Geçtiğimiz Perşembe günü Suriye’nin kuzeyindeki İdlib’de otuzdan fazla Türk askerinin ölümüne neden olan saldırı, Türkiye’nin batı sınırında yeni bir sığınmacı krizini tetiklemiş durumda.
Türk yetkililer, saldırıdan hemen sonra, Avrupalı NATO güçlerine Ankara’nın Suriye’deki savaş hedeflerini desteklemeleri için şantaj yapmak amacıyla, bundan sonra yaklaşık 3,5 milyon sığınmacının Avrupa’ya gitmesine engel olmayacaklarını açıkladılar. Saldırıdan önce de Ankara, İdlib’den iki milyon dolayında sığınmacının Türkiye sınırına doğru geldiğini iddia ediyordu.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, Cuma günü, İdlib’de yüz binlerce insanı yerinden eden gelişmelerin Türkiye üzerindeki göç baskısını arttırdığını söyleyerek şunları belirtti: “Gelişmelerden endişeye kapılan ülkemizdeki bazı sığınmacı ve göçmenler Batı sınırlarımıza doğru hareketlenmeye başlamışlardır. Durumun kötüleşmesi halinde bu risk artarak devam edecektir.”
Bir lastik botla Türkiye’den Yunanistan’ın Midilli adasına gelen Suriyeli sığınmacılar, 2015 [Kaynak: Flickr.com]
Sonraki günlerde, televizyon kanalları, botlarla Ege Denizi’ne açılan ya da Yunanistan ve Bulgaristan sınırlarına yürüyen sığınmacıların görüntülerini yayımladı. Yunan polisi Yunanistan ile Türkiye arasındaki sınır bölgesine giren yüzlerce sığınmacıya göz yaşartıcı gazla saldırırken, Bulgaristan, sınırına 1000 asker göndereceğini açıkladı.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Pazar sabahı Twitter’da yaptığı açıklamada, Edirne’den 76.358 göçmenin sınırı geçtiğini iddia etti. Salı günü ise bu rakamın 130.000’e ulaştığını belirtti.
Yunan gazetesi Kathimerini‘ye göre, Yunanistan Dışişleri Bakanlığı, Ankara’nın Türkiye’den Yunanistan topraklarına giren göçmen sayısı hakkında bir yanlış bilgilendirme kampanyası yürüttüğünü iddia ediyor. Bakanlık, 1 Mart’ta yaptığı açıklamada, “Hiç kimse Yunanistan sınırlarını geçemez. Yasa dışı giriş yapmaya çalışanların girmesi etkin biçimde engelleniyor. Türk makamlarının verdiği sayılar tamamen yanlış ve yanıltıcı,” diyordu. Gazete, haberine şöyle devam ediyordu: “Dışişleri Bakanlığı, 10.000 göçmenin Yunanistan’a girmesinin engellendiğini ve Cumartesi-Pazar günleri arasında girmeyi başaranların gözaltına alınmış olduğunu belirtti. Hiçbiri Suriye’nin İdlib kentinden değildi.”
Türkiye, İdlib’deki varlığını meşrulaştırmak için, bir güvenli bölge yarattığını, Suriyelileri Esad yönetiminden koruduğunu ve sığınmacı akışını durdurduğunu iddia ediyor. Gerçekte ise Ankara, onlarca yıllık emperyalist savaşlar eliyle kızıştırılan zorlu etnik ve sınıfsal çatışmalara askeri bir çözüm bulmaya çalışıyor. Suriye’nin kuzeyini kontrol altında tutarak Türkiye’de yaşayan milyonlarca Suriyeli sığınmacıyı zorla buraya yerleştirmeyi ve böylece Türkiye-Suriye sınırında bir Kürt devletinin oluşmasını engellemeyi amaçlıyor.
NATO önderliğindeki vekil savaşından dolayı Ortadoğu’nun dört bir yanındaki ülkelere gitmeye zorlanan Suriyeli sığınmacılar, artan toplumsal sefalete ek olarak şovenist saldırılarla karşılaşıyorlar. Türkiye’de tüm kapitalist siyaset kurumu onları suçlarken, Yunanistan’da aşırı sağcı grupların hedefi oluyorlar. Savaştan Türkiye’ye kaçmak zorunda kalan 3,5 milyon dolayında Suriyeli sığınmacı, yüksek kiralı ve dopdolu dairelerde yaşıyor, parklarda yatıyor ve aşırı yoksulluktan kurtulmak için girdikleri işlerde son derece düşük ücretlerle Türk kapitalistleri tarafından sömürülüyorlar.
Yunanistan’daki koşullar bundan daha az acımasız değil. On binlerce sığınmacı Yunanistan genelinde alıkonulmuş durumda. Sığınmacılar, Sakız, Samos, Midilli, Kos ve Leros adasında kapatıldıkları ve fiilen toplama kampları olan gözaltı merkezlerinde, çok kötü koşullarda çürüyorlar. BBC, Midilli’deki Moria kampını “dünyadaki en kötü sığınmacı kampı” olarak nitelemişti.
Göçmen akışı konusunda birbirleriyle mücadele eden Türkiye ile Yunanistan’da bulunan sığınmacılara yönelik zulüm, AB’nin acımasız politikalarının ürünüdür. Her iki ülke de AB’nin sığınmacılara karşı ileri karakolu konumundadır.
Mart 2016’da AB, Türkiye ve Yunanistan arasında yapılan kirli anlaşma, Yunanistan’ı AB’nin gardiyanı yaparken, Erdoğan yönetimini, Suriye, Irak ve Afganistan’daki savaş bölgelerinden gelen sığınmacıların Avrupa’ya gitmesini engellemekle görevlendirmişti.
Anlaşma, “düzensiz” rotalar üzerinden, yani Türkiye’den tehlikeli bir bot yolculuğuyla Yunanistan’a giren tüm sığınmacıların Türkiye’ye geri gönderilmesini şart koşuyor. Yalnızca Türkiye’de zulüm göreceklerini kanıtlayabilenler Yunanistan’dan sığınma elde edebiliyor. Yunanistan’a geldiklerinde, sığınma başvuruları işlem görene kadar alıkonuluyorlar; çoğunluğun başvurusu reddediliyor ve sığınmacılar Türkiye’ye geri gönderiliyor.
Türkiye’ye sınır dışı edilen sığınmacıların bir kez daha Avrupa’ya ulaşma yönünde çok az şansı kalıyor. Anlaşma, daha önce “yasa dışı” bir şekilde Avrupa’ya girmiş olanları sığınma başvurusu listesinin sonuna atan bir madde içeriyor.
Almanya ve Fransa başta olmak üzere bütün Avrupa hükümetleri, dikenli tel örgüler ve makineli tüfeklerle AB’nin sınırlarını koruyan “Avrupa Kalesi” politikası konusunda ve Akdeniz’deki kurtarma görevlerini sonlandırma yönündeki insanlık dışı kampanyada işbirliği yapmıştır.
Geçtiğimiz ay, AB üyesi 27 ülkenin dışişleri bakanları, Ocak ayında Berlin’de kabul edilen silah ambargosunu uygulamak için Libya’da yeni bir askeri görev başlatma kararı aldı. Fakat savaş gemilerinin sığınmacıları kurtarması gerektiğinde, görev derhal sona erdirilebilecek. Anlaşmaya göre, “Eğer göç konusunda çekim etkisi yaratan etkenler (yani, göçmenleri kurtarılıp Avrupa’ya götürülme umuduyla deniz yolunu tutmaya cesaretlendiren etkenler) saptanırsa, denizcilik unsurları geri çekilecektir.”
Türkiye ile Yunanistan arasında kapana kısılan Suriyeli sığınmacılar, Ortadoğu ve Afrika genelindeki savaşlardan kaçan sığınmacıların yanı sıra dünya çapında yoksulluk ve açlık nedeniyle sığınmacı olan 70 milyonu aşan küresel sığınmacı nüfusunun küçük bir kısmını oluşturmaktadır. Suriye, Irak, Afganistan, Libya ve başka yerlerdeki emperyalist savaşlardan kaçan sığınmacılar için kurulan toplama kampları ağı, Yakın Doğu, Akdeniz ve Kuzey Afrika geneline uzanmaktadır. Büyük ölçüde Avrupa Birliği tarafından finanse edilen bu kamplarda tutulan yüz binlerce insan tacize, tecavüze uğramakta, köle yapılmakta ve hatta öldürülmektedir.
Türkiye’deki sığınmacıların yazgısı, göçmenleri savunma mücadelesinin emperyalist savaşa karşı mücadeleden ayrılamayacağını vurgulamaktadır.
Kanlı emperyalist müdahaleler sonucunda evlerinden sürülen sığınmacıların içinde bulunduğu kötü durum, Washington’ın, AB devletlerinin ve Ankara’nın intikamcı politikalarını teşhir etmektedir. Sığınmacılar, ellerinden kan damlayan burjuva politikacıların şovenist nefretinin hedefi konumundadır. Sığınmacılar, Türkiye’deki ve Avrupa’daki işçilerin sınıf kardeşleridir ve istedikleri ülkeye yerleşme, orada yaşama, eğitim görme ve çalışma hakkına sahip olmalıdırlar.
Yazar ayrıca şunları öneriyor:
Egemenler, Suriyeli sığınmacılara karşı şovenizmi kışkırtıyor
[27 Haziran 2019]
AB Libya’ya karşı yeni bir askeri görev başlatmayı kabul etti
[21 Şubat 2020]
Yunanistan’ın Yeni Demokrasi hükümeti Syriza’nın sığınmacı karşıtı politikasını yoğunlaştırıyor
[22 Ağustos 2019]