Küçük burjuva solunun en büyük cephesini oluşturan “Birleşik Haziran Hareketi”nin (BHH) 13 Mayıs günü düzenlediği bir toplantıda 24 Haziran seçimlerine ilişkin tavrını açıklamasıyla birlikte, Türkiye sahte solu, bir bütün olarak NATO–Avrupa Birliği (AB) yanlısı burjuva muhalefetin arkasında durduğunu ilan etmiş oldu.
CHP’li milletvekillerinin ve KESK Genel Başkanı ile konfederasyona bağlı sendikacıların yöneticilerinin de hazır bulunduğu toplantıda, BHH’nin önderlerinden Fatih Yaşlı, irili ufaklı çok sayıda siyasi partiyi ve çevreyi bir araya getiren ittifakın yaklaşan seçimlerdeki tavrını “AKP-MHP ittifakına hayır!” olarak açıkladı ve “AKP-MHP bloğunun zayıflatılması için aktif bir mücadele içerisinde olacağız,” dedi.
Böylece, küçük burjuva solunun neredeyse bütün kesimleri, 24 Haziran’da yapılacak devlet başkanlığı ve milletvekili seçimlerinde, 16 yıla yaklaşan kesintisiz AKP iktidarları altında sürdürülen toplumsal karşıdevrim ve savaş politikalarına yönelik işçi sınıfı ve gençlik muhalefetini egemen sınıfın NATO–AB yanlısı hizbine yedeklemeye çalışacaklarını açıklamış oldular.
Stalinistlerden, post-Stalinistlere, gerillacılara ve sahte Troçkistlere ve kimi sendikacılara kadar geniş bir yelpazeyi kapsayan BHH’nin 24 Haziran seçimlerinin 16 Nisan 2017 anayasa referandumundaki burjuva “hayır” kampanyasının devamı olduğunu ilan eden açıklamasında, sınıf mücadelesi, işçi sınıfı, emperyalizme ve savaşa karşı mücadele, enternasyonalizm, sosyalist devrim vb. kavramlar arayanlar, bir kez daha, boşa çaba harcayacaklar.
Bir zamanlar ikiyüzlü bir “devrim” ve “sosyalizm” söylemine sarılan, hatta “silahlı mücadele” adına mangalda kül bırakmayan küçük burjuva reformistleri, uzunca süredir, ABD’deki ve Avrupa’daki üniversitelerde geliştirilmiş kimlik politikaları eşliğinde emperyalizminin kuyruğunda dolanıyor; onun rejim değişikliği savaşlarına ve NATO–AB yanlısı burjuva partilere “sol” maske takmaya çabalıyorlar. Bu yüzden, BHH’nin CHP’den ve sermayenin emek polisi işlevi gören kimi sendikacılardan tam destek almasında şaşırtıcı bir yan bulunmuyor.
24 Haziran seçimlerinde “Tek adam rejimine karşı ‘Hayır’ dalgasını örgütleyeceğiz,” sloganını yükselten ve “sandıkları koruyacağız,” vaadinde bulunan BHH, “özgürlükten, eşitlikten, kardeşlikten yana olan tüm güçleri, adalet için yollara düşen milyonları memleketimizi geleceğine sahip çıkmak için oy vermeye, tüm ilerici güçlerle dayanışma içinde olmaya çağırıyoruz,” derken, aslında CHP’ye işaret etmektedir. 13 Mayıs’taki toplantıya katılan CHP’li milletvekilleri Şenal Sarıhan ile İlhan Cihaner’in yaptıkları konuşmalar, onların bu gerçekliğin farkında olduğunun kanıtlarıydı.
Bununla birlikte, BHH, NATO–AB yanlısı burjuva muhalefete verdiği desteği parti adını anarak açıkça ifade edemiyor ve niyetini, sahte solun uluslararası düzeyde başlıca özelliği olan örtülü ifadelerle açıklıyor. Bunun nedeni, söz konusu burjuva muhalefetin, emperyalizmin ve egemen sınıfın savaş ve diktatörlük yönelimini en az AKP kadar benimsemiş olması; dolayısıyla, sahte solun ona “sol” maske takmaya yönelik tüm çabalarına karşın, geniş emekçi kitleler ve gençlik içinde zerre kadar saygınlığa sahip olmamasıdır (AKP’yi 2002’den bu yana iktidarda tutan başlıca etmen).
Zaman zaman milliyetçi Kürt hareketine dayanışma ifade etse de geleneksel olarak CHP’ye yakın duran Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin (ÖDP) 24 Haziran seçimlerine ilişkin tavrı, ana gövdesini oluşturduğu BHH’ninkinden farklı değil. ÖDP, 19 Nisan tarihli “Halkın seçeneğini yaratmak için sorumluluk alacağız,” başlıklı açıklamasında, “İlericilerin, solcuların, sosyalistlerin, devrimcilerin ortak adayı için sorumluluk alacağız,” demişti. Ancak ÖDP’nin 10-11 Mart tarihlerinde düzenlenmiş olan 9. kongresinde aldığı karar doğrultusunda bu yönde atılan adımlar başarısız olunca, bu sahte sol parti, yüzünü en baştan CHP’ye döndü.
Başkanlar Kurulu Üyesi Alper Taş’ın 10 Mayıs’ta BirGün’e verdiği röportajda söylediği gibi, “Bu yasa [yeni seçim yasası kastediliyor] neredeyse ittifakı zorunlu” kılmıştı ve “İnanmadığınız siyasal kesimlerle bile aritmetik ittifak yapmanız gerekiyor”du.
Partisinin NATO–AB yanlısı burjuva muhalefete yedeklenme çizgisini bu “zorunluluk” üzerinden savunan Taş’a göre, elbette, “AKP ya da Erdoğan gittiğinde Türkiye’de devrim olmayacak ama ülke istikrarsızlık ve huzursuzluk kaynaklarının en önemlisinden kurtulmuş olacak”tı ki “bu da az bir şey değil”di!
“HDP ile resmi bir görüşme” yaptıklarını ve “CHP’den resmi olarak bir teklif” almadıklarını belirten Taş, bir de tüyo verdi: “Yeni oluşacak parlamentoda da Hazirancı, Haziran’a yakın vekiller olacaktır. Onlarla yine mücadelemizi birlikte yürütürüz. Ama kendi sözümüzü, ağırlığımızı, çizgimizi bozabilecek ufak tefek işlerin içerisini girmeyiz.”
Taş, “Hazirancı” yoldaşlarının büyük olasılıkla CHP’den meclise gireceğini açıkladıktan hemen sonra, “devrimci” ve de “sosyalist” maskeyi korumak için ekliyor: “Bugün bizim için asıl olan devrimci siyaseti, sosyalist çizgiyi büyütmektir. Ne kadar yapabildiğimiz tartışılabilir ama buraları güçlendirme görevini yine bizim omuzlamamız gerekir”.
Türkiye sahte solunun bir diğer önde gelen temsilcisi Emek Partisi de (EMEP), 25 Nisan tarihli “Emek, barış, demokrasi güçlerine çağrı”sında, neredeyse aynı savlar eşliğinde, “‘Tek adam, tek parti rejimi’ne karşı 24 Haziran’da ‘demokratik ittifak’ ve ‘Ortak aday’ etrafında güçleri birleştirelim!” talebini yükseltmişti.
Seçimleri AKP ile iki küçük faşist ortağı MHP ve BBP’nin oluşturduğu “Cumhur İttifakı”nın kazanması durumunda “güdük biçimde de olsa var olan demokratik hak kırıntılarını koyduğu tabutun son çivilerini de çakacaktır,” diyen EMEP, o çağrıda, “başta Birleşik Haziran Hareketi (BHH), Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Halkevleri olmak üzere” tüm bu “emek, demokrasi ve barış güçleri”ni “‘tek adam, tek parti rejimi’ne karşı demokratik bir ittifak halinde bir arada olmaya ve dönemin gerektirdiği sorumlulukları omuzlamaya” çağırıyordu.
EMEP’in bu çağrısı, yukarıda değindiğimiz gibi tutmadı ve sahte solun daha küçük bileşenlerinden Sosyalist Emekçiler Partisi’nin, meselenin özüne inemeyen izlenimci ve yüzeysel tespitinde belirttiği gibi, “ertelemeler, baştan savmalar, dar grupçuluk gibi eski hastalıklar” yüzünden yaşama geçirilemedi.
Sonuçta, EMEP, daha önceki seçimlerde de olduğu gibi 24 Haziran’da da HDP’yi destekleyeceğini açıklarken, zaten yıllardır milliyetçi Kürt hareketinin yörüngesinde dönen daha küçük Stalinist, Maocu, gerillacı, sahte Troçkist ve sahte sol çevreler, ikiyüzlü bir şekilde kendilerine takmaya çalıştıkları “sosyalist” ve “devrimci” maskeyi HDP’nin emperyalizm, savaş ve toplumsal karşıdevrim yanlısı programına uyarlamak için, birbiri ardına siyasi taklalar atıyorlar.
Emperyalist devletlerin Afganistan’dan Irak’a, Libya’dan Suriye’ye kadar giriştikleri tüm savaşları ve istilaları “insan hakları” ve “demokrasi” ya da sözde “ulusların kendi kaderini tayin hakkı” uğruna verilen mücadeleler olarak selamlayan, meşrulaştıran ve destekleyen bu çevrelerin EMEP ve ÖDP gibi daha büyük kardeşlerinden tek farkı, aynı emperyalizmin işbirlikçisi gerici politikaları en keskin “devrimci” sloganlar eşliğinde pazarlama konusunda uzmanlaşmış olmalarıdır.
Bununla birlikte, 24 Haziran seçimlerinde bir kez daha NATO–AB yanlısı iki burjuva partisinin arkasında hizaya geçen tüm bu Stalinist, Maocu, gerillacı, sahte Troçkist ve sahte sol güçlerin söz konusu gerici işlevi yerine getirmeleri giderek zorlaşıyor. Zira işçiler ve gençler, başta CHP ile HDP olmak üzere tüm burjuva muhalefetin emperyalizmin hizmetindeki savaş ve toplumsal karşıdevrim partileri olduğunun giderek daha fazla farkına varıyorlar. Ancak onlar, enternasyonalist ve sosyalist bir işçi sınıfı alternatifinin olmadığı koşullarda, burjuva siyaset kurumunun çerçevesine hapsolmuş durumdalar ve egemen sınıfın rakip hiziplerinin siyasi temsilcileri arasında tercih yapmak zorunda kalıyorlar.
Türkiye egemen sınıfının NATO–AB yanlısı kesimlerinin başlıca siyasi temsilcisi olan CHP, AKP’nin işçi sınıfı karşıtı büyük şirketler yanlısı politikalarını desteklemekle kalmamış; AKP ve faşist MHP ile birlikte HDP’li milletvekillerinin hapse atılmasının yolunu açmıştır. CHP, sözde “terörle mücadele” adı altında Kürt emekçilerine ve gençlerine karşı estirilen devlet terörünün ve Suriye’de sürmekte olan askeri istilanın başlıca destekleyicisi olmuştur.
Burjuva TC devletinin kurucu partisi olan CHP, emperyalist devletler ve küresel şirketler ile sıkı ilişkilere sahip, işçi sınıfı düşmanı, sağcı bir partidir. Onun bu gerici karakteri, en yalın biçimde, “Millet İttifakı”ndaki ortaklarında açığa çıkıyor. İşçiler ve gençlik, bu sağcı büyük burjuva partisinin kendilerine sunabileceği ilerici hiçbir şey olmadığının farkında!
Milliyetçi Kürt burjuvazisinin NATO–AB yanlısı kesimlerini ve Türk orta sınıfının emperyalizme uyarlanmış ayrıcalıklı tabakalarını temsil eden HDP ise, AKP sözde “barış süreci”ni bozup ABD–AB destekli Kürt milliyetçilerine karşı topyekûn saldırıya geçene kadar, egemen sınıfın işçi sınıfına yönelik kapsamlı ekonomik ve toplumsal saldırılarını ve yayılmacı dış politikasını onaylıyordu.
HDP’nin barış yanlısı bir parti olduğu iddiası baştan sona yalandır. HDP’de ve diğer Kürt partilerinde temsil edilen Kürt milliyetçileri, ABD önderliğinde çeyrek yüzyıldan uzun süredir Ortadoğu’da sürdürülen savaşlara karşı çıkmak şöyle dursun, yüz binlerce emekçinin, yoksul köylünün ve gencin katledildiği emperyalist barbarlığı, küresel enerji şirketlerinin desteğine sahip burjuva bir Kürt devletinin kurulması adına desteklemektedir. HDP’nin Ankara’nın Suriye’de giriştiği işgale karşı çıkmasının nedeni, ilkeli bir savaş ve emperyalizm karşıtlığı değil; söz konusu askeri operasyonların Pentagon tarafından silahlandırılan, eğitilen ve finanse edilen Kürt milliyetçisi güçleri hedefliyor olmasıdır.
Kuyruğuna takılmış çok sayıda Stalinist, Maocu ve sahte solcu grubun “sol” bir maske takmaya çalıştığı HDP, geçmişte defalarca görüldüğü üzere, dar görüşlü milliyetçi çıkarlar uğruna AKP dahil her güç ile anlaşmaya hazır bir burjuva partisi olarak, devlet başkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalması ve çok önemli değişiklikler olmaması durumunda, sahip olduğu oy potansiyelini, “Cumhur” ve “Millet” ittifakları ile kapalı kapılar arkasında girişeceği pazarlıklarda kullanacaktır. Türkiyeli işçiler ve gençler, HDP’nin emperyalizm yanlısı sağcı bir parti olduğunun da farkındalar.
Bu yüzden, Stalinist, Maocu, gerillacı, sahte Troçkist ve sahte solcu akımların CHP’ye ve HDP’ye “ilerici” maske takma çabası, işçi sınıfının ve gençliğin küçümsenmeyecek bir kesiminin AKP’yi desteklemeye devam etmesinden başka bir sonuç vermemektedir. AKP’nin işçi sınıfı düşmanı gerici karakterini gören ve ondan nefret eden önemli bir kesimi ise, ipliği pazara çıkmış burjuva “sol” partilere değil ama milliyetçi, popülist ve “düzen karşıtı” demagojiyi başarıyla kullanan faşizan akımlara yedekleniyor.
Emperyalist sistem, tarihinin en ağır krizinin darbeleri altında çatırdıyor ve egemen sınıfların, buna, tüm bir insan uygarlığını (belki de dünyayı) ortadan kaldıracak yeni bir paylaşım savaşından ve her ülkede, tüm demokratik hakların gasp edildiği diktatörlükler inşa etmekten başka yanıtı yok. Tehlikenin büyüklüğü, bugün, İran’a karşı bölge çapında büyük bir savaşa dönüşebilecek olan ABD’nin yeni emperyalist saldırganlığında ve bu saldırganlıkta önemli bir rol oynayan İsrail’in silahsız Filistinlileri barbarca katletmesinde gözler önüne serilmektedir.
Bu gidişatı durdurabilecek toplumsal güç, küçük burjuva “solcu” akımların sahte iddialarının (belki de hayallerinin) tersine, mülk sahibi sınıfların şu ya da bu ulusal hizbi değil; sosyalist bir perspektif ve program doğrultusunda emperyalizmin savaş ve diktatörlük yönelimine karşı uluslararası ölçekte harekete geçecek olan işçi sınıfıdır.
Stalinist, Maocu, gerillacı, sahte Troçkist ve sahte solcu akımların 24 Haziran seçimlerinde CHP’yi ve HDP’yi desteklemeleri, onların böylesi bir işçi sınıfı hareketinin gelişmesini engelleme çabalarının; işçi sınıfına ve sosyalizme olan yapısal düşmanlıklarının yalnızca en son ifadesidir.
Bununla birlikte, emperyalizmin ölümcül krizi, yalnızca en gerici güçleri yeniden ön plana çıkarmakla kalmıyor; aynı zamanda, işçi sınıfını, doğrudan burjuva devlet aygıtı ve onun emrindeki sendikalar ve sahte sol ile de hesaplaşacak şekilde, devrimci mücadelelere sürüklüyor.
Bu koşullar altında, işçi sınıfı sosyalistlerinin başlıca görevi, işçi sınıfının ABD’den Almanya’dan, Fransa’dan, Britanya’dan, İran’dan, Tunus’tan ve Yunanistan’dan başlayarak bütün ülkelerde yükselişe geçen “kendiliğinden” mücadelelerine sosyalist devrimci bir perspektif, program ve siyasi önderlik sağlamaktır. Bu, her ülkede, emperyalist savaş ve diktatörlük yönelimine karşı işçi sınıfının enternasyonalist, sosyalist devrimci programını savunan ve geliştiren tek Marksist devrimci örgütlenme olarak Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) şubelerinin, Sosyalist Eşitlik Partilerinin inşasını ilerletmek demektir.
Yaklaşan seçimler, emperyalizme ve onun hizmetindeki tüm siyasi akımlara karşı, bu perspektifin işçi sınıfı içinde yayılmasının bir fırsatı olarak kullanılmalıdır. Tüm okurlarımızı, DEUK’un günlük yayın organı Dünya Sosyalist Web Sitesi’ni (WSWS) izlemeye, orada yayınlanan perspektifleri tartışmaya ve bizimle bağlantı kurmaya çağırıyoruz.