Topkapı Şişecam fabrikasında 28 Aralık’tan beri süren fabrika işgali bugün sona erdirildi. Şişecam yönetimiyle masaya oturan Kristal-İş yöneticileri anlaşma sağladılar. Anlaşmanın ayrıntıları gün içerisinde net olmamakla birlikte, akşam saatlerinde Kristal-İş yöneticilerinin fabrikaya gelip açıklama yapmasıyla birlikte ortaya çıktı.
Sendika temsilcilerinin ısrarına rağmen, fabrikaya gelen Kristal-İş merkez yöneticilerini kapıda karşılamayan işçiler fabrika içerisine geçtiler. Kristal-İş yöneticileri ve diğer sendika temsilcileri fabrika içinde kısa bir toplantı gerçekleştirdi. İşçiler toplantının ardından fabrikanın dışına doğru çıkarken, havaya huzursuzluk hakimdi ve herhangi bir slogan atılmadı. İşçilerin apaçık ortada olan huzursuzluğuna karşın, Kristal- İş Sendikası Genel Başkanı Bilal Çetintaş, twitter’dan, “Cam işçisi büyük bir zafer kazandı, Topkapı işçisi kazandı” ifadelerini paylaştı.
Kristal-İş yöneticileri fabrikayı terk ederken, işçiler de fabrikadan malzemelerini ve çadırlarını toparlayarak fabrikayı terk etmeye hazırlandılar. Toplumsal Eşitlik muhabirinin görüşlerini aldığı bir Şişecam işçisi; “anlaşmanın kısmi kazanımla sonuçlandığını 14 Ocak’ta gerçekleşecek noter seçimlerine kadar sürecin takipçisi olacaklarını” belirtti. Şirket, en başta işçilere tazminat dışında hiçbir şey önermezken süreç bu noktaya işçilerin kararlı mücadelesi ve direnişiyle geldi ve şirket adım adım teklifini yükseltti; öyle ki direnişin yayılması ve Şişecam’ı gerçekten etkilemesi durumunda gerçek bir zafer de elde edilebilirdi. Anlaşma sağlanarak şirket ve sendika eliyle bunun da önüne geçilmek istenmiştir.
Anlaşmanın koşulları önceden hazırlandı
Topkapı fabrikasının 2 yıl öncesinde kapanacağı belli olmasına rağmen bu uygulamaya karşı hiçbir faaliyet göstermeyen Kristal-İş bürokrasisi, fabrikanın kapanmasına bir ay kala işçilerin öfkesini yatıştırmak için adım atmak zorunda kalmıştı. Fakat en başından beri, Topkapı Şişecam işçilerinin gerçek ve adaletli kazanımı olan Topkapı’da çalışma hakkı görmezden gelinmiş, Topkapı fabrikasının kapatılmasına karşı hiçbir şey yapmayan Kristal-İş yönetimi, işçilere “yatay geçiş” talebini savunmak dışında bir alternatif bırakmamıştı.
Daha önce yayınladığımız bildiri de şunu belirtmiştik: “Kardeşler, Kristal-İş yöneticileri, Paşabahçe fabrikasındaki işçi sayısının 1991’den 2002’ye 3000’lerden 870’lere düşürülmesini desteklemiş ve son iki yıl boyunca yüzde 0 zamma “evet” demişlerdi. Onlar, on yıl önce yaptıkları bir açıklamada, bu ihanetten övünerek söz ediyor; patrona teslim olarak hakların elde edilebileceğini ileri sürüyorlardı.
Onlar, şirket yöneticilerinin daha önce Paşabahçe’de dayatmış olduğu ve oradaki işçilerin ancak yenilginin ardından kabul etmek zorunda kaldıkları “yatay geçiş”i, Topkapı Şişecam’da başlıca talep olarak savunuyorlar. Yenilgiyi baştan kabul etmek anlamına gelen bu talebinin yerine fabrikanın kapatılmaması talebini geçirmek gerekiyor.” [1]
Bugün Kristal İş bürokratları ile şirket yöneticileri arasında sağlanan anlaşmanın ayrıntılarında, “mevcut haklar korunarak yatay geçiş” talebinin bile gerisinde kalındığı görülmektedir. Anlaşmada, 197 kadrolu işçinin diğer fabrikalara dağıtılacağı ve bu dağıtımın 14 Ocak’ta “noter nezdinde çekilecek kura ile” belirleneceği ifade edilmektedir. Fakat bugün Topkapı’da yaklaşık 150 işçinin saat ücreti 10 TL ve üzerindedir. İşçilerin dağıtılacağı fabrikalardaki ortalama ücretler ise 6 ile 9 lira arasında değişmektedir ve bu ücretler baz alınacağı için en başından “mevcut haklar korunarak yatay geçiş” talebi bizzat Kristal-İş yöneticileri tarafından çiğnenmiştir!
Ayrıca noterde çekilecek kura sonucu, yüksek ücretli işçilerin düşük ücretler verilen fabrikalara gitmesi veya tersi söz konusu olabilir. İşveren, bu uygulamayla, ücretlerin aşağı çekilmesiyle yetinmeyip, bir de işçileri bölme politikasını gütmektedir. İşçilerin gücünün üretimden ve birliğinden geldiğini bilen Şişecam patronlarının sendika bürokrasisi ile işbirliği içinde bu uygulamayı dayatması tesadüf değildir.
Yine, Eskişehir’den TİS grubuna dahil olmayan (doğal olarak sosyal hakları içermeyen) bir fabrikanın son anda listeye eklendiğinin açıklanması ve buradaki saat ücretinin 6 lira olması, bir başka ihanet maddesidir.
Anlaşmanın bir diğer maddesine göre, 50 geçici işçinin Eskişehir’e geçişi söz konusu. Anlaşmada ayrıca, işçilere 2.000 TL taşınma yardımı yapılacağı belirtiliyor. Fakat geri ödenmesi kaydıyla! Şişecam yönetimi, ayrıca, daha önce 140 işçinin yararlandığı “teşvik uygulaması”nı tekrar gündeme getirdi. Kuşkusuz bu uygulamanın amacı, diğer fabrikalara dağılacak olan direnişe katılmış işçileri teşvik uyugulamasına yönlendirerek tasfiye etmektir.
Bir diğer önemli konu ise işçilerin dağıtılacağı fabrikaların bir çoğunun -aynı Topkapı fabrikası gibi- kapanma tehlikesiyle karşı karşıya olmasıdır. Gebze Cam Elyaf ve Mersin’de bulunan fabrikaların kapanacağı işçiler tarafından biliniyor.
Bu tablo, 26 Aralık’ta yayınladığımız bildiride değindiğimiz ve Paşabahçe direnişinde sendika bürokrasisinin işçileri oyuna getirmesinden çıkardığımız dersin; yani “Paşabahçe işçilerinin yenilmesinin nedeni, direnişi ve çocuklarının geleceğini sendika yöneticilerine teslim etmeleriydi.” tespitimizin Topkapı’da tekrarlanmasıdır.
Bununla birlikte Şişecam işçileri “mevcut haklar korunarak yatay geçiş” talebinin arkasında durarak, günlerdir kar, soğuk demeden fabrikada direnişlerini sürdürmüştür. Direnişin başından beri ifade ettiğimiz tehlikeler ne yazık ki bugün gerçeğe dönüşmüştür.
Direnişin, başından beri Şişecam fabrikasına hapsedilmesi yönünde çaba harcayan sendika yöneticileri bu amaçlarında başarılı oldular. Sendika bürokratları ve onların kuyruğundaki küçük burjuva solu, Şişecam fabrikasının taşınma nedenlerinden biri olan “kentsel dönüşüm” projesiyle birlikte aynı durumla karşılaşacak olan Topkapı bölgesindeki diğer işçilere dönük hiçbir çalışma yürütmediler. Çevredeki üniversite öğrencilerinin de mücadeleye kazanılması yönünde de hiçbir çaba gösterilmemesi, sendika bürokrasisinin ve sahte solun kendi dar çıkarlarının işçi sınıfının çıkarlarının önüne geçtiğinin bir diğer öğretici kanıtıdır.
Şişecam bünyesinde 6.000 üyesi olan Kristal-İş sendikası, işçilerin basıncıyla, fazla mesai yapmama eylemleri dışında (ki diğer fabrikalardan alınan haberler bunun her yerde uygulanmadığı yönündeydi) verimliliği düşürme veya dayanışma grevi gibi işçi sınıfının üretimden gelen gücüne -“yasadışı olduğu” bahanesiyle- başvurmayarak süreci bu noktaya getirmiş ve işçilerin mevcut kazanımlarını koruma iradesinin önüne geçmiştir.
Saldırı sürecek
Kapanma ihtimali oldukça yüksek olan fabrikalar göz önüne alındığında, Şişecam yönetiminin, aynı Paşabahçe’de ve Topkapı’da olduğu gibi, krizin faturasını işçilere ödetme tavrında ısrar edeceği apaçık ortadadır. Dün Paşabahçe’de, bugün ise Topkapı’da sendika bürokrasisini aşamayan ve fabrikaların kapatılmasına karşı topyekün tavır alamayan diğer fabrikalardaki Şişecam işçileri, birkaç yıl içinde aynı durumla karşı karşıya kalacaklarını bilmeliler.
Şişecam işçilerinin karşı karşıya oldukları işlerini kaybetme tehlikesini bertaraf etmelerinin biricik yolu, sendikacı gardiyanların denetiminden kurtularak kendi taban komitelerini kurmaya başlamaları ve kendi yazgılarını kendi ellerine almalarıdır.
Öte yandan, şirketlerin ve bankaların saldırısı Şişecam ile sınırlı kalmayacak, başta otomotiv olmak üzere birçok sektöre yayılacaktır. Bu durum, Şişecam işçileri için aynı zamanda, sermayenin saldırısına karşı geniş bir mücadele hattı oluşturma yönünde önemli bir fırsattır. Farklı işkollarından işçilerin bankaların ve şirketlerin saldırılarına karşı işlerini ve toplumsal haklarını koruma uğruna ortak mücadelesi, onların, kapitalizm karşıtı, enternasyonalist ve sosyalist bir perspektife sahip olmalarını gerektirmektedir. Zira bugüne kadar sendikal sınırlar içinde kalarak verilen bütün mücadeleler bizzat sendikacılar eliyle –yerele sıkıştırılarak, bölünerek, yıldırılarak ve şirketle masa başında anlaşarak- ihanete sürüklenmiştir. Topkapı Şişecam işçilerinin direnişi, bunun yalnızca en son örneğidir.
Şimdi, Şişecam yöneticileri ile bütün siyasi eğilimlerden sendika bürokratları, Topkapı’daki direnişi kendi kontrollerinde tutup, şirketin taleplerine uygun şekilde sona erdirmiş olmalarını kutluyorlar. TKP (haber.sol), EMEP (Evrensel) ve Halkevleri (sendika.org) gibi sahte sol gruplar ise direnişin sonlandırılmasının hemen ardından, yayın organlarından, gelişmeleri işçilerden öğrenme ihtiyacı bile duymadan, Kristal-İş sendikasının yaptığı açıklamayı bire bir haber yapmışlar ve sonucu “zafer, kazanım” olarak duyurmuşlardır. Bu tavır, onların işçi sınıfının değil, sermayenin işçi sınıfı içindeki ajanları olan sendika bürokratlarının sözcüleri olduğunu bir kez daha göstermektedir. “Sendika.org” işi o derece ileri götürmüştür ki, açıkça gerçek dışı bir haber yaparak işçilerin “mevcut ücret ve sosyal haklarıyla geçiş hakkı” elde ettiğini bile yazabilmiştir. Sahte solun temsilcilerine önerimiz, sendika bürokrasilerini savunacaklarsa da bunu adabıyla yapmalarıdır.
Topkapı Şişecam işçilerinin direnişinden çıkartılması gereken başlıca ders, işçi sınıfının, sermayenin küresel saldırısına karşı başarılı biçimde karşı koyabilmek için sendika bürokrasilerinden ve onların destekçisi küçük burjuva solundan bağımsız bir mücadele perspektifi ile donatılması gereğidir. Bu, işçi sınıfı içinde egemenliğini sürdüren ve yalnızca sermayenin egemenliğine hizmet eden yüzyıllık ulusalcı, reformist ve sendikalist önyargıların yıkılması; üretimin kapitalist kâr için değil ama insan ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla, uluslararası düzeyde demokratik bir planlama temelinde gerçekleşeceği sosyalist bir toplum uğruna mücadeledir.