Sudan’da yüz binlerce işçi ve köylü, 19 Aralık’tan beri ülke çapında protestolar düzenliyorlar. Bu protestolar, 1989’da bir darbeyle iktidara gelmesinden bu yana, Devlet Başkanı Ömer El Beşir yönetimine yönelik en büyük tehdidi oluşturuyor.
Başlangıçta, kuzeydoğudaki Atbara kentinde ekmek fiyatının üçe katlanmasına ve yakıt sıkıntısına karşı protesto çağrıları yapılmış; protestocular iktidardaki Ulusal Kongre Partisi’nin Atbara’daki bürolarını yakmışlardı. Protestolar hızla Sudan’ın yoksul kırsal bölgeleri geneline ve ardından da, İslamcı rejimin kalesi olduğu söylenen Riverain bölgesini ve başkent Hartum’u da kapsayan büyük kasabalara ve kentlere yayıldı. Göstericiler, Dongola’daki parti bürolarını ateşe verdiler.
24 saat içinde, gösteriler, yıllardır süren ve başta gençler olmak üzere çoğu insan için yaşamı katlanılmaz kılan kemer sıkmaya, ekonomik güçlüklere ve temel demokratik hakların bastırılmasına yönelik muhalefetin genel bir dışavurumuna dönüştü.
Ülke, 2011’de Güney Sudan’ın ABD organizasyonuyla ayrılmasının ardından, petrole dayanan gelirlerinin yüzde 80’ini kaybetti. 2018 başına gelindiğinde, Sudan neredeyse iflas etmişti; petrol ve mazot yalnızca karaborsada bulunuyordu. İnsanlar bankalardan ya da ATM’lerden para çekemiyordu ve yaza gelindiğinde, ülke genelinde, saatler süren ekmek kuyrukları vardı.
Ülkenin herhangi bir yerinde kendiliğinden gösterilerin gerçekleşmediği bir gün neredeyse olmadı; Ocak ayının ortasına gelindiğinde, Sudan’ın 18 eyaletinden 15’i protestolara katılmıştı. Başlıca bağımsız meslek sendikaları, Beşir’in istifası talebiyle, sürekli olarak grevler ve devlet başkanlığı sarayına ve parlamentoya yürüyüşler düzenlediler.
Protestolar, hükümetin ekmek yardımlarının kesilmeyeceği sözünü vermesinden sonra bile devam etti. O kadar ki, Beşir, 2011’de Tunus’ta, Mısır’da ve başka ülkelerde yaşanan ayaklanmalarda kullanılan sloganların ve çağrıların pankartlarını taşıyan (“Halk, rejimin düşmesini istiyor”) halk ile yükselen gerilimleri yatıştırmak için ülkeyi dolaşamadı.
Gösterilerin yabancı ajanların, Darfurlu asilerin ya da İsrail’in müdahalesinin ürünü olduğunu iddia eden Beşir, ülkenin umutsuz ekonomik durumunun sorumluluğunu ABD’ye yüklemeye çalıştı.
27 Ocak Pazar günü, göstericiler, doktor, mühendis ve öğretmen örgütlerinin şemsiye kuruluşu olan Sudanlı Uzmanlar Derneği’nin (SPA) çağrısına yanıt olarak, başkent Hartum’daki ve Omdurman’daki çeşitli meydanlarda oturma eylemleri düzenlediler. Yetkililer, çok sayıda çevik kuvvet ve güvenlik görevlisi konuşlandırdılar. Göstericileri yerleşim yerlerine doğru gitmeye zorlayan polisler, yaptıkları müdahalede meydanları çamurlu suyla doldurdu ve göz yaşartıcı gaz kullanıldı.
24 Ocak Perşembe günü, ülkedeki 40 farklı yerde protestolar düzenlendi. Bu, protestoların başlamasından bu yana en büyük eylem günüydü. O gün öldürülen üç sağlık personelinden biri olan tıp öğrencisi Mahjoub al-Taj Mahjoub’un evinin dışında şiddetli çatışmalar patlak verdi. Sudanlı Doktorlar Komitesi, Mahjoub’un gözaltında “darp ve işkence edildikten sonra” öldüğünü açıkladı.
Dr. Babikir Abdul Hamid’in Hartum’ın Burri mahallesindeki yaralı protestoculara tıbbi yardımda bulunurken vurularak öldürülmesinden sonra, annesi Şerife Ahmed’in evinin dışında da benzer protestolar meydana geldi.
Protestoların başlamasının ardından, hükümet, birçok kentte sokağa çıkma yasağı ve olağanüstü hal uygulamaya koydu ve protestocuları, muhalefet önderlerini, aktivistleri ve gazetecileri acımasızca bastırmak üzere orduyu ve Ulusal İstihbarat ve Güvenlik Servisi’ni (NISS) görevlendirdi. Muhalefet gruplarına göre, güvenlik güçleri gerçek mühimmat ve göz yaşartıcı gaz kullandılar ve en az 51 kişiyi öldürdüler. Afrika Barış ve Adalet Araştırmaları Merkezi’ne göre, öldürülenlerden bazıları, gözaltında işkence ya da kötü muamele sonucunda öldü.
Ocak ayının başında, hükümet, aralarında protestocuların, gazetecilerin, doktorların, avukatların ve muhalefet partisi önderlerinin bulunduğu en az 800 kişinin gözaltına alındığını ve saklanan protestocuların peşindeki güvenlik güçlerinin evleri bastığını kabul etmişti. Gözaltına alınan birçok kişinin aileleri ya da avukatları ile görüştürülmeden tutuluyor olması nedeniyle, bu sayının çok daha yüksek olduğu düşünülüyor.
Gazetelerden yazılarını basılmadan önce kendisine sunmalarını isteyen hükümet, internet erişimini ve sosyal medya ağlarını kesti ve medyayı sansürledi.
Güvenlik güçleri, şiddetli bir şekilde darp ettikleri gençleri hedef aldılar. Middle East Eye, Hartum’un güneyinde düzenlenen bir protestonun ardından güvenlik güçleri tarafından yakalanan 19 yaşındaki Abul Wahab Ahmed’ın şu sözlerini aktardı: “Beni ve daha pek çok protestocuyu dövdüler ve daha sonra, gerçekten aşağılayıcı ve barbarca bir şekilde kafamı tıraş ettiler. Beni araçlarında iki saat alıkoyduktan sonra, yaşadığım al-Kalakla’nın ana caddelerinin dışında serbest bıraktılar.”
Protestolar başladığından beri iki kez gözaltına alınan gazeteci Bahram Abdul Moniem, Middle East Eye’a, “Diğer gazetecilerle beraber gözaltına alındık ve güvenlik görevlileri tarafından dövüldük. Güvenlik görevlileri tarafından öldüresiye dövülen yüzlerce genç gördüm.”
Güvenlik güçlerinin, Hartum’un Burri mahallesinin sokaklarında, aşağılamak, gözlerini korkutmak ve protestolara katılma konusundaki cesaretlerini kırmak için kadın aktivistleri gözaltına aldığı, dövdüğü, saçlarını kesip attığına ilişkin haberler çıktı.
Sudan Önce Demokrasi Grubu adlı insan hakları grubunun başkanı Anwar Alhaj, hükümetin kendi soruşturmasını duyurmasının ardından, protestocuların ölümüne yönelik bağımsız bir soruşturma çağrısında bulundu.
Beşir’in koalisyonu dağılmaya başlıyor. Cuma günü, Ahmed Babikir Nahar’ın önderlik ettiği Umma Federal Partisi (UFP), Ulusal Mutabakat Hükümeti’nden çekildi ve Beşir’i, üçüncü büyük partiyi istifa etmeye çağırdı. Cuma günü düzenlenen bir basın toplantısında konuşan Nahar, her ne kadar bazı UFP üyelerinin bu duyuruyu reddettiği söylense de, partisinin hükümetteki temsilcilerinin derhal istifa edeceğini söyledi.
Şimdi Reform Partisi’nin önderi ve devlet başkanının eski bir müttefiki ve danışmanı olan Gazi Salih Ad-Din’nin, 22 partinin Beşir’in koalisyon hükümetinden ayrılmasına önderlik ettiği söyleniyor.
Muhalefet önderlerinden ve eski başbakan olan Sadık El Mehdi, Beşir’in yerini alacak bir geçiş hükümeti kurmayı istediğini söyleyerek protestolara destek verdi ve Ulusal Ümmet Partisi’nin destekleyicilerini protestolara katılmaya çağırdı. Mehdi, Sudanlı Uzmanlar Derneği ile bir anlaşma imzalamış olduğunu açıkladı. O, bir yıllık sürgünün ardından, protestoların başladığı gün Sudan’a dönmüştü.
Beşir, birbirlerinden nefret eden ancak kendi işçi sınıflarından ve yoksul köylülerinden ve onların zayıf rejimleri için doğurduğu tehditten daha çok korkan bölgenin diktatörlerinin desteğine güvenebilir.
Beşir’in Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde Darfur’daki soykırım dahil olmak üzere savaş suçlarıyla suçlanmasını destekleyen ABD ve Avrupa Birliği, Beşir’e uzun süredir karşı çıkıyor ve onu açıkça desteklemiyor. Ancak onların en son isteyeceği şey, Kızıldeniz’in yanında, bölgedeki petrolün büyük kısmının geçtiği Süveyş Kanalı’nın giriş kapısında ve Afrika Boynuzu’da stratejik bir konuma sahip olan Sudan’da istikrarsızlık çıkması ve Avrupa’ya doğru yeni bir sığınmacı dalgasının başlamasıdır.
Geçtiğimiz hafta, Washington, protestoların başlamasından beri konuyla ilgili yaptığı ilk resmi açıklamada, Sudan’ı, ABD ile daha iyi ilişkilerin risk altında olduğu konusunda kibarca uyararak, hala gözaltında tutulan eylemcileri serbest bırakmaya ve barışçıl eylemlere izin vermeye çağırdı.
Beşir, pratik yardım elde etmek üzere Katar’a ve Mısır’a gitti. Mısır askeri diktatörü Devlet Başkanı Abdülfettah El Sisi ona desteğini açıklarken, haberlere göre, Katar, “Sudan’ın bu sıkıntının üstesinden gelmesi için gerekli her şeyi” sundu.
Hem Güney Sudan’ın ayrılmasından sonra Sudan için önemli bir finansman kaynağı olan Katar ve Körfez devletleri hem de Türkiye, Rusya, Çin ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Afrika Boynuzu’ndaki etkileri için rekabet ediyor. BAE açıkça belirtilmemiş bir yardım teklif ederken, Rusya (Rus paralı askerleri, Sudan güvenlik güçlerini eğitiyor) ve Türkiye yakıt, buğday ve başka yardımlar taahhüt etti.