SWP İçinde Muhalefet: DEAK’ın Oluşması
133. Sosyalist İşçi Partisi (SWP) içinde Tim Wohlforth’un önderliğindeki bir azınlık eğilimi, SWP’nin giderek artan oportünist yönelimine karşı çıkıyor ve Sosyalist İşçi Birliği’nin (SLL) yaptığı eleştirileri destekliyordu. Bu eğilimin en büyük gücü, SWP’nin siyasi krizinin uluslararası bir sorun olarak kavranması gerektiğinin farkında olmasıydı. Bu yüzden, SWP içindeki mücadele, şu ya da bu siyasi konuyu tartışarak taktik avantaj elde etme yaklaşımından hareketle yürütülemezdi. Tersine, tartışmanın asıl amacı devrimci perspektife ilişkin merkezi sorunların Dördüncü Enternasyonal içinde siyasi ve teorik olarak netleşmesini sağlamaktı. Britanya’daki SLL, Amerikalı destekleyicilerine, ikincil siyasi farklılıklar ve örgütsel konular üzerine hizipsel çatışmalardan olabildiğince kaçınmalarını; SWP kadrolarının siyasi olarak netleşmesi için çaba harcamalarını öğütledi. Bu ilkeli yaklaşım, ulusal hizipçi kaygılarını uluslararası netleşmeye ilişkin kaygıların üzerine yerleştiren James Robertson önderliğindeki bir başka azınlık eğiliminin tavrından keskin biçimde farklılaşıyordu.
134. Wohlforth önderliğindeki azınlık, 1961’den 1964’e kadar SWP içinde faaliyet gösterdi. Bu azınlık, 1963’teki Yeniden Birleşme Kongresi’nden sonra bile, SWP içinde ilkeli bir siyasi tartışma çabasını sürdürdü. Ancak, Sri Lanka’daki gelişmeler, SWP içindeki mücadeleyi karar aşamasına getirdi. DEUK yanlısı azınlık, SWP üyelerine, örgütün LSSP’nin ihanetinin kökenleri üzerine bir tartışmaya izin vermesini talep eden bir mektup yayınladı. Azınlığın Haziran 1964’te yayınladığı açıklamada şu ifadeler yer alıyordu:
Biz, 1961’den 1963’e kadar olan bütün dönem boyunca, Uluslararası Komite ile siyasi dayanışma içinde, Dördüncü Enternasyonal’in gerçek yeniden birleşme öncesinde tam bir siyasi tartışma olmaksızın yeniden birleşmesinin yalnızca felakete, uluslararası hareketin ve buradaki partinin daha fazla parçalanmasına yol açabileceğini tekrar tekrar vurguladık. Bu pozisyonumuzun doğruluğu tümüyle kanıtlanmıştır…
Partimizi ve onun halen siyasi dayanışma içinde olduğu uluslararası oluşumu parçalayan siyasi, teorik ve yöntemsel krizle yüzleşmek artık daha fazla reddedilemez. Partinin varlığını sürdürebilmesi için, derhal, bütün birimlerde, bu sorunlar üzerine eksiksiz bir tartışma örgütlenmelidir. [84]
135. Bu mektubun yayınlanmasından sonra, onu imzalayan dokuz kişinin üyelikleri askıya alındı. Azınlık, Dördüncü Enternasyonal İçin Amerikan Komitesi’ni (DEAK) oluşturdu ve DEAK’ın siyasi olarak Uluslararası Komite’ye bağlı yeni bir Troçkist partiye dönüşmesi için gerekli kapsamlı hazırlıklara girişti.
DEUK’un Üçüncü Kongresi
136. DEUK’un, yeniden birleşme sonrasında, Pabloculuğa karşı mücadelenin derslerini ve onun nesnel önemini değerlendirmesi gerekiyordu. Uluslararası Komite, dünya Troçkizminin güçlerini sağlamlaştırmak ve dünyanın dört bir yanında Troçkist partiler inşa etmenin zeminini oluşturmak için, Nisan 1966’da Üçüncü Dünya Kongresi’ni topladı. Kongre kararları, dünya emperyalizmi içindeki çelişkilere ve savaş sonrası hızlı büyümedeki gerileme belirtilerine dikkat çekti:
Emperyalizm derinleşen bir kriz içindedir. Üretici güçlerin İkinci Dünya Savaşı sürecindeki ve sonrasındaki gelişmesi; özellikle nükleer silahların üretimi ve otomasyonun devreye girmesi, üretici güçler ile kapitalist mülkiyet ilişkileri arasındaki çatışmayı kırılma noktasına getirmektedir. Bu çelişkinin ürünü olan mücadeleler, işçi sınıfı gençliğini radikalleştirmektedir. Dördüncü Enternasyonal’in partileri bu mücadeleler içinde inşa edilecektir.
137. Kongre kararı, Pablocu revizyonizmin işçi sınıfının devrimci yükselişinin engellenmesindeki nesnel rolünü vurguladı:
Devrimi, ileri ülkelerdeki devrim, “sömürge devrimi” ve işçi devletlerinde siyasi devrim olarak farklı bölümlere ayıran revizyonizm, işçi hareketinin kapitalist egemenliğe tabi kılınması ve devrimci partilerin inşasının önlenmesi için en önemli örtüdür. Bu revizyonizm, özellikle, teorik ve siyasi sorunlar üzerine herhangi bir tartışma olmaksızın kurulmuş olan, kendinden menkul Dördüncü Enternasyonal’in Birleşik Sekreterliği’nin teorisinde ve pratiğinde ifade edilmektedir. Dördüncü Enternasyonal’in inşasındaki bir sonraki aşamaya, bunun tersine, hareketin geçmişteki ve bugünkü politikalarının ve teorisinin bütün alanlarına ilişkin son derece ciddi bir teorik tartışma eşlik etmek zorundadır. [85]
138. Uluslararası Komite, Dördüncü Enternasyonal’in gelişmesinin geçmişteki mücadelelerin derslerine dayandırılması gerektiğini vurguladı. O, aynı zamanda, Pablocu revizyonizme karşı mücadelenin, bir diğer –ve daha önemli- görev olan parti inşasından bir sapma değil; Dördüncü Enternasyonal tarihinin siyasi ve teorik olarak belirleyici bir unsuru olduğunda ısrar etti. Troçkist hareket, burjuvazinin uyguladığı ideolojik basınçlarla, asıl olarak, Marksizmin revizyonuna karşı ısrarlı mücadele içinde savaşmış ve kendi devrimci perspektifini geliştirmiştir. İlkeli bir siyasi işbirliğinin mümkün olup olmadığını belirlemek amacıyla Üçüncü Kongre’ye davet edilmiş olan iki eğilim (Voix Ouvrière ile James Robertson’ın Spartakist eğilimi), revizyonizme karşı mücadelenin içerdiği tarihsel ve siyasi öneme ilişkin bu kavrayışa karşı çıktı. Her iki eğilimle de ilkeli bir işbirliğinin mümkün olmadığı görüldü.
139. Bu gruplara göre, DEUK, Pabloculuğun önemini ve Dördüncü Enternasyonal içindeki siyasi mücadeleleri fazlasıyla abartıyordu. Robertson, 1966 yılındaki Konferans’ta şunları söyledi:
Biz, kapitalizmin şimdiki krizinin, işçileri evcilleştirmek için, bir bakıma İkinci ve Üçüncü Enternasyonallerin yozlaşmasıyla karşılaştırılabilir şekilde, Troçkizmin revizyonuna ihtiyaç duyacak kadar keskin ve derin olduğu düşüncesine karşı çıkıyoruz. Böylesi hatalı bir değerlendirmenin hareket noktası, bizim şimdiki önemimizin aşırı ölçüde abartılmasıdır; dolayısıyla o, kafa karıştırıcı olacaktır. [86]
140. Marksizmi küçük-burjuva radikalizminden teorik ve siyasi olarak ayırt eden her şey, bu açıklamada özetlenmişti. Robertson, özünde, Dördüncü Enternasyonal içindeki çatışmanın nesnel toplumsal ve siyasi önemini reddediyordu. Lenin’in Bolşevik Parti’yi revizyonizme karşı mücadele içinde inşa etme çabasının ve ardından Troçki’nin Stalinizme ve merkezciliğin çeşitli biçimlerine karşı mücadelesinin dersleri görmezden gelindi. Dördüncü Enternasyonal içinde Pabloculuğa karşı verilen mücadele ki o, İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan önemli siyasi ve toplumsal süreçlerle çok açık biçimde bağıntılıydı, Robertson tarafından, çeşitli bireyler arasında öznel nedenlerden kaynaklanmış bir ağız dalaşı olarak alaya alındı. Robertson’ın bu değerlendirmesi, LSSP’nin burjuva koalisyon hükümetine katılmasından iki yıldan az bir süre sonra geliyordu!
Pabloculuk, Yeni Sol ve Gerillacılık
141. Tam da Robertson bu yorumları yaptığı sırada, Pablocular, hem burjuvazinin hem de Stalinistlerin yaklaşmakta olan toplumsal altüst oluşlarda yaslanacakları dayanakları ve tamponları yerleştiriyorlardı. ABD’de, SWP, yükselen Vietnam Savaşı karşıtı hareketin kapitalist Demokratik Parti’ye tabi kılınmasında önemli bir rol oynuyordu. Avrupa’nın dört bir yanındaki Pablocu örgütler, hem Stalinistlere hem de -kısa süre sonra, 1968’de patlayan kitlesel toplumsal protesto hareketlerinin dikkatinin dağıtılıp yönünün saptırılmasına etkili biçimde katkıda bulunan- küçük-burjuva “Yeni Sol” eğilimlere uyarlanıyorlardı. Fransa’daki Pablocular, Stalinistlerin, o yılın Mayıs-Haziran aylarındaki devrimci işçi sınıfı patlamasına ihanet etmesini kolaylaştırdılar. Dahası, 1968’deki Çekoslovak “Prag Baharı”nın ve Polonya’daki grev dalgasının açıkça gösterdiği gibi, Stalinist rejimler şimdiden ölümcül krize giriyordu. Pablocular, kendi kendini reforme eden bürokrasiler teorisiyle, Dördüncü Enternasyonal’i, güçlerini Stalinist rejimlere karşı amansız bir mücadele üzerinde yoğunlaştırmaktan ve onların yıkılmasını hazırlamaktan başka yöne çevirdiler. 1960’ların ortalarında, Stalinizmin nihai çöküşünün, kaçınılmaz biçimde, SSCB’de ve Doğu Avrupa’da sağcı ve kapitalizm yanlısı rejimlerin oluşmasına yol açacağı önceden belirlenmemişti. Gerçekten de, 1960’larda Doğu Avrupa’daki Stalinist despotluğa karşı mücadele solcu ve sosyalistti. Doğu Avrupa’da, SSCB’de ve hatta Çin’de daha sonra ortaya çıkan gerici sonuç, büyük ölçüde Pablocuların yanlış ve gerici politikalarıyla biçimlenen siyasi koşulların ürünü oldu.
142. Pablocuların ihanetleri arasında, Latin Amerika’daki bütün bir solcu işçi ve gençlik kuşağı üzerinde yıkıcı bir etki oluşturmuş olan Castroculuğun ve gerillacılığın yüceltmesi de vardı. 1970’lerin -Şili, Arjantin, Bolivya ve Uruguay’da yaşanan- siyasi felaketleri, Pablocu Birleşik Sekreterlik tarafından geliştirilmiş olan teorilerin ve politikaların sonucuydu. Troçkizm’in inkarının işareti, kendi kuşağının birçok Latin Amerikalı aydını gibi, işçi sınıfının devrimci rolüne ilişkin Marksist kavrayışı açık bir şekilde reddeden Arjantinli radikal Ernesto “Che” Guevara’nın Birleşik Sekreterlik tarafından kutsanmasıyla verildi. Pablocular, Guevara, Troçki’nin katili Ramon Mercader’in 1960 yılında bir Meksika cezaevinden salındıktan sonra Küba’ya gelmesini memnuniyetle karşıladığında, bunu görmezden geldiler. Onlar, Latin Amerika’daki sosyalist gençliğe, işçi sınıfını temel alan stratejiye bir alternatif bulma çağrısı yaptılar. Bolivyalı Pablocu Moscoso’nun yazdığı gibi:
Kübalılar tarafından savunulan gerilla yöntemi, biçimi her bir ülkenin özgünlüklerine uygun olarak çeşitlilik sergilemekle birlikte, bütün az gelişmiş ülkelere uygulanabilir. Gerillalar, çözülmemiş toprak sorunu ile birlikte büyük köylü kitlelerinin olduğu o ülkelerde, güçlerini köylülükten alacaklardır; Sierra Maestra’dan başlayarak Küba’da orta çıktığı gibi, elde silah tarım sorununu çözen gerilla eylemleri bu kitleleri harekete geçirecektir. Ama diğer ülkelerde, gerilla güçlerini, kentlerin proletaryası ve radikalleşmiş küçük-burjuvazisi sağlayacaktır. [87]
“Süreklilik”e Karşı Dördüncü Enternasyonal’in “Yeniden İnşası”
143. DEUK, özellikle de Sosyalist İşçi Birliği’ndeki Britanyalı Troçkistler, 1966 Kongresi’nde ve sonrasında, Pablocu revizyonizme karşı mücadeleyi karalama yönündeki çabalara karşı koymada büyük bir siyasi öngörü sergilediler. SLL, 1967’de, “Kavranması gereken ilk önkoşul, Pabloculuğa karşı mücadelenin Marksizmi geliştirme ve aynı zamanda Marksist teorinin bütün önceki kazanımlarını savunma kavgası olduğudur” diye yazdı: “Uluslararası Komite’nin 1966 yılındaki Konferansı, onun Dördüncü Enternasyonal içinde verdiği mücadele boyunca hareketin sürekliliğini temsil ettiğini açıkça ifade etmiştir. Biz, Voix Ouvrière ile Robertson’a karşı, Marksistlerin, Bolşevizmin devrimci parti teorisini, yalnızca Pabloculuğa karşı mücadele içinde koruyup geliştirmiş olduklarında ısrar ettik.” [88]
144. Dördüncü Enternasyonal’in Fransız şubesi Komünist Enternasyonalist Örgüt (OCI), 1966 Kongresi’nde SLL’nin pozisyonunu savundu. Bununla birlikte, o, Dördüncü Enternasyonal’in “yeniden inşa edilmesi” gerektiğini ileri sürdü. Dördüncü Enternasyonal’in Pablocular ile ilişkilerin kesilmesinden doğduğu haliyle yaşayabilirliğine yönelik önemli bir kuşkuculuğu açığa vuran bu muğlak terminolojinin altında, OCI’nin kendisindeki merkezci kayma yatıyordu. 1967 yılına gelindiğinde, OCI, Pabloculuk ile olan başlıca sorunun, onun Stalinizme ve burjuva ulusalcılığına yönelimi değil ama aşırı merkezileşmiş bürokratik yöntemleri olduğunu vurgulamaya başladı. OCI, görevin, “birleşik cephe” taktikleri üzerine odaklanmış daha “esnek” örgütler inşa etmek olduğunda ısrar etti. SLL, bunun üzerine, OCI önderliğine, öngörülü bir uyarıda bulundu:
Şimdi, Batı Avrupa’da, özellikle de Fransa’da, işçilerin radikalleşmesi hızla artıyor… Gelişmenin böylesi bir aşamasında, bir devrimci partinin, işçi sınıfı içindeki duruma, devrimci bir biçimde değil ama işçilerin eski önderlikler altındaki kendi deneyimleri eliyle sınırlanmış oldukları mücadele düzeyine; yani başlangıçtaki kaçınılmaz kafa karışıklığına uyarlanarak karşılık verme tehlikesi her zaman vardır. Bağımsız parti ve Geçiş Programı uğruna mücadeleye ilişkin bu tür revizyonlar, genel olarak, işçi sınıfına yakınlaşma, mücadele içindeki her kesimle birlik, dayatmalarda bulunmama, dogmatizmden vazgeçme vb. görünümü altında gizlenir. [89]
İşçiler Birliği’nin Kuruluşu
145. Dördüncü Enternasyonal İçin Amerikan Komitesi, Üçüncü Kongre’nin derslerine dayanarak, DEUK ile siyasi dayanışma içinde yeni bir Troçkist partinin kurulması yönündeki hazırlıklarını tamamladı. İşçiler Birliği’nin kuruluş kongresi, Kasım 1966’da düzenlendi. Öğrenci kitleleri içinde Vietnam’daki savaşa karşı yükselen muhalefet, Afrika kökenli Amerikalı işçilerin ve gençlerin büyük kentlerde şiddetli protestolarının patlak vermesi ve işçi sınıfının azımsanmayacak bir kesiminin militan grevleri, Amerikan kapitalizminin krizinin belirtileriydi. Troçkist mirasını inkar eden Sosyalist İşçi Partisi (SWP), bu gelişmelere, söz konusu hareketlere egemen olan küçük-burjuva eğilimlere uyarlanarak yanıt verdi. Onun oportünizmi, Siyah milliyetçiliğini, işçi sınıfının sosyalist bir program temelinde birliği uğruna verilen mücadeleye alternatif konumuna yükseltmesinde ifade buldu. SWP’nin, ayrı bir Siyah ulusu talebini de içeren Siyah milliyetçiliği davasına sarılması, onun, Amerikan işçi sınıfını devrimci bir güç olarak görmemesini yansıtıyordu. Bu perspektif, teorik esinini büyük ölçüde “Frankfurt Okulu”nun işçi sınıfını Amerikan toplumundaki “faşizm yanlısı” bir unsur olarak betimlemiş olan başlıca temsilcisi Herbert Marcuse’un Marksizm karşıtı düşüncelerinden alan Yeni Sol’un etkisini ifade ediyordu.
146. Kökleri Dördüncü Enternasyonal’in 1953’ten beri verdiği mücadelelerde olan İşçiler Birliği’nin kuruluşu, ABD’de Marksizm uğruna verilen kavgada bir dönüm noktası oldu. Marksizmin gelişmesi, yalnızca, Amerikan işçi sınıfının devrimci karakterinin ve onun ABD emperyalizmine karşı mücadeledeki belirleyici rolünün kavranması temelinde ilerleyebilirdi. Bu perspektif, yalnızca, 1960’lı yıllarda ve 1970’lerin başlarında gelişen ırk, soy, cinsiyet ve cinsel yönelim üzerine kurulu çeşitli “kimlik” politikaları geliştiren çok sayıda küçük-burjuva radikal eğilime karşı uzlaşmaz bir mücadele temelinde gerçekleşebilirdi. SLL’nin önderi Gerry Healy, İşçiler Birliği’nin kuruluş kongresine gönderdiği kutlamada şunları belirtti:
ABD’deki işçi sınıfı, dünyadaki en güçlü işçi sınıfıdır ve sizler, partinizi bu sınıfın içinde inşa etmelisiniz. Bu, Marksizmin temel ilkesidir ve ABD’de var olan koşullarda özel bir öncelik taşımaktadır. Günümüzün temel sorunlarını çözecek olan, ülkenin her tarafına yayılmış Siyah Güç ya da düzinelerce barış ve insan hakları hareketi değil; devrimci bir partinin önderliğindeki işçi sınıfıdır. Biz bu noktada, revizyonistlerden tümüyle ayrılıyoruz. Onların, kendi başlarına siyahların ve orta sınıf hareketlerin Amerikan emperyalizmi ile hesaplaşabileceği yönündeki düşüncelerini kesin biçimde reddediyoruz. Böylesi hareketleri genişletme yönünde bize zaman zaman ne tür destek çağrıları yapılırsa yapılsın, bizim desteğimizin özü, onların eksikliklerine ilişkin eleştirilerimizi netleştirme üzerine kurulmalıdır. [90]
147. İşçiler Birliği’nin karşı karşıya olduğu merkezi görev, Amerikan işçi sınıfının burjuvaziden ve onun siyasi partilerinden, özellikle de Demokratik Parti’den siyasi bağımsızlığı uğruna mücadele etmekti. Bu, o zaman ABD’de hüküm süren koşullarda, AFL-CIO’ya bağlı kitlesel sendikal örgütlerin sosyalist politikalara dayalı bir işçi partisi kurması talebi biçimini aldı. 1930’ların deneyimlerinden kaynaklanan ve ilk olarak Troçki tarafından önerilmiş olan bu talep, SWP orta sınıf protesto hareketlerine yöneldiği için, 1950’lerde büyük ölçüde terk edilmişti. Bu talep, kuruluş kongresindeki başlıca kararında, İşçiler Birliği tarafından yeniden canlandırıldı:
İşçi sınıfına, yalıtılmış ekonomik mücadelelerin ötesinde, egemen sınıfa ve onun siyasi araçlarına karşı esaslı bir siyasi mücadeleye girmesi gerektiği gösterilmelidir. Dolayısıyla, işçi partisi talebi, ABD’deki bütün faaliyetlerimizin birleştirici talebi haline gelmektedir. Bu talep, işçi sınıfı gençliği içindeki, sendikalardaki, azınlıklar içindeki, savaş konusundaki bütün propagandamıza ve ajitasyonumuza sinmelidir…
Biz, ırk politikalarını kabul etmek yerine, siyah ve beyaz işçileri ortak ezene karşı ortak bir mücadelede birleştirecek bir işçi partisi için mücadele etmeliyiz. Bir işçi partisi düşüncesi, savaş karşıtı hareketin içine sokulmalıdır. ABD emperyalistlerinin savaş politikasına karşı mücadele, emperyalistlerin diğer işçi sınıfı karşıtı politikalarına karşı mücadeleden kopartılamaz. “Savaş sorunu”na karşı mücadele için “sınıfsız” bir zemin üzerine kurulu orta sınıf siyasi partiler boşuna çabalardır ve ilgili sınıfsal meseleleri açıklamak yerine onları belirsizleştirmeye hizmet etmektedirler. [91]
148. Sendikalara dayanan bir işçi partisinin oluşturulması uğruna mücadele, sonraki 25 yıl boyunca, İşçiler Birliği tarafından, AFL-CIO bürokrasisinin işçi sınıfını Demokratik Parti’ye tabi kılmasına karşı verilen mücadelede önemli bir rol oynadı. Bu talep, devrimci partiye alternatif reformist bir partinin (yani Britanya’daki İşçi Partisi’nin ya da Kanada’daki Yeni Demokratik Parti’nin Amerikan versiyonunun) kurulması önerisi olarak değil; işçi sınıfının devrimci siyasi hareketini geliştirmenin ve sınıf işbirlikçisi politikalar sarmalını kırmanın aracı olarak tasarlanmıştı. Dahası, AFL-CIO, sınırlı biçimde bile olsa, işçi sınıfı mücadelelerinin bir aracı olarak faaliyet gösterdiği ve sınıf bilinçli işçilerin küçümsenmeyecek bir kesiminin bağlılığına sahip olduğu sürece, sosyalist politikalara bağlı bir işçi partisinin kurulması talebi, işçi sınıfına net bir siyasi yönelim sağladı, sendikacılığın sınırlarının ötesinde bir yol gösterdi, devrimci ve sosyalist sınıf bilincinin gelişmesinde önemli bir rol oynadı. Daha sonra, sendikaların ve önderliklerinin yapısında ve onların işçi sınıfı ile ilişkilerinde ortaya çıkan nesnel değişiklikler (küresel kapitalizmin yapısındaki gelişmelerin ve sendikaların işçi sınıfının mücadelelerine kapsamlı ihanetlerinin toplam etkisinin ürünü), İşçiler Birliği’ni işçi partisi talebinden vazgeçmeye zorlayacaktı.
149. Troçkizm ile revizyonizm arasındaki artan çatışma, giderek artan ekonomik ve siyasi istikrarsızlık ortamında ortaya çıktı. ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’nın sonundaki ezici ekonomik üstünlüğü ki bu, dünya kapitalizminin yeniden istikrara kavuşması ve yeniden kurulması için son derece önemliydi, 1950’li ve 1960’lı yıllar boyunca aşınmıştı. Amerikan sermayesinin deniz ötesine ihracı, 1960’larda, savaş sonrası dengenin çökmesine işaret eden bir dolar krizine yol açtı. Krizi frenlemek için birbiri ardına sergilenen çabalar boşa çıktı ve 15 Ağustos 1971’de dolar-altın değiştirilebilirliğine son veren ABD, Bretton Woods sisteminin temelini yıktı. Sosyalist İşçi Birliği, Bretton Woods sisteminin çökmesinin yeni ekonomik ve siyasi karışıklıklara yol açacağını kavramıştı; bununla birlikte, Uluslararası Komite’nin ve bizzat SLL’nin içindeki çözülmemiş sorunlar, kısa süre sonra, ağır bir siyasi bedeli dayatmaya başlayacaktı.
Uluslararası Komite’de Bölünme
150. Britanya ve Fransa şubelerinin, DEUK’un Üçüncü Kongresi sonrasında, özellikle de Mayıs-Haziran 1968 olaylarının ardından sergilediği büyüme, siyasi bir çatışmaya yol açtı. Ancak Britanya şubesi SLL, OCI’nin merkezci yönelimine ilişkin doğru eleştiriler yaparken, bizzat SLL önderliği içinde siyasi farklılıklar ortaya çıkıyordu. DEUK’un sekreteri konumunda olan Cliff Slaughter’ın OCI’nin Dördüncü Enternasyonal’in “yeniden inşası” çağrısına sempati gösterdiği biliniyordu ama bu konu önderlik içinde ele alınmamıştı. Benzeri bir kaçamak tavır, SLL’nin bir diğer önderi olan Michael Banda’nın, Mao’nun “Kültür Devrimi”ne ve Vietnam’daki Ulusal Kurtuluş Cephesi politikalarına ilişkin eleştirel olmayan tutumu karşısında sergilendi. SLL önderliğinin bu yaşamsal konuların açıkça tartışılması konusundaki isteksizliği, Healy’nin, kendi örgütü içindeki siyasi çatışmanın Britanya şubesinin pratik faaliyetine ve elde etmiş olduğu örgütsel ilerlemeye zarar vereceğine ilişkin kaygısını yansıtıyordu.
151. Siyasi programın geliştirilmesi için esas olan perspektiflere ilişkin son derece önemli sorunların irdelenmesinden kaçınma, Sosyalist İşçi Birliği içinde özgün bir teorik biçim aldı. SLL önderliği, 1970-71 yıllarında OCI ile farklılıklar yoğunlaştığında, tartışılan siyasi konuların, felsefi farklılıkların yalnızca ikincil, hatta önemsiz ifadeleri olduğunu ileri sürdü. Felsefi yöntemin siyasi çözümlemenin uygulanmasında açığa çıktığı biçimindeki önemli gerçeğe, tek yanlı bir biçimde, siyasi konuların somut incelenmesinin her zamankinden daha soyut bilgi teorisi tartışmalarının içinde eritilmesini haklı çıkarmak için başvuruldu. OCI, yanlış biçimde, diyalektik maddeciliğin bir “bilgi teorisi” olmadığını ileri sürdüğünde, dikkatleri Fransız örgütünün merkezci politikalarının incelenmesinden uzaklaştırmak için buna sarılındı. Healy ve Slaughter, Troçki tarafından Burnham ile Shachtman’a karşı 1939-1940’taki mücadelede benimsenen ve diyalektik maddeci yöntemin yalın biçimde siyasi perspektif sorunlarıyla ilişkilendirildiği yaklaşıma karşıt biçimde, diyalektik tartışmasının siyasi meselelerin yerini aldığı, hatta onları gereksiz hale getirdiği düşüncesini geliştirdiler.
152. SLL, 1971 sonbaharında, siyasi konuları netleştirmeden bırakırken, Dördüncü Enternasyonal’de bir bölünme olduğunu açıkladı. SLL, kapitalizmin krizinden ve işçi sınıfının mücadelelerinden kaynaklanan devrimci strateji sorunlarıyla bağlantılı bir sürü önemli siyasi soruna rağmen, 1 Mart 1972’de, bölünme, “Dördüncü Enternasyonal’in nasıl inşa edileceğine ilişkin taktik konularda değildi… bölünme, düzinelerce ayrıntılı örgütsel mesele ya da çeşitli sorunlarla ilgili bir siyasi tutumlar meselesi de değildir.” biçiminde bir açıklama yaptı. SLL, bunun, “Dördüncü Enternasyonal’in temellerine, Marksist teoriye kadar giden siyasi bir bölünme” olduğunu belirtti. [92] Ama tartışılan güncel siyasi konular gereğince ayrıntılı biçimde ele alınmaksızın “Marksist teori”den söz edilmesi, soyut bir söylemden öte bir şey değildi. SLL, “Britanya’daki devrimci parti inşa deneyiminden, idealist düşünme yöntemlerine karşı, program ve politika üzerinde anlaşma meselesinden çok daha derine inen, esaslı ve zorlu bir mücadelenin gerekli olduğunu” öğrendiğini yazdı. [93] Bu açıklama, “programın önemi partinin önemidir” diyen ve bu programın “gelişmelere ve görevlere ilişkin ortak bir kavrayış”tan oluştuğunu savunan Troçki ile doğrudan çelişiyordu. [94] SLL, şimdi, “idealist düşünme biçimlerine karşı mücadele”nin (fazlasıyla belirsiz bir ifade) programatik anlaşmadan daha önemli olduğunu iddia ediyordu! Dahası, SLL’nin, faaliyetini, Dördüncü Enternasyonal’in Stalinizme, Sosyal Demokrasiye ve Pabloculuğa karşı mücadelesinden edinilmiş dersler yerine “Britanya’daki devrimci parti inşası”nın deneyimine dayandırdığını açıklaması, onun siyasi ekseninde, enternasyonalizmden ulusalcılığa doğru rahatsız edici bir kaymayı ifade ediyordu.
153. OCI ile ayrışmanın altında yatan siyasi konuları netleştirmede sergilenen bu başarısızlık, tam da dünya kapitalizminin krizinin olabilecek en üst düzeyde programatik netliği gerektirdiği bir anda, Uluslararası Komite’nin faaliyetini baltaladı. Sosyalist İşçi Birliği’nin önderliğinin karşı karşıya olduğu başlıca görev, OCI’nin programındaki, pratiğindeki ve uluslararası yönelimindeki merkezciliğin olası sonuçlarını tespit etmekti. Bu, Uluslararası Komite’nin yeni şubelerinin oluştuğu o dönemde son derece önemliydi. 1968’de, Sri Lanka şubesi olarak Devrimci Komünist Birlik; 1971’de, Almanya şubesi olarak Sosyalist İşçi Birliği; 1972’de, Avustralya şubesi Sosyalist İşçi Birliği kurulmuştu. Yunanistan’da yeni bir şubenin kurulması, üyelerin DEUK ve OCI yandaşları biçiminde bölünmüş olduğu koşullar altında, 1972’de gerçekleşti.
154. OCI’nin, 1960’ların sonunda ve 1970’lerin başında, büyük ölçüde, Fransız Sosyalist Partisi’nin (SP) kurulmasıyla sonuçlanan gizli siyasi manevralarla uğraşır hale geldiği artık herkesçe biliniyor. SP gelişirken, bütünüyle oportünist temelde Francois Mitterrand ile yakın çalışma içinde olan OCI’nin üyeleri, onun seçimlere ilişkin bir aracına dönüştüler. OCI’nin üyelerinden Lionel Jospin, Mitterand’ın siyasi yardımcısı oldu, Sosyalist Parti içinde yükseldi ve sonunda başbakanlık makamına ulaştı. Geriye bakıldığında, SLL’nin vereceği açık bir siyasi mücadelenin, OCI’nin oportünist yozlaşmasını ve Fransız devletinin bir aletine dönüşmesini engelleyip engelleyemeyeceğini kesin olarak söylemek mümkün değil. Yine de, böylesi bir mücadele, siyasi konuları netleştirir ve SLL’yi kendi saflarındaki oportünist eğilimlerin oluşturduğu tehlike konusunda harekete geçirirdi.
İşçilerin Devrimci Partisi’nin Kurulması ve 1973-75 Dünya Krizi
155. SLL’nin Kasım 1973’te İşçilerin Devrimci Partisi’ne (WRP) dönüşmesi, uluslararası Troçkist hareketin stratejik deneyimlerinin değerlendirilmesine dayanılarak hazırlanmamıştı. O, daha çok, Muhafazakar Partili başbakan Edward Heath’in hükümeti karşıtı işçi sınıfı hareketine yönelik taktik bir yanıttı. Uluslararası Komite, SLL tarafından, İşçilerin Devrimci Partisi’nin kurulmasıyla ilgili tartışmalara katılmaktan dışlandı. WRP’nin, kuruluş kongresinin ardından, Heath hükümetinin devrilmesiyle ve Mart 1974’te bir İşçi Partisi hükümetinin kurulmasıyla sonuçlanan işçi sınıfının militanlık dönemi boyunca büyümesi, örgütün içinde giderek artan sorunları tümüyle perdeledi.
156. Heath hükümetinin devrilmesi, dünya kapitalizmini 1973-1975 döneminde sarsmış olan ekonomik ve siyasi krizde bir bölümdü. Dolar-altın değiştirilebilirliğinin sonu, Amerikan parasına olan genel güven kaybıyla azdırılmış bir enflasyon çevrimini dizginlerinden boşalttı. Ekim 1973’te, OPEC’in petrol fiyatlarını dörde katlamasına yol açan ve 1930’ların Büyük Bunalım’ından beri karşılaşılan en kötü durgunluğu tetikleyen Ortadoğu’daki savaş başladı. Nisan 1974’te Portekiz’de yaklaşık yarım yüzyıldır iktidarda olan faşist Salazar diktatörlüğü, Afrika’daki sömürgecilik karşıtı ayaklanmaların (Angola ve Mozambik) ve artan iç krizin basıncı altında çöktü. Lizbon’daki ilk yasal 1 Mayıs, milyonlarca insanın katıldığı bir gösteriyle kutlandı. Temmuz 1974’te, Yunanistan’da, 1967’de iktidara gelmiş olan cunta, Kıbrıs’taki yıkıcı bir müdahalenin ardından devrildi. Ağustos 1974’te, Başkan Richard Nixon, Watergate skandalı ve yönetimin emriyle Kamboçya’da gerçekleşen yasadışı askeri faaliyetler ile ilgili ifşaatlar sonucunda, Meclis Hukuk Komitesi’nin, görevi kötüye kullanan devlet memurlarına karşı Temsilciler Meclisi’nde dava açılmasını kabul etmesinin ardından istifa etmek zorunda kaldı. Nihayet, Nisan 1975’te, Vietnam kurtuluş güçleri Saygon’a girdiler, ülkelerinin birliğini sağladılar ve ABD’nin Çin Hindi’ndeki yeni-sömürgeci faaliyetlerine aşağılayıcı bir biçimde son verdiler.
06 Ekim 2008