Butto’ya Suikast
8 Ocak’taki seçimler öncesi Pakistan derin bir kaosa sürüklenmenin eşiğine geldi. En önemli muhalefet liderlerinden Benazir Butto, ordunun karargâhının bulunduğu ve ülkenin en güvenli şehirlerinden sayılan Ravalpindi’de bombalı suikast saldırısı sonucu yaşamını yitirdi. Benazir Butto, ülkeye döndüğü 19 Ekim 2007 günü düzenlenen karşılama töreninde gerçekleşen ve 139 kişinin öldüğü saldırıdan sağ kurtulmuştu.
Saldırının nasıl gerçekleştiği konusu ise hala muallâkta. Butto’nun güvenlik danışmanı Rahman Malik AP’ ye yaptığı açıklamada, saldırıyı düzenleyen intihar bombacısının Butto’yu önce boynundan ve göğsünden vurduğunu, hemen ardından da üzerindeki bombanın pimini çektiğini söyledi. Saldırı sonrası yayımlanan görüntüler de üç el ateş edildikten sonra bombanın patlatıldığını doğruluyor. Ancak hükümet sözcüsü yaptığı açıklamada Butto’nun ani bir şekilde aracına inerken başını aracın sunroof camının metal çerçevesine çarparak ölümcül darbeyi aldığını ardından bombanın patlatıldığı iddiasını aktardı.
Saldırının gerçekleşme şeklinin yanında saldırıyı gerçekleştiren güçlerin kim olduğu konusunda da soru işaretleri var. Müşerref yönetimi Butto suikastından Kaide’yi sorumlu tutarken, muhalefet bu işin Müşerref ve istihbarat servislerinin başının altından çıktığını öne sürüyor. Saldırıyı duyunca Butto’nun Ravalpindi’de kaldırıldığı hastaneye koşan Navaz Şerif de saldırının sorumlusunun Müşerref olduğunu açıkladı.
Diğer yandan Pakistan’da yayın yapan ARY kanalında verilen haberde, El Kaide’nin saldırıyı üstlendiği açıklandı. Örgüt daha önce de Butto’ya düzenlenen saldırının sorumluluğunu üstlenmiş ve eski başbakanı, ABD’nin Pakistan’daki ajanı ilan etmişti. 8 Ocak’ta yapılacak genel seçimlere hazırlanan Butto, daha önce Londra’da yaptığı konuşmasında, Pakistan ile Afganistan arasındaki bölgenin aşırı dinciler için sığınak haline geldiğini, aşırılığın ve terörizmin diğer bölgelere akmakta olduğunu, seçilmeleri durumunda partisinin Pakistan’ın aşırı dincilerden temizleyeceğini ifade etmişti.
Pakistan’da Kaos
Saldırı, 3 günlük yas ilan edilen Pakistan’da büyük tepkiye yol açtı. Butto’nun öldürülmesinden sonra başta Karaçi olmak üzere birçok kentte patlak veren şiddet olaylarında onlarca kişi yaşamını yitirdi. Butto yanlıları ve muhalefet tepkilerini saldırıdan sorumlu tuttukları Müşerref’e yöneltti ve suikastla başlayan şiddet ise ülkeyi sardı.
Karaçi’de yağmalanan üç banka ve 70 araç ateşe verildi, bir fabrikanın yağmalanması sırasında altı kişi yanarak öldü. Multan’da 7 bin gösterici yedi bankayı ve bir benzin istasyonunu yağmaladı, karakolları taşa tuttu. Sindh eyaletinde en az 10 tren istasyonu, Larkana’da iki banka yakıldı. Peşavar’de binlerce kişi Müşerref yanlısı partilerin binalarını yerle bir edip polisle çatıştı. Sindh’te orduya ateş emri verilirken Haydarabad’da beş kişi polis kurşunuyla yaralandı. Ülke genelinde çatışmalarda 33 kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı. Hindistan’a bağlı Cammu Keşmir’in yazlık başkenti Şrinagar’da polis göstericileri dağıtmak için göz yaşartıcı bomba kullandı. Larkana, Sukkur, Şahdad Kot ve Rohri gibi kentlere askeri birlikler sevk edilirken hükümet bütün okul, işyeri ve bankaların üç gün kapattı. İç savaş senaryolarının çizildiği ülkeyi dün yangın yerine çeviren öfkeli kalabalıklar da meydanlarda ‘Katil Müşerref’, ‘Köpek Müşerref’ sloganları attı.
Bugünlere Nasıl Gelindi?
2007 yılı Pakistan için oldukça sancılı geçti. Devlet Başkanı Pervez Müşerref’in Yüksek Mahkeme Başkanı İftihar Çaudri’yi görevinden alması üzerine ülkenin çeşitli yerlerinde avukatlar ayaklandı. Müşerref’in popülaritesi giderek azalmaya başladı. 20 Temmuz’da Yüksek Mahkeme’nin Çaudri’yi görevine iade etme kararı Müşerref’in otoritesine bir darbe daha vurdu. 6 Ekim’de mecliste yapılan seçimde Müşerref yeniden devlet başkanı seçildi; ancak yüksek mahkeme seçimin meşruiyeti konusunda açıklama yapmayı ertelemişti ve genelkurmay başkanlığı görevini yürütürken Müşerref’in aynı zamanda devlet başkanı olup olamayacağı konusuna karar vermek üzereydi.
Müşerref Kasım aynın hemen başında olağanüstü durum ilan etti ve binlerce muhalifle avukat gözaltına alındı. Müşerref Anayasa Mahkemesi Başkanı İftihar Çaduri’yi görevden aldığını duyurdu ve diğer yargıçlar da askerler tarafından mahkeme binasından çıkarıldı. Mahkemenin başına hemen Müşerref yanlısı bir yargıç atandı. Diğer yandan daha önce Müşerref karşıtı gösterilere katılan Baro başkanı da gözaltına alındı. 22 Kasım günü mahkeme tarafından Müşerref’in yeniden seçildi onaylandı. 28 Kasım’da ordu komutanlığını General Eşfak Kayani’ye bırakan Müşerref, 29 Kasım’da sivil devlet başkanı olarak yemin etti.
Diğer yandan ülkede aşırı İslamcıların şiddet eylemleri ve etkisi iyice artmıştı. 10 Temmuz’da İslamabad’daki Lal Mescit’te toplanan dinci militanlara karşı askerler tarafından yürütülen ve 105 kişinin öldüğü operasyon ardından ülkede militanların saldırıları ve intihar saldırıları artmıştı.
Tüm bunlar yaşanırken Benazir Butto Pakistan siyaset arenasında yeniden boy göstermeye başlamıştı. 27 Temmuz’da Müşerref ile Benazir Butto arasında Abu Dabi’de, ülkede sivillerin öncülüğündeki bir demokrasinin tesisi ve radikallerle karşı mücadele konusunda ABD ve İngiltere’nin de basıncıyla görüşmeler yapıldı. 2 Ekim’de Müşerref yönetimi, Butto’ya karşı yolsuzluk suçlamalarının düşürüleceğini açıklayarak Butto’nun sürgünden dönmesinin yolunu açtı. 19 Ekim’de 8 yıllık sürgünden dönen Butto’nun konvoyuna Karaçi yolunda saldırı düzenlen saldırıda 139 kişi öldü. Butto ve Müşerref arasında olumlu yönde ilerleyen görüşmeler olağanüstü hal ilanıyla birlikte kesildi. Olağanüstü duruma karşı gösteriler düzenleyen ve Müşerref karşıtı açıklamalar yapan Butto büyük yürüyüşün düzenlemesinden saatler önce Lahor’da bir haftalığına ev hapsine alındı. Müşerref’in 11 Kasım’da gelen baskılar üzerine seçimlerin 8 Ocak’ta yapılacağı açıklaması ardından Butto, seçimleri boykot seçeneğini de açık bırakarak, genel seçim manifestosunu yayımladı. Bu sırada Butto ile seçimlerde birlikte çalışmaya hazır olduğunu belirten eski başbakanlarda Navaz Şerif de sürgünden döndü ve seçimlere katılacağını açıkladı.
Uluslararası baskılara maruz kalan Müşerref, 8 Ocak’ta yapılacak seçimler için kampanya döneminin arifesinde, 15 Aralıkta olağanüstü hali kaldırmıştı. Pakistan burjuvazisinin ve ABD emperyalizminin de ihtiyaç duyduğu şey, Butto ve Şerif önderliğindeki muhalefet partileri ile Müşerref’in partisinin çoğunluğu oluşturacağı istikrar vaat eden bir meclisin 8 Ocak seçimleri sonucunda ortaya çıkmasıydı. Ancak Butto’nun öldürülmesi bütün taşları yerinden oynattı.
Suikasttan Sonra Pakistan
Olağanüstü halin ilanından sonra yazdığımız bir yazıda şöyle demiştik: “ABD, yükselen radikal İslamcılar karşısında Müşerref’in başarılı olamayacağını biliyor. Müşerref’in iktidar paylaşımı için Butto ile yaptığı ittifakın da çatırdadığı göz önünde tutulduğunda ABD’nin önümüzdeki dönem tüm merkez ve ılımlı partilerin oluşturacağı bir ittifakı destekleyeceği anlaşılıyor.” Bugün bu ittifakın en önemli köşe taşı yok ve ABD’nin kartları yeniden dizmeye ihtiyacı var. USA Today “ABD’nin Butto’nun ülkeye dönüp seçimlerden sonra başbakanlık koltuğuna oturabileceğini, bu sayede de nükleer silah sahibi Pakistan’daki aşırı İslamcı nüfusu dizginleyebileceğini zannettiği ancak Butto’nun trajik biçimde öldürülmesiyle bu stratejinin yerle bir olduğu” değerlendirmesinde bulundu. Bazı Amerikan gazeteleri ve siyasi uzmanlar, artık Washington’un elinin Devlet Başkanı Pervez Müşerref’e daha fazla mahkûm olduğu üzerinde birleşiyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın eski Asya Pasifik danışmanı ve Princeton Üniversitesi öğretim görevlisi Daniel Markey “ABD hükümetindeki çeşitli birimlerin Müşerref ile ilgili karmaşık düşünceleri olduğunu, bazılarının Müşerref’i demokrasi için tehdit olarak algılasa da, bazılarının da Devlet Başkanı’nı demokrasinin garantisi gibi gördüğünü söyledi. Markey bu şüpheciliğin devam edeceğini ve Müşerref’in ne kadar eksileri olsa da, ABD’nin destek verebileceği tek isim olduğunu” ifade etti.
Diğer yandan da Butto ölür ölmez Amerikalı diplomatların yeni müttefik arayışına girdiği ve İslamabad’daki eski Başbakan Navaz Şerif’in adamlarıyla temasa geçtiği aktarıldı. Washington Post’da yayınlanan bir yazıda, “8 Ocak’ta yahut rötarlı da olsa yapılacak seçimlerin Pakistan’daki aşırılıkçı güçlere karşı merkezdeki çoğunluğu desteklemenin en iyi yol olacağını” salık verdi. Ancak Şerif’in Butto gibi Müşerref’le iktidar paylaşımı altına sokmanın kolay olmadığı herkesçe biliniyor.
Muhalefet ise bu koşullar altında yapılacak seçimi boykot kararı aldı. Şerif, “8 Ocak’ta ısrar edilirse sadece hükümeti değil, tüm ülkeyi mahva sürükler. Suikast Müşerref’in adil seçim istemediğinin kanıtı. Müşerref derhal çekilmeli” dedi. Küçük muhalif partileri toplayan Bütün Demokratik Hareket genel grev çağrısı yaptı. Geçici Başbakan Muhammed Miyan Sumro, “Şimdilik seçim tarihi geçerli” dese de konuyu siyasi partilerle müzakere edeceklerini ekledi. Yetkililer nihai kararı Müşerref’in vereceğini anımsattı.
Muhalefet açısından önemli bir başka nokta ise Butto’nun ölümünün ardından Pakistan Halk Partisi’nin başına kimin geçeceği. Butto’nun kendine muhalif olan parti ileri gelenlerini tasfiye etmesi karşısında Butto’nun eşi ve partinin en önemli finansörü olan Asif Ali Zerdari öne çıkmakta. Ancak adı yolsuzluklarla anılan Zerdari’nin bu görevi başarıyla yerine getiremeyeceği ortak bir kanı durumunda. Kesin olan şey Butto’nun ölümü sadece Pakistan’da değil, partisinde de ciddi çalkantılara neden olacağı.
Pakistan’da Demokrasi İçin Mücadele
Pakistan’da zenginliğin aşırı kutuplaşması ve burjuvazinin emperyalizme olan organik bağımlılığı, onun askeri rejimler karşısında elini kolunu bağlamaktadır. Burjuvazi, en ufak demokratik talepleri bile karşılayabilmekten uzaktadır; demokrasi mücadelesinde işçi sınıfı ve yoksul köylü kitlelerden ölesiye korkmaktadır. Butto da dâhil bütün ”demokratik“ muhalefet liderleri ve partileri, askeri rejimler karşısında mücadele ederken emperyalizmi, Pakistan burjuvazisini ve yönetici eliti ürkütmekten özenle kaçınmakta; her fırsatta onlarla işbirliğine yönelmektedirler.
Bugün dünyanın birçok geri ülkesinde olduğu gibi Pakistan’da da ABD sponsorluğundaki asker-polis rejimine karşı demokrasi mücadelesi, ancak işçi sınıfı ve diğer ezilen kesimlerin politik yaşama müdahalesi ile başarıya ulaşabilir. Bu mücadele sadece “burjuva demokratik“ haklarla sınırlı kalamaz; onun işsizlik, gelir dağılımı, temel hizmetlerin sağlanması gibi konularda radikal anti-kapitalist önlemlerle birleştirilmesi gerekmektedir. Böyle bir mücadele işçi sınıfını bütün burjuva partilerinin etkisinden kurtaracak olan bağımsız, devrimci ve enternasyonalist bir partinin inşasıyla başarıya ulaşacaktır.