmıştır. Suudi yetkililer, 2017’de, 150 dolayında insanı kılıçla kafalarını keserek idam ettiler. Rejim, 2018’in ilk dört ayında, yarısı şiddet içermeyen suçlardan olmak üzere, 48 kişiyi aynı yolla öldürdü.

Ağustos ayında, devlet savcıları, Suudi diktatörlüğüne karşı protestolarının videolarını sosyal medyada yayınlayan 29 yaşındaki Şii aktivist Israa al-Ghomgham’ın ve başka dört kişinin boynunun vurulmasını talep etti. Onların gündeme getirdiği başlıca konular, eşitlik ve aralıksız olarak Riyad’ın vahşi baskısının hedefi olan Krallık’ın Şii azınlığının karşı karşıya olduğu sefil toplumsal koşullara son verilmesi talepleri idi. NYT, hiçbir zaman, bu apaçık devlet terörü eylemini mahkum etmek ya da krallıktaki, ayda ortalama 10’dan fazla gerçekleşen diğer devlet onaylı idamları kınamak için bir başyazı yayınlama gereği duymadı.

NYT ve bir bütün olarak ABD siyaset ve medya kurumu, Riyad’ın, Washington’ın enerji zengini ve jeostratejik açıdan önemli Ortadoğu üzerindeki tartışmasız egemenliğini sağlamlaştırma stratejisinde hayati öneme sahip olması nedeniyle, böylesine şiddetli bir baskıyı hoş görmektedir.

NYT, Veliaht Prens Muhammed’in başlattığı “umut veren toplumsal reformlar”ın, onun “iğrenç bir cinayet”ten suçlu olduğunun ortaya çıkması durumunda riske girebileceğinden yakınırken, görünüşe göre, NYT’nin başyazarları, Yemen kasabı bin Salman’ın, Riyad’ın Arap dünyasının en yoksul ülkesine yönelik soykırımsal savaşının yürütülmesindeki başrolü nedeniyle birçoğu kadın ve çocuk en az 16.000 masum sivilin öldürülmesinden sorumlu olduğunu bildikleri halde geceleri rahat uyuyabiliyorlar.

Suudi Arabistan’ın yalnızca ABD’nin silah ve lojistik destek sağlaması sayesinde yürütebildiği bu savaş, hastanelerin, okulların ve okul otobüslerinin bombalanmasından bütün bir toplumun açlıktan kıvrandırılmasına kadar, en korkunç savaş suçlarına sahne olmuştur. Batı medyasının büyük ölçüde görmezden geldiği bu korkunç savaş suçları, NYT’nin de dahil olduğu tüm ABD egemen seçkinlerinin, bu yılın ilkbaharında ABD’ye yaptığı ziyaret sırasında “M.B.S”yi [Muhammed bin Salman] büyük bir reformcu olarak ağırlamasını engellemedi.

Putin yönetimini sürekli acımasız bir diktatörlük olarak suçlamak için Rus hükümetinin karıştığı iddia edilen cinayetlere ya da kaybolma olaylarına ilişkin doğrulanmamış haberlere sarılan NYT, Kaşıkçı ile ilgili olarak despotik Körfez monarşisine getirilen suçlamayı kanıtlanmamış bir iddia olarak tanımlama konusunda dikkatliydi. NYT, “Türkiye, resmi doğrulama ya da kanıt olmaksızın suçlama getirmeye kalkmamalı” ve “Suudi Arabistan, bunu, gamsız inkarlarla reddedemez.” diye yazdı.

NYT’nin ve şirketlerin denetimindeki bütün bir medyanın, söz konusu gazetecinin bir Rusya ya da İran konsolosluğunu ziyareti sırasında kaybolmuş olması durumunda nasıl tepki vereceğini hayal etmek zor değil. Öyle bir durumda, gazeteler ve televizyon programları, “ölüm saçan” Putin yönetimi ya da Tahran’daki kana susamış diktatörlük hakkında çığlık atan başlıklarla dolu olurdu. Belki Friedman, bizi her şeye gücü yetenler ile günlük sohbetlerinin içeriği hakkında bilgilendirmeyen ama “basın özgürlüğü”nü savunma adına Amerikan askeri müdahalesi talep eden bir köşe yazısı kaleme alabilirdi.

NYT’nin Kaşıkçı’nın yazgısına ilişkin kaygısı, ne kadar ikiyüzlüce olursa olsun, birbiriyle ilişkili birkaç etmenle bağlantılıdır. İlk olarak, Kaşıkçı, sıradan bir gazeteci değildi ve onlarca yıllık bir kariyere sahipti. O, bu kariyer sırasında, sonradan Riyad’ın Britanya ve ABD büyükelçisi olarak görev alan eski Suudi istihbaratının şefi Prens Turki bin Faysal’ın danışmanlığı da dahil olmak üzere, Suud Hanedanı’nın güçlü kesimleri ile sıkı bağlar geliştirmişti. Kaşıkçı, Suudi siyasi yaşamına ilişkin kapsamlı bilgisini ve bağlantılarını, medyaya Krallık’taki siyasi gelişmeleri açıklayan röportajlar vererek, Batılı güçlerin bir muhatabı gibi davranmak için kullanıyordu.

İkincisi, NYT, Kaşıkçı olayını, bir “demokrasi” ve “insan hakları” savunucusu biçimindeki sahte duruşunu desteklemek için, sinik bir şekilde kendi çıkarına kullanıyor. Gazete, bu “demokrasi” ve “insan hakları” savunuculuğunu, ABD’nin Balkanlar’dan Irak’a ve Afganistan’a kadar her bir emperyalist saldırı savaşını cilalamak için kullanmıştır.

Üçüncü olarak, NYT, Veliaht Prens ile sürgüne gitmek zorunda kalan Kaşıkçı arasındaki farklılıkların, devlet baskısına ve toplumsal eşitsizliğe yönelik muhalefet büyürken toplumsal bir barut fıçısının üzerinde oturuyor olan Suudi rejimi içindeki daha geniş bölünmeleri yansıttığının oldukça farkındadır.

Gazete, bu bölünmelerin açık çatışma biçiminde patlak vermesinin, Suudi rejimini, kısa süre içinde kitlesel halk muhalefetiyle karşı karşıya kalabileceği koşullar altında, ölümcül biçimde zayıflatabileceğinden kaygılanmaktadır.

Friedman’ın, bin Salman konusunda, Suudi Veliaht Prensi’ni Riyad’ın “Arap baharı”nı başlattığı gerekçesiyle göklere çıkarttığı bir yıl öncesine göre çok daha eleştirel olan köşesi, sertlik yanlılarının, bin Salman’ı, “güvenlik konularını, canlı ve kapsamlı bir özel sektör yaratmak” için “yatırımcı çekme gereksiniminin üzerinde tutmaya” zorlandığından yakınıyordu.

Sonuncusu ve muhtemelen içlerinde en önemlisi, NYT, zayıflamış bir Suudi rejiminin, ABD emperyalizminin İran ile ilerlemiş savaş hazırlıklarını da kapsayan bölgedeki yağmacı çıkarlarını kovalamasını baltalayacağı kaygısıyla hareket etmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir