Sığınmacıları kurtaran kaptan Paris belediye başkanının ödülünü reddetti: “Hepimiz eşitiz!”

Mürettebatıyla Akdeniz’de binlerce sığınmacıyı kurtaran sığınmacı kurtarma gemisi Juventa’nın eski kaptanı Pia Klemp, Sosyalist Partili Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo tarafından verilen onur nişanını reddetti.

Salı günü kişisel Facebook hesabı üzerinden açıklama yapan 36 yaşındaki Alman kaptan, Anne Hidalgo’ya şöyle seslendi:

“Bayan Hidalgo, mürettebatımızın ‘zorlu koşullarda göçmenleri kurtarmak için günlük olarak çalışması’ nedeniyle Akdeniz’deki dayanışma faaliyetlerim için bana madalya vermek istiyorsunuz. Bu arada siz gösterileri bastırır ve göçmen ve sığınmacıların haklarını savunanları suçlarken ülkenizin polisi sokaklarda yaşamak zorunda kalan insanlardan battaniye çalıyor. Ülkenizin sınırları içerisinde karşı çıktığınız eylemler için bana madalya vermek istiyorsunuz. Eminim Grand Vermeil madalyasını reddettiğimi görünce şaşırmayacaksınız.”

Pia Klemp (Kaynak: @VivianAngrisani)

Dünya çapında medya ve siyasi kuruluşlar tarafından milliyetçilik ve sığınmacı karşıtı şovenizmin sistematik olarak teşvik edildiği koşullarda, Klemp’in açıklaması, egemen seçkinlerin sığınmacılara uyguladığı acımasızlık, zulüm ve cinayetlere iğrenip öfkelenen milyonlarca işçi ve gencin hissettiği gerçek duyguları yansıtmaktadır.

Klemp’in açıklaması, Parisli yetkililer ile sığınmacıları destekleyen halk arasındaki ayrımı gözler önüne seriyor. “Paris, seni tüm özgür insanlar ve orada sığınmacılarla dayanışma içinde olanlar için seviyorum. Her gün özgürlük için mücadele eden bu insanlar… battaniye, dostluk ve dayanışma dağıtıyorlar. Yasal belgelere sahip olsa da olmasa da insanların uyruğu hakkında endişelenmeden … evlerini onlarla paylaşanlar nedeniyle seni seviyorum.”

“Paris, ben insancıl değilim,” ifadesiyle devam eden açıklamada Klemp, “ben ‘yardım’ için burada değilim. Seninle dayanışma içerisindeyim. Madalyaya ihtiyacımız yok. Kimin ‘kahraman’, kimin ‘yasadışı’ olduğuna karar veren otoritelere ihtiyacımız yok. Aslında bunun da hiçbir dayanağı yok, çünkü hepimiz eşitiz.”

“İhtiyacımız olan şey özgürlük ve haklar. İkiyüzlü onurları kınamanın ve boşluğu sosyal adaletle doldurmanın zamanı geldi. Tüm madalyaların devrimin mızrakları gibi atılma zamanı geldi! Herkese belge ve ev! Hareket ve ikamet özgürlüğü!”

Klemp yaptığı açıklamada, Hidalgo’nun Sosyalist Parti hükümetinin, Şubat 2017’de Porte de la Chapelle köprüsü altında, sığınmacıların orada uyumak üzere çadır kurmalarını engellemek için koyduğu kayaların görüntülerini de paylaştı.

Çarşamba günü, Hidalgo’nun uluslararası ilişkiler yardımcısı Patrick Klugman, Klemp’in reddine cevaben, “Endişelerinizin haklı ve sorularınız meşru” tweeti attı ve Klemp’i “göçmenleri onurlu bir şekilde karşılamak için sağladığımız imkanları size göstermek için Paris’e gelmeye” davet etti.

Sosyalist Parti’nin gözünde, sığınmacıları “onurlu bir şekilde karşılamak”, onları barınma, gelir, yemek veya çalışma hakkı olmadan yıllarca vahşi köpekler gibi sokağa atmak anlamına gelmektedir. Her gün 1.500 ile 2.000 sığınmacı, sadece La Chapelle çevresindeki kuzeydoğu banliyölerindeki çadır kamplarında evsiz bir şekilde uyuyor. Birçoğu iki yıldan fazla bir süredir ülkede yaşıyor; hayatta kalmaları için sivil vatandaşlara ve yardım kuruluşlarına bağımlılar ve onlara herhangi bir çıkış yolu sunulmuyor. Bu göçmen karşıtı rejim, Macron yönetimi tarafından denetlenmekte ve Fransız siyaset kurumunun tamamı tarafından desteklenmektedir.

Klemp’in açıklaması sadece Sosyalist Parti’yi değil, Macron yönetiminin ve Avrupa Birliği’nin (AB) göçmen karşıtı canice politikalarını da kınamaktadır.

İtalyan hükümeti, Klemp ve ekibini tutukladı ve Ağustos 2017’de Juventa’ya el koydu. Onlar, Akdeniz’den geçerek Afrika’dan Avrupa’ya doğru seyahat etmek isteyen 14.000 sığınmacıyı kurtarmalarından dolayı “yasadışı göçe yardım ve yataklık” suçlamasıyla karşı karşıya bulunuyorlar. İtalya’nın faşizan İçişleri Bakanı Matteo Salvini, dava için herhangi bir yasal temeli bulunmadığının ve işçi sınıfı içerisindeki kurtarma ekiplerine yönelik yaygın desteğin farkında olarak, iki yıl boyunca suçlamalara devam edemedi.

393.000’den fazla kişi, Klemp ve diğer mürettebat üyelerine karşı tüm suçlamaların düşürülmesini talep eden bir dilekçe imzaladı. Hukuki savunmaları için bir fon yaratma kampanyasıyla 380.000 avrodan fazlası toplandı. Sea-Watch 3’ün kaptanlığını Klemp’den devralmış olan 32 yaşındaki Carola Rackete’nin serbest bırakılması için de benzer rakamlarda bağış ve imza toplandı. Rackete, İtalyan hükümeti tarafından mülteci taşıyan kurtarma gemilerinin gelişiyle ilgili, yasadışı bir yasağa meydan okuduktan sonra Salvini tarafından gözaltına alınmıştı.

Hem Rackete’ye hem de Klemp’e, Macron yönetiminin, Alman hükümetinin ve AB’nin kendilerini Salvini’den daha “insancıl” gösterme yönündeki ikiyüzlü çabalarının bir parçası olarak, Temmuz ayında Paris ödülü teklif edildi. Ancak Klemp’in açıklamasında dile getirilen gerçek, onların hiçbirinin Salvini’nin politikalarıyla kayda değer bir farklılığının bulunmadığıdır.

Avrupa Birliği’nin sığınmacılara yönelik politikası, bilinçli ve kasıtlı bir toplu katliam politikasıdır. Akdeniz’de 2014’ten bu yana 14.000’den fazla sığınmacı boğuldu, ancak gerçek sayı muhtemelen çok daha yüksek. AB denizdeki bütün kurtarma operasyonlarını iptal etmiş durumda. Bunun yerine, aşırı sağcı Libyalı milislere, sığınmacılara engel olmaları, boğulmalarına izin vermeleri ya da çalışmaya zorlandıkları veya doğrudan köle olarak satıldıkları, soyuldukları, dövüldükleri, tecavüze uğradıkları ve öldürüldükleri Libya’daki AB destekli toplama kamplarına geri döndürülmeleri için fon, tekne ve silah sağlıyor.

Klemp ve Rackete komutasındakiler gibi kurtarma gemileri, sığınmacıları Libya’ya geri götürmeyi reddetmeleri ve onları Avrupa’ya giriş limanına nakletme konusunda ısrar etmeleri nedeniyle AB tarafından hedef alınıyorlar. Sistematik olarak hedef alınan bu gemiler, denize açılacak bayraklardan mahrum bırakılıyorlar.

Mart ayından bu yana, AB hükümetleri daha önce “Sophia Operasyonu”na verilen tüm gemileri geri çektiler. Sığınmacıların sözde hayatlarını kurtarmaktan sorumlu olan bu misyon, artık tek bir gemiye dahi sahip değil. Bunun yerine insansız hava araçlarına güvenerek yukarıdan boğulan göçmenleri gözlemliyor ya da Libya güçlerini onları yakalamaları için yönlendiriyorlar.

Macron’un ve Merkel’in Salvini’nin stratejisi ile farklılıkları, sığınmacılara yönelik saldırıların daha etkili bir şekilde yapılabileceğine ve bunların daha az öfkeye yol açacağına inanıyor olmalarıdır.

Bu nedenle 22 Temmuz’da Macron, Orwellvari Avrupa’nın “dayanışma mekanizması” adı altında, Paris ve Berlin tarafından uygulamaya konan yeni bir anlaşmayı duyurdu. Macron, anlaşmanın amacının -adından dolayı saf bir şekilde inanılabileceği gibi- daha fazla sığınmacıyı ağırlamak olmayacağını, esas amaçlarının “sığınma hakkı olmayanların ülkelerine geri dönmek için mekanizmalar oluşturmak” olacağını ifade ederken, bunun “bugün sahip olunandan çok daha hızlı ve çok daha verimli bir şekilde” sürdürebileceklerini açıkladı.

Fransa’da sığınmacılara yönelik saldırıya hem hükümetten hem muhalefetten gelen destek, sahte solcu Jean-Luc Mélenchon’a ve onun Boyun Eğmeyen Fransa’sına kadar uzanıyor. Mélenchon, Klemp ya da haftalardır Akdeniz’de mahsur kalan ve girişleri engellenen yüzlerce sığınmacının akıbeti hakkında hiçbir açıklama yapmadı.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir