Obama yönetiminin Askeri Güç Kullanma Yetkisi talebi üzerine kongredeki komiteler önünde ifade verirken, “muhalefet, giderek daha fazla ılımlılığıyla tanımlanır hale geliyor” düşüncesinde ısrar eden ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, El Kaide ile bağlantılarının ABD’nin Suriye’de başlattığı iç savaştaki baskın rolüne ilişkin soruları bir kenara itti.
ABD emperyalizmi, on yıl içinde ikinci kez kitlesel imha silahları ve El Kaide hakkında yalanlar üzerine kurulu bir savaş başlatmaya hazırlanıyor. Washington, 2003’te, kitlesel imha silahlarına sahip olduğu ve onları El Kaide’ye teslim etmeye hazır olduğu iddiasıyla, Saddam Hüseyin yönetimini devirmek için Irak’ı istila etmişti. Ortada bu tür silahlar yoktu ve Irak yönetimi El Kaide’nin düşmanıydı.
Şimdi, on buçuk yıl sonra, Obama yönetimi, yanlış bir şekilde, El Kaide unsurlarının önemsiz bir azınlık oluşturduğu sözde “asiler”in “ılımlı demokratlar” tarafından kontrol edildiğini iddia ederken, Şam’ın kenar mahallesinde kimyasal silah kullanılmasını Cumhurbaşkanı Beşar Esad’a maleden uyduruk bir istihbarat raporuna dayanarak, Suriye’ye karşı savaşa hazırlanıyor. Bir kez daha, her iki iddia da yalan.
Tam da Esad tarafından Suriye’ye davet edilmiş olan BM silah denetçilerinin çalışmalarına başlayacağı gün gerçekleşen 21 Ağustos saldırısının, bir ABD saldırısına bahane sağlamak için bizzat “asiler” tarafından gerçekleştirilmiş olduğuna inanmak için her türlü neden var. Olayların bu şekilde yön değiştirmesi, Esad yönetimi için kayıptan başka bir anlam taşımazken, yalnızca Suriye hükümet güçleri tarafından askeri yenilgiye uğratılmanın eşiğindeki “asiler”in işine yaradı.
Kerry’nin Esad karşıtı güçlere ilişkin iddialarına gelince, Reuters haber ajansı, kendisini ABD Dışişleri Bakanı’na karşı çıkmak zorunda hissetti. Ajans, 5 Eylül’de, “Ilımlı Suriyeli muhalefet gruplarının etkisinin arttığına ilişkin genel düşünce, ABD’li ve Avrupalı istihbarat kaynakları ile hükümet dışı uzmanların, aşırı İslamcıların en acımasız ve en iyi örgütlenmiş isyancı unsurlar olduklarını söyleyen değerlendirmeleriyle çelişmekte” diye belirtti.
Kerry, Çarşamba günü, “asiler”in demokratik erdemlerini överken, savunmasız sivil yerleşim alanlarını ve kiliseleri topçu ateşine tutup dinsel bir katliam başlatma tehdidinde bulunan cihadcı milisler, Şam’ın kuzeyindeki Hristiyan köyü Maalula’nın kuşatıyordu.
Bu, Washington ile müttefikleri tarafından, Esad yönetimini devirip Ortadoğu’nun siyasi haritasını yeniden çizmek amacıyla silahlandırılıp Suriye’ye sokulan ve finanse edilen ABD destekli İslamcı milislerin sergilediği sayısız vahşetin yalnızca en sonuncusuydu. ABD’nin doğrudan askeri müdahalede acele etmesinin başlıca nedeni, bu çabanın, savaş alanında uğranılan yenilgilerin yanı sıra Suriye halkı içinde artan düşmanlık ve güçlü tepki karşısında çözülmesidir.
İnternet üzerinden dolaşıma sokulan son videolar, İslamcı savaşçıların suçlarını belgeliyor. Okurlarımızı uyarıyoruz: ABD yönetiminin bir müttefiki işlevini gören ve iktidara getirmeye çalıştığı baştan çıkmış bir örgütün eserini seyrediyorsnuz.
Bu faaliyetler, üç kamyon sürücüsünün Nusayri azınlıktan olma “suçu” nedeniyle yol kenarında öldürülmesini içeriyor. (Bir sürücü, katillere, “biz yalnızca ekmeğimizi kazanmaya çalışıyoruz” diyor.
Bu videolar arasında, bir Katolik papazın kafasının kesilmesi de var. Suriye’den kısa süre önce yasadışı yollarla çıkartılmış olan ve bir “asi” kampında kaydedilmiş diğer video, tutuklu savunmasız Suriyeli askerlerin toplu infazını gösteriyor.
Bu hunharlıklar, bütün çabasını -giderek azalan bir başarıyla- kamuoyunu savaşa kazanmaya adamış olan şirketlerin denetimindeki medyada neredeyse hiç yer almıyor. Kerry ve diğer savaş destekleyicileri, bu “asiler”in doğrulanmış mezalimi konusunda baskı yapıldığında, “radikalleşme”yi yalnızca ABD bombardımanının önleyebileceğinde ısrar ediyorlar.
Suriye’ye “insani nedenlerle” saldırıyı savunan politikacılar ve medya uzmanları, ABD bombardımanının gerekçesi olarak, ülkedeki iç savaşın 100.000 dolayında olduğu tahmin edilen kurbanlarına gönderme yapıyorlar. Onların hiçbiri, bu savaşın ABD ve diğer Batılı güçler tarafından Suriye’nin başına bela edilmiş olduğu gerçeğini kabullenmiyor. Onlar, katliamların çoğundan, rejim değişikliği uğruna sürdürülen bu çatışmadaki vekilleri İslamcı milislerin sorumlu olduğu gerçeğini gizliyorlar.
Esad karşıtı bir grup olan Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre, bu can kayıplarının yüzde 40’ını Suriyeli askerler ve hükümet yanlısı milisler oluşturuyor. Bu faşist ölüm mangalarının kaç sivili öldürmüş olduğu bilinmiyor ama onlar, Nusayriler’in, Hristiyanlar’ın, Kürtler’in ve diğer azınlıkların yanı sıra laik Sünni Müslümanlar’ı da hedefleyen saldırılara devam ediyorlar.
Kerry, neden bu unsurların işledikleri suçlar hakkında yalan söylemek zorunda? O, neden, varolmayan “ılımlı muhalefet”in ve içi boş “Özgür Suriye Ordusu”nun Esad yönetimine karşı savaşan gerçek güçler olduğunu iddia ediyor?
Bu yalanlar, ABD’nin ve onun istihbarat servislerinin El Kaide ve uzantılarıyla yakın ilişki içinde çalıştığı gerçeğinin üstünü örtmeyi amaçlamaktadır. Bu yeni değil. Washington, geleneksel olarak, Ortadoğu’daki ve başka yerlerdeki sol ulusalcı ve sosyalist hareketleri ezmek için İslamcı güçleri kullanmıştır. O, 1953’te, İran’daki Musaddık yönetiminin devrilmesinde ve 1965’te Endonezya’daki CIA destekli askeri darbede ve kitlesel cinayetlerde bu güçlerden yararlanmıştı.
Bu güçlerin en bilineni olan El Kaide, ABD’nin 1980’lerde Afganistan’daki Sovyet yanlısı yönetime karşı başlattığı savaş sırasında, Suudi Arabistan’ın desteği ve finansmanıyla, CIA ve Pakistan istihbaratı tarafından yaratılmıştı.
Bu bağların -Suriye’deki mevcut işbirliği eliyle kanıtlanan- sürekliliği çok şeyi açıklıyor. Örneğin, El Kaide’nin ABD istihbaratı tarafından çok iyi bilinen üyelerinin 11 Eylül terörist saldırılarına varan süreçte nasıl olup da ABD’ye serbestçe girebildiklerini ve orada faaliyet gösterebildiklerini. Aynı şekilde, Washington’ın, neden Osama Bin Ladin’in izini sürmekte, o eski gücünü kaybedene ve yararlılığını yitirene kadar kesin bir kararsızlık sergilediğini de.
Suriye’ye karşı yaklaşan ABD saldırısı, Washington’ın, ABD’nin savaş propagandasıyla çelişen bilgileri kasıtlı olarak saklayan köle ruhlu bir medyanın yardımı ve kışkırtmasıyla sürdürdüğü terörle mücadele sahtekarlığının altını çizmektedir. Bu on iki yıllık “savaş”ın başlıca kazanımı, El Kaide’ye düşman olan -Irak, Libya, şimdi de Suriye gibi- laik Arap yönetimlerinin devrilmesi ve halen ABD emperyalizminin vekil ordusu işlevi gören faşizan İslamcı terörist hareketin güçlenmesidir.
ABD emperyalizmi ve müttefikleri, Libya’da, aynı şimdi Suriye’de olduğu gibi, rejim değişikliğini gerçekleştirmek için, silahlandırdıkları, eğittikleri ve hava desteği sağladıkları İslami Magrip El Kaidesi ve benzeri güçlerden yararlanmışlardı. Aynı bugün Suriye’de olduğu gibi “insani” gerekçelere dayandırılan o müdahalede binlerce insan öldürüldü ve ülke harabeye döndü.
Bu teröristlerin emperyalist dış politikanın bir aleti olarak kullanılma biçimi, en kaba ifadesini, kısa süre önce Rusya Devlet Başkanı Putin ile Suudi istihbaratının şefi ve Washington ile Riyad arasındaki en önemli bağlantı olan Prens Bandar Bin Sultan arasında gerçekleşen bir toplantıda buldu. Bu karşılaşmanın sızdırılmış bir yazışmasına göre, Bandar Rusya’nın Suriye’de rejim değişikliğini kabul etmesi karşılığında, yalnızca petrol ve gaz anlaşmaları değil ama gelecek yıl Soçi’de yapılacak olan Kış Olimpiyat Oyunlarını Çeçen İslamcılarının saldırılarından “koruma güvencesi” önermiş. Bandar, Putin’i, bu grupların kendi kontrollerinde olduğu; Suudi ve ABD çıkarlarına uygun şekilde tahrik edildiği ya da sınırlandırıldığı konusunda ikna etmeye çalışmış.
Suriye’de El Kaide’yi kullanan ve şimdi, bölgesel hatta küresel bir savaşı ateşleme tehlikesi yaratacak şekilde, doğrudan ve kışkırtılmamış bir askeri saldırıya dönüşen canice ABD müdahalesi, ABD dış politikasının Barack Obama’nın başkanlığı altında gırtlağına kadar suça battığını ortaya koymuştur.